Gazetecilik; yazarlık yahut muhabirlik şeklinde olsun büyük sorumluluk isteyen bir meslek...
Sorumluluğun kime karşı olduğunu söylemek zâid olacak ama bilmeyenlerin ya da bildiği halde bu sorumluluğu yerine getirmekten çekinenlerin olduğu bir Türkiye’de yaşadığımız için biz yine de söyleyelim: Gazetecilerin sorumluluğu sadece yaşadıkları ülke insanlarına değil tüm dünyaya karşıdır. Gazeteci bütün insanlığa karşı sorumlu olan insandır...
Bir milletvekili nihayet seçildiği bölge, daha sorumlu biri ise ülkesinin insanlarına karşı sorumlu olur. Bir komutan birliğine karşı, bir genelkurmay başkanı bütün ordusuna ve o orduya güvenen halkına karşı sorumludur. Ama gazeteci bütün bunların fevkinde bir sorumluluk yükünü omuzlamak durumundadır. O bütün insalığa karşı sorumludur.
Bana göre gazeteciler için[1] Kur'ân’da bir âyet bile var:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا أَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَىٰ مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ
“Yâ eyyuhellezîne âmenû in câekum fâsikun bi nebein fe tebeyyenû en tusîbû kavmen bi cehâletin fe tusbihû alâ mâ fealtum nâdimîn(nâdimîne).”
Meâli şöyle: “Ey îman edenler, eğer bir faasık size bir haber getirirse onu tahkıyk edin. (Yoksa) bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman kimseler olursunuz...” (49. Sûre/Hucurât Sûresi, 6. âyet-i celîle.)
Hucurât Sûresinde mü’minlere bazı görgü kuralları, Peygamber’e ve birbirlerine karşı nasıl davranacakları öğretilmektedir. Medine’de inmiştir. 18 (onsekiz) âyettir. Adını, dördüncü âyetteki “odalar” anlamına gelen “Hucurât” kelimesinden alır. Sûrenin 6. âyetini gıybet ve sair konularda hep dile getiririz. Toplumda fitneye yol açacak, toplumlararası fitnelere yol açacak birçok sebep hep aslı astarı olmayan ya da maksatlı olarak değiştirilmiş haberler yüzünden değil midir? O halde bizi tüm bu tehlikelere karşı ikaz eden Kur'ân’ın (ve binaenaleyh İslâm’ın) inananları olmakla ne kadar şükretsek azdır.
Bahsekonu âyete gelelim. Bu âyet bence hususen gazetecilere hitap ediyor dedim. Ben bir İslâm alimi değilim. Bu şekilde “bence” derken hicap duyuyor hattâ Allah’tan korkuyorum. Ama bir fetva vermeyeceğim için de müsterihim. Yapmak istediğim genelde tüm gazetecilerin, özelde ise; Sabah Gazetesi Genel Yayın Müdürü Erdal Şafak’ın dikkatini çekmek. Yani Ahmet Altan’ın da gıcık kaptığı o “Yazılanlar – Yazılmayanlar” başlıklı yazısı hakkında yorum yapmak...
Ahmet Altan’la birebir örtüşen bir yorum olsa yazmayacağımı, adeta intihal olan o türden makaleler yazmadığımı sürekli okurlarım bilirler. Alıntılar yaparım ama kendi özgün yorumlarımı yapmak için. Eğer alıntı yaptığım kişiyle tamamen aynı düşünüyorsam farklı bir konuda yazar, okurlarıma da; “Ahmet Altan Bey’in (veya falancanın) şu başlıklı yazısı çok doğru tesbitler içeriyor okumanızı tavsiye ederim” falan derim en fazla...
Bu meselede Ahmet Bey’le ortak tarafımız, benim de Erdal Bey’in yazdıklarına fena halde gıcık kapmam... (devam edecek) 17 Mart 2009
[1] Elbette tüm Kur'ân ve âyetleri bütün insanlığa hitap eder, bir mesleğe değil. Ama hususen hisse alacaklar vardır çeşitli âyetlerden. Meselâ tesettür âyeti dişi – erkek tüm Müslümanlara emir verir ama hususen kadınlara hitap eder...