Yeni Küresel Düzene Geçiş

Tahirhan GÜL

Değerli okurlar daha önceki yazılarımda da birazcık değinmiştim. Bu yüz yıl ulus devletlerle küresel sermayenin kavgasıyla geçecek gibi. Ve bu kavga birçok mazlumunda arada kaynamasına sebebiyet verecektir. Özellikle küresel sermayenin cinsiyetsiz, milliyetsiz, dinsiz, vatansız kendilerine köle olmuş bir yığınlar kitlesi istemesi, milli devletlerle kavgayı iyice körüklemiştir. Küresel sermaye baronları ürettiklerini rahatlıkla satacakları yani gümrük kapısız, dini ve milli kısıtlamaları olmayan ülkelerde yaşayan, aynı yaşam tarzına sahip kitlelerin her ürettiklerine evet diyeceğini bilmekteler. Bu sebeple dünyanın birçok yerinde tek tip insan yetiştirmek için binlerce dernek, sivil toplum örgütü kurulup bunlara para aktarılmıştır. Böylelikle toplulukları dönüştürme, başkalaştırıp tek tipleştirme görevi bunlara verilmiştir. Özellikle bu dernekler ve sivil toplum örgütleri bulundukları yerlerde dini, milli, kültürel değerlere savaş açıp, hedefsiz, ne istediğini bilmeyen yozlaşmış bir topluluk oluşturmak için her şeyi yapmaktadırlar. Bunlar genelde basın-yayın, dijital medya, televizyon-sinema gibi çağın kitle iletişim araçları ile insanlara kolayca ulaşabilmekteler. Bu araçlar vasıtasıyla yetiştirilecek ne isteğini bilmeyen köleleşmiş nesiller hem iyi bir müşteri hem de iyi çalışan çağdaş bir köle olarak bu sermaye gruplarına hizmet edeceklerdir. Küresel sermayenin bu istedikleri milli devlet modelinin tüm ilkelerini yerle bir edecek türden şeylerdir. Bu da milli devlet-küresel sermaye kavgasının çıkmasına ister istemez sebep olacaktır. Buna karşılık olarak milli politikalar izleyen tüm devlet liderleri bu grupların saldırısına uğramaktadırlar. Uluslararası sokak olayları yine uluslararası medya saldırıları milli devletlerin son dönemlerde baş başa kaldıkları en önemli sorunlar olmuştur. Geldiğimiz son evrede bu kavga artık açıktan yapılmakta dünya büyük bir değişimin eşiğinde bulunmaktadır. Küresel çaptaki yeni salgın hastalık her ne kadar uluslararası ticareti çok ciddi şekilde olumsuz yönde etkileyip küresel sermayeye kaybettirse de diğer yandan ulusal şirketlerinde krizde değer kaybedip ucuza bu uluslararası şirketlerin eline geçmesine sebebiyet verecektir. Krizin kısa sürmesi dayanma gücü yüksek olan uluslararası sermayenin dünyada ki hâkimiyetini perçinleyecekken uzun sürmesi bu büyük şirketlerin hâkimiyetini tamamen bitirip, yepyeni bir düzen kurulmasını sağlayacaktır. Bizim iki duruma da hazırlıklı olmamız, bizi dünyada ana belirleyici ülkeler arasına sokar.

                                              HİKAYENAME

Bugünkü hikâyemiz çok sevdiğim bir komşumuz olan Halit abimizden. Yaklaşık bir otuz yıl öncesi Anadolu’da köyler fakirdi. Çay ve şeker pahalı olduğundan her zaman alınamazdı. Bu yüzden bu malzemeler evde bulunmadığı bazı dönemlerde eğer misafir eve gelirse ikram için komşudan şeker ya da çay ödünç istenebiliyordu. O aralar çay şekeri olarak çoğunlukla kıtlama şekerler vardı. Örneğin komşular birbirine otuz parça, kırk parça, elli parça gibi sayı belirtip şeker ister yine çayda da ölçü kabı olarak su bardağı ya da çay bardağı temel alınırdı. Sonraları ödünç alanlar kendileri şeker ya da çay alıp evlerine getirdiklerinde aynı sayıda şekeri sayıp, ya da kaç bardak çay aldıysa aynı sayıda bardak çayı komşusuna iade ederlerdi. Çay içmenin bu kadar değerli olduğu o zamanlarda bizim komşumuz Halit abimizin büyük oğlu çayı acayip sever, durmadan çay demleyip içerek, evdeki hazineyi kısa sürede tüketirmiş. Halit abide yüksek gelirli olmadığından alacağı, miktarı belli çay malzemesi bir aylık dönem yerine bir haftada tükenip gidiyormuş. Oğlu yüzünden diğer günleri ya çaysız geçiriyor ya da ek masraf yapıp parayla yeni çay malzemesi alarak maddi sıkıntı çekiyormuş. Maddiyatın ötesinde asıl diğer büyük sorunda o dönem şekerler kıtlama usul olduğundan dişlere ciddi şekilde zarar veriyordu. Oğlu da şekeri bolca tüketiyordu. Öyle yıllar ki küçük Anadolu kasabalarında çoğu zaman dişleri dişçiler olmadığında diğer meslekleri yapan şifacılar çekiyordu. Mesela bizim ilçede bakkallık yapan bir amcamız aynı zamanda seyyar dişçilikte yapıyordu. Bakkalda çok diş çekimine şahit olmuştuk. Gelelim asıl meseleye Halit abide tüm bu sebeplerden dolayı çok fazla çay içen oğluna bir çare bulmak için baya kafa yormuş. Fakat uzun süre düşünse de  bir şey bulamamıştı. Sonra kızıp bir gün oğlunu yanına çağırmış. Koca çaydanlığı ful doldurup oğluyla birlikte masaya oturmuşlar. Yirmi kişiye yetecek çayı başlamış çocuğuna içirmeye. Diğer çay isteyen aile fertlerine vermeden sadece çocuğa çayı içiriyormuş. beş altı bardaktan sonra çocuk tamam dese de o çok kızgın olduğundan hayır içeceksin deyip ısrarla bardağını dolduruyormuş. Neredeyse tüm çayı çocuğa içirmiş. Çocuk bir süre sonra artık kusacak boyuta gelip oradan koşarak uzaklaşmış. Sonra ne mi olmuş vallahi bizim Halit abinin çocuğu neredeyse çaydan nefret eden biri haline gelmiş. Anadolu bu akıl ermiyor...

Selam ve duayla

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.