Seçimler yapıldı, halkımız tercihini ortaya koydu. Hedef ileri demokrasiydi. Bu ise, toplumların ulaşabileceği en ideal seviyenin göstergesi. Yeni siyasi tablo, diyalog ve uzlaşı kültürü olmaksızın ülkenin ileri demokrasi yürüyüşünde karşı karşı kaldığı problemlerin çözülemeyeceğini, bunun zorunluluğunu bizlere anlatır tarzda adeta.
Yeni dönemde gelecekle alakalı öncelikle ele alınması gerekli olan konunun “sivil bir anayasanın oluşturulması” olduğunu bilmemiz gerekir. Devlete ve onun en büyük koruyucusu olan halka yaşatılan ve geleceğe yönelik de yaşatılmak istenilen sıkıntıların kaynağı olan, darbe dönemlerinin eseri , vesayet anayasasının sivil anayasa ile yer değiştirmesi en etkili çözüm yolu olacaktır. O zaman hak ve özgürlükler adına halkımızın önünü kesen engelleyici tüm projeler zemin bulamayacak ve kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Hangi siyasi partinin tabanı olursa olsun genelde halkımız, bu konuda istekli olduğu mesajını seçim öncesinde bizlere ima etti. Siyasilerin de her türlü polemikten uzak sırf bu iş için bir araya gelebilecekleri hüzn-ü zannım halen kaybolmuş değil.
Dünyada her platformda yerini almış, geniş bir siyasi ve ekonomik vizyona sahip bir Türkiye’nin genişlemesine hiç bir dış etken karşı gelemezken, iç etkenlerin de bu değişime direncinin olamayacağına inanıyorum. Bu süreçte en önemli faktör ise şartların veya son siyasi tablonun bizlere ve siyasilere direttiği “ diyalog-uzlaşı kültürünün işletilmesi” olacaktır.
Diyalog, insanları insan olma ortak paydası etrafında birleştirmektir. Pratik olarak karşılıklı münasebetlerin başlatılması ve devam ettirilmesidir. “Diyaloğa açık insan” denilince kendi doğrularına zıt şeyleri bile konuşmaya açık insan, “diyaloğa kapalı insan” denilince kendi doğruları dışında bir şeyi dinlemeye bile tahammülü olmayan insan, ” iki ülke lideri arasında diyalog kurulmalı” denilince de iki lider arasında görüşmelerin başlaması ifade edilir.
Diyaloğa niyet etmek, girmek ve onu sürdürmek ancak hoşgörülü, içinde insan değerleri özümsemiş kişilere özgü bir haslettir.
Diyalog kurmak, kişi veya toplumların kendine,kültürüne ve birikimine güvenin ifadesidir. Bu özelliğe sahip olmak çağı kavramak ve çağın gereklerini veya dilini en verimli şekilde kullanabilmektir.
Diyalog, medeniyetin ulaşabileceği belki de en önemli zirvelerden biridir. Ülkeleri oluşturan toplulukların sulh ve salah içinde yaşamalarının fidanlığıdır.
Bu bağlamda Sayın Başbakan’ın seçim günü akşamı ortaya çıkan netice sonrasında yapmış olduğu “balkon” konuşmasında diyalog ve uzlaşının gerekliliğine atıfta bulunmasını, “çözüm noktasında son derece manidar, insani değerlere yakın bir ruh yapısı ve samimi hislere sahip olduğunun tezahürüdür” şeklinde düşünebiliriz.
Beklentimiz, parlamentoda grup oluşturacak tüm siyasi parti başkanlarının ülkemizi düzlüğe çıkarıp, değişimlerin hızını arttıracak olan bu teklif karşısında sessiz kalmamalarıdır. Zira sulh ve salaha en çok ihtiyaç duyan toplumlardan biri de biziz.
İnsan, toplum ve devletler arasındaki her türlü münasebetlerin anahtarı bu iki sihirli kelimede saklı. Ne var ki bu tür münasebette doğru zemin, doğru usul ve uslup da çok önemli. Bu üçlü sac ayağında yapılacak bir yanlışlık tarafları birbirine düşürebilir, istenilen netice alınamamakla birlikte geçmişteki hatalı davranışlara tekrar dönülebilir.
Yapılan yanlışlara bakıldığında bazen çok küçük detaylarda gizli olduğu rahatlıkla görülebilmektedir. Siyaset üstü bir değer veya menfaat varsa o da herkesin içinde yaşadığı ülke toprakları ve onun geleceğidir. Bu büyük değeri bir dağa benzetirsek, yamaçlarındaki çakıl taşları mesabesinde olan küçük şahsi veya hizbi bir takım değerlere takılıp kalınması halinde netice alınamayacak, sadece gelecekte mutlaka varılacağına inandığımız olan bu hedefin gecikmesine neden olacaktır.
Küreselleşen dünyada bütün toplumlar gerek siyasi , gerekse sosyo- ekonomik platformlarda kurmuş oldukları münasebetlerle hızla yoluna devam ederken, ülkemize yaşatacağımız gecikmeler problemlerin birikmesine ve akabinde insanımızın yeni sıkıntılara sokulmasına kapı aralayacaktır.
Yaklaşık bir bucuk asırdır yaşadığımız, daha doğrusu yaşatılan “geri bırakılmışlık” dönemini aşma zamanının geldiğine inanıyorum.
Şimdi diyalog- uzlaşı zamanı…