TAHRAN- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün şu sıralarda en çok kullandığı sözcük 'fırsat'... ABD'de yeni bir yönetimin iş başına gelmesi bir 'fırsat', yönetimin işe dünyanın en kronikleşmiş sorunlarıyla başetme kararlılığıyla başlamak istemesi de... Bu yeni gelişme bölge ülkeleri için de kendilerini yeniden konuşlandırma açısından bir başka 'fırsat' teşkil ediyor; bu yolda beklentileri bulunan Türkiye için de...
En büyük 'fırsat' ise ABD Başkanı Barack Obama'nın yakında çıkacağı Avrupa turunun son durağı olarak Türkiye'yi seçmesi ve resmi ziyaret çerçevesinde Ankara'nın tezlerini dinleyecek olması... Bu bağlamda söylemedi Cumhurbaşkanı Gül, ama Obama'nın 'farklılığını' vurguladığı sırada 'herkesi ve her görüşü dinlemeye açık' olduğunu beyan etmesi bu bakımdan önemliydi.
Cumhurbaşkanı Gül'ün yanına en yakın danışmanlarıyla dört gazeteciyi alarak çıktığı Tahran gezisi aslında rutin bir sebeple yapılıyor: 1960'larda RCD olarak kurulmuş, 1985'te ECO (Ekonomik İşbirliği Örgütü) adını almış, 1992'de çöken Sovyetler Birliği'nden bağımsızlığına kavuşan Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan'ın da Türkiye, Pakistan ve İran'ın yanına katılmasıyla genişlemiş örgütün kimbilir kaçıncı başkanlar zirvesi Tahran'da toplanıyor.
Ancak hem zirveyi, hem de Cumhurbaşkanı Gül'ü ilgi odağı haline getiren zamanlaması: Obama'lı dünyanın ilk yapı taşlarıyla oynanacak gündem maddelerinin çoğu zirveye katılan ülkelerin bazısıyla (İran, Pakistan, Afganistan) doğrudan, bazısıyla (Azerbaycan) dolaylı ilgili ve bütün liderler Hillary Clinton ile yüzyüze Barack Obama ile telefonla yürütülen görüşmelerin kendilerine dönük mesajlarını merak ediyorlar...
Türkiye'nin dikenli konulardaki tavırları biliniyor. İlk bakışta çelişkili gibi görünse de iç tutarlılığı zamanla farkedilen bir tavır İran'la ilgili: İran'ın güvenlik mülâhazalarının göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyor Türkiye ve 'nükleerden arındırılmış bir bölge' projesine destek veriyor. Afganistan'da ise siyasi tıkanıklığın uzlaşmayla aşılması gerektiğini savunuyor ve alt-yapı çalışmalarında daha faal olmak istiyor.
Uçakta bizlerle konuşurken, ?Ekonomik refah varolan problemlerin akıllı çözümüyle gelir; bölge ülkeleri ABD'deki yeni yönetimin bölgeyle ilgili politikalarını oluşturmasına katkıda bulunmalı? dedi Cumhurbaşkanı Gül. Bugüne kadar hep tersi oldu ve bundan dolayı kayıplar yaşandı. Yeniden benzer bir süreç yaşanmaması isteniyorsa, bölge ülkelerinin Obama daha ağzını bile açmadan kendi politikalarını üretmeleri gerekiyor.
Bunlar da Cumhurbaşkanı Gül'ün görüşleri... Kendisinden bir de Türkiye haberi aldık: Kürt sorunuyla ilgili önümüzdeki günlerde çok iyi şeyler olacağını söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, "Bu meseleyi sadece sınırdışına yüklemek yanlış olur" dedi.
Kısa süre öncesine kadar 'iyi niyetli ama içi boş temenniler' diye geçiştirilen görüşlere şimdilerde ABD de bölge ülkeleri de kulak veriyor. Bunda Washington'da kotarılan politikaların iflâs etmesine karşılık Türkiye'nin baştan beri savunduğu temel ilkelerin olaylarla doğrulanmasının da katkısı var. ABD'ye hayli pahalıya mal olan gerçekler Türkiye'ye gösterilen iltifatın sebebi...
Bazıları şimdi bile 'fazla ütopik' görünüyor savunulan politikaların: ABD ile İran'ı aynı çizgide buluşturmak meselâ... Veya, 'bölgeyi nükleerden arındırmak' sözgelimi... “Bunun zorluğunu elbette biliyorum” dedi Cumhurbaşkanı Gül ve ekledi: “Ancak fırsatlar doğru kullanılır ve sorunlar bir biçimde çözüme kavuşturulursa yeni bir çağa kapı aralanır, gerçek anlamıyla bir 'yeni dünya düzeni' kurulabilir.”
Artık rutinleştiği için genellikle zirvelere daha alt düzeyde katılan ülkeler bile, Türkiye'den Cumhurbaşkanı Gül'ün geleceği anlaşılınca devlet başkanlarını Tahran'a gönderdiler; neler olup bittiğini ilk ağızdan dinlemek için... Cumhurbaşkanı burada yaklaşık 36 saat kalacak ve toplantı dışındaki bütün vaktini ülkelerin en tepe yöneticileriyle ikili görüşmeler yaparak geçirecek.
ECO/İKÖ Zirvesi önemli bir adım, hatta bir dönüm noktası olabilir