Yedi düvel toplansa böyle sulandıramazdı

xxx09

BEN Akşam yazarı Nagehan Alçı’nın yazısından öğrendim.

Taraf Gazetesi’nin cevval isimlerinden Yıldıray Oğur kardeşimiz, İstanbul’da yapılan “Ergenekon” konulu bir toplantıda şöyle demiş:


“Ergenekon öyle bir örgüt ki ona üye olduğunu bilmeyenler var”
.


Cümleye dikkatinizi çekmek için bir daha yazıyorum.


Gözlerinizi ovuşturun ve tekrar okuyun:


“Ergenekon öyle bir örgüt ki ona üye olduğunu bilmeyenler var”
.

* * *

 

Pes! Vallahi pes!

Bize yapacak mavra alanı bırakmayan bu cümle karşısında şapka çıkarıyorum.


Sulandırma çıtası bu kadar yükseğe konunca...


Ya da...


Cümlenin kendisi en üst düzey mavrayı böylesine içinde barındırınca...


Nasıl kafa bulabiliriz ki olayla?


Yıldıray Oğur
kardeşimizin, Ergenekon’a yüklediği bu içkin ve hayli deruni anlamın yarattığı sulandırmanın üzerine çıkmak mümkün müdür?

* * *

 

Maksadı sulandırma olanlar en fazla ne yapmışlardı?


Ne yapacaklar?


“Ergenekon/Her yere kon”
gibi çocukça bir şaka...


Fakat...


Yıldıray Oğur
’un yaptığına bakar mısınız?


Yeryüzünün en namlı sulandırıcılarını toplasak...


“Ergenekon öyle bir örgüttür ki ona üye olduğunu bilmeyenler var”
gibi bir cümleyi ortaya koyamazlardı.


Ne diyelim?


Aşk olsun Yıldıray, aşk olsun...

 

Bir şairin çok zarif eleştirisi

 

İSLAMCI gençlerden biri haber verdi.


Dedi ki:


“Abi, şair Arif Ay seni eleştirmiş...”


Çoktandır eleştiri adı altında küfür yemeye alıştığımdan “Eyvah, Arif Ay da mı girdi topa?” diye endişelendim.


Yok, hayır...


Sövgüye alışmış bu yürek, kendisi için endişelenmedi, Arif Ay için endişelendi.


Çünkü Arif Ay, bazı dizelerini ezbere bildiğim, “has şair” olarak andığım bir edebiyat adamıdır.

* * *


Buldum eleştiriyi...


“Edep”
adlı bir edebiyat dergisi çıkarmaya başlamış Arif Ay ve o dergide benim “İslamcılar kültür ve sanat üretemez mi?” başlıklı yazıma bir cevap vermiş...


Ama nasıl zarif bir cevap!


“Sen ne anlarsın bu işlerden”
demek yok... “Sen zaten döneğin tekisin” demek yok... “Daha dün ne diyordun, şimdi ne diyorsun” demek yok... “İftira” yok... “Şecere çıkarmak” yok...


Ya ne var?


Nezaketi milim elden bırakmadan ve “söyleyen”e değil “söylenen”e bakarak verilmiş süper bir cevap var.


Üstelik tezi de kuvvetli bir cevap...


Çoktandır edepten adaptan nasip almamış türden eleştirilere maruz kalmış bir köşe yazarı olarak, Arif Ay eleştirisindeki edep ve adap ölçüsü beni o kadar etkiledi ki anlatamam...


Cevapta söylenenleri geri plana atıp cevaptaki nezakete odaklanmam bundandır.

* * *


Şimdi şöyle haykırabilirim:


Yine ne varsa şairlerde var ve şu edepsizlik cehenneminden bizi onlar kurtaracak...

 

Üç maddelik kılavuz

 

SEYRET Hayatından memnun değil misin? Karamsar ve umutsuz musun? O halde ibret almak ve haline şükretmek için bugünlerde vizyonda olan “Precious” adlı filme git...


DİNLE
Popçulardan gına mı geldi? O halde başka ağızlarda aleladeleşebilen meşhur piyasa şarkılarının, nasıl inceldiğini ve nasıl soylulaştığını görmek için Safiye Ayla dinle...


OKU
Dokunaklı bir yazı mı okumak istiyorsun? O halde Kaan Sezyum’un, gencecik yaşta öteki dünyaya göç eden eşi için yazdığı yazıyı bul ve gözyaşları içinde oku...

 

Trabzon notları

 

Öğle saatinde geldik Trabzon’a... Yağmurla karşılandık... Ve yağmur hiç dinmedi... Buğulanmış araba camından dışarı bakarken içimizden biri “Sen yağmur ol ben bulut / Maçka’da buluşalım” diye mırıldanmaya başladı.


10 yıl önce güzelim şehir betona teslim olmuş durumdaydı. 10 yıl sonra teslimiyet oranı daha da artmış.


Şehrin trafik düzeni bir hafta önce tamamen değişmiş... Şoförler yeni düzene ayak uydurmakta zorlanıyorlar ve söyleniyorlar.


İddia ediyorum: Buranın yöresel mutfağı, birçok yörenin mutfağını döver. Hem çeşitlilik, hem de lezzet açısından...


Trabzon’daki futbol tutkusu dillere destandır... Futboldan hiç söz edilmese de dokuya sinmiş bu havayı solumak mümkün.


Bir espri kaptım: Trabzonluya sormuşlar; Trabzonlu olmasan ne olurdun? Cevap: Mahcup olurdum.