Türkiye’de uzun zamandır devletin yetkilerini alabildiğince genişletmek isteyenlerle devletin yetkilerini mümkün olduğunca daraltmak isteyenlerin tartışmalarını tanıklık etmekteyiz. Devletin yetki ve gücünden daha çok nemalanmak isteyenler kuşkusuz devletin gücünün ve yetkilerinin arttırılmasını istiyorlar. Tüm nimetlerden sadece biz faydalanalım duygusu hâkim her birinde. Bu yüzden bireysel hak ve özgürlüklerin genişletilmesini, herkesin hukuk önünde eşit kabul edildiği adil bir ortamı, farklı kesimlerin tüm haklarına kavuştuğu bir ülkeyi maalesef çıkarları gereği istemiyorlar. Çünkü özgür bir ortamda pastanın daha çok kişi tarafından paylaşılacağını düşünüyorlar.
Devletin yetkilerinin mümkün olduğunca daraltılmasını talep edenler ise Türkiye’nin dışa dönük, evrensel değerleri özümsemiş, AB standartlarında bir ülke olmasını istiyorlar. Ayrıca Türkiye’de bireysel hak ve özgürlüklerin yasalarla güvence altına alındığı, paternalist devlet anlayışı yerine, açık, özgür ve insani değerleri öncelik veren farklı düşünce ve inançlara yasak koymayan bir zihniyetin yerleşmesini talep ediyorlar. Kuşkusuz büyük ve güçlü devlet vatandaşından daha fazlasını alan devlet demektir. Bu aynı zamanda özgürlüklerinde kaybedilmesi demektir. Rousseau “Devlet büyüdükçe özgürlükler de o oranda küçülür” der. Kısacası bugün bireysel hak ve özgürlüklerin önündeki en büyük engel güçlü devlet anlayışıdır.
Bu yüzden anayasanın temel fonksiyonu devletin yetkilerini mümkün olduğunca daraltmak olmalıdır.
24 Ocak 1980 Türkiye için yeni bir dönemin adıydı.1980’li yıllarda rahmetli Turgut Özal hür teşebbüsün ve hür düşüncenin önünü açan çok ciddi kararlar almış ve bu kararları uygulamaya sokmuştu. O yıllar birçok tabunun yıkıldığı askeri vesayetin tartışılmaya başlandığı, özgürlükçü düşüncelerin yeşerdiği umut verici yıllardı. Ne var ki ani ölümü birçok projenin askıya alınmasına neden oldu. Şimdi AK Parti ile yeniden yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Türkiye çok önemli bir süreçten geçmekte… AK Parti hiç şüphe yok ki başından beri hem muhalefet hem de hükümet olma görevini yerine getiren bir parti. Devletin yetkilerini alabildiğince kullanan ve bundan nemalanan kesimlere karşı bir taraftan muhalefet görevini diğer taraftan da farklı kesimlere yönelik yaptığı açılım politikalarıyla da hükümet olma görevini yerine getirmekte. Beğenelim ya da beğenmeyelim bu dönem; birçok tabunun yıkıldığı, çok ciddi tartışmaların yaşandığı, AB sürecinde gerçekten somut adımların atıldığı en önemlisi de yeni anayasa taslağının gündeme geldiği önemli bir dönemdir. Her dönem olduğu gibi bu süreci baltalamak isteyen kesimler olacaktır ve olmaktadır da…
Onlar darbeci komutanların yazdığı bir anayasayla yönetilen, Kürtlerin görüldüğü her yerde aşağılandığı, dövüldüğü, Kürt sorunun daha da çözümsüzlüğe itildiği, Alevilerin haklarına kavuşamadığı, başörtülülerin toplu taşıma araçlarına varıncaya kadar alınmadığı, farklıkların yok sayıldığı, görmezden gelindiği, yüksek yargıçların siyasi partilerle yarışırcasına politika yaptığı, orduda bir kesimin -bilgi ve belgeyle sabit olduğu üzre- yeni darbelerin peşinde koşuşturduğu güçlü, büyük ve yetkileri alabildiğine geniş bir ülke arzuluyorlar… Bu yüzden özellikle bu süreçte her türlü yola başvurmaktan çekinmeyeceklerdir.
Fakat Türkiye artık eski Türkiye değil. Bugün ülkesini gerçekten seven, kaliteli, bilinçli, özgürlükçü özellikle genç bir kitle oluştu. Bu kesim Türkiye’nin AB standartlarında bir ülke olmasını, tüm özgürlüklerin güvence altına alınmasını, eğitimde, bilimde, sanatta, felsefede, teknolojide yeni fikir ve projelerin üretilmesini ve hayata geçirilmesini istiyorlar. Bu yüzden yapılan her türlü oyunun farkındalar ve anında karşılık veriyorlar. Bugün Ahmet Türk’e yapılan çirkin saldırı hedefine ulaşamamışsa bunda Ahmet Türk’e verilen desteğin büyük bir katkısı bulunmaktadır. Çünkü artık insanımız ülkesinde huzursuzluk ve kaos istemiyor. Adaleti ve özgürlüğü herkes içi talep ediyor. Zengin ve mutlu olmak istiyor. Bunun bir anlamı var.