Son yıllarda artış gösteren hırsızlık vakalarını derinden düşününce hırsızların kıyamette vekillerden (kanun yapıcılarından) ve toplumdan hesap soracağı düşüncesi yerleşti zihnime.
Fıtrata uygun olmayan her şey eninde sonunda duvara toslar. İster sosyal, ister siyasi, ister, ferdi, ister içtimai, ister ekonomik olsun gayri fıtri her şey fertlerin ve cemiyetlerin başına bela olur nihayette.
Ekonomide, iletişimde birçok şeyin iyiye gittiği ülkemizde toplum hayatımız maalesef "su kaynatıyor." Aile bağlarındaki gevşeme, israf, fertler arası güvenin azalması, tembellik, özverisizlik bu olumsuz gidişatın baş örnekleri. Bu konuda toplumu en fazla rahatsız eden, fertlerin , hayata, insanlara ve devlete güvenini azaltan en olumsuz gelişme ise Hırsızlık hadiselerinin artması.
Ben, bu olumsuz gelişmenin sadece bizim mahallede var olduğunu zannediyordum, meğerse bu mesele sadece Meram’ın, sadece Konya’nın değil tüm Türkiye’nin derdi haline gelmiş. Başka şehirlerdeki arkadaşlarla konuştuğumda, haberleri bu gözle dinlediğimde aynı sıkıntıların, aynı dertlerin tüm ülkeyi sardığını öğrendim.
Geçen gün bir sohbet esnasında bana anlatılan birkaç vakayı hayretle dinledim. Bir arkadaş anlatıyor; “ Ev taşıyorduk. Gündüz vakti idi. Biz eşyaları almak için yukarı çıktığımızda hırsız, kamyonun kasasına çıkmış birkaç paketi almış ileriye gidip saklamış, geri dönmüş bizi gözetlemiş. Biz ikinci kez yukarı çıkınca tekrar kamyona tırmanıp başka bir paketi götürürken kendisini gören dükkâncıyı da küfürlerle tehdit etmiş…” Görüyor musunuz cüreti!
Bir başkası anlattı; “Komşunun İki katlı evi var. Aşağıdaki eve yeni gelin aldı. Düğünden 15- 20 gün sonra aile, yukarı evde otururken hırsız gelinin evine giriyor bilezikleri istiyor, vermeyince gelini fena şekilde dövüp yaralıyor. Bağrışları duyup aşağıya koşan ev sahipleri duvardan atlayıp giden birini görüyorlar sadece.”
Öbür arkadaşın anlattığı pervasızlığın ne dereceye yükseldiğini gözler önüne seriyor.”Sabah namazı vakti komşunun kapısının bir hırsız tarafından açılmaya çalışıldığını fark eden ve pencereden dışarı bakan bir teyze ;”Ne yapıyorsun sen orada? “ diye sorunca hırsız pişkin ve pervasız bir şekilde cevap vermiş ve işine devam etmiş; “Kapat pencereyi otur köşene koca karı! Bak senden başka kimse var mı ortalıkta?”
Bu konudaki en ilginç haber geçen gün gazete sahifelerine yansıdı. Evi birkaç kez soyulan mağdur bir vatandaş, dayanamayıp evinin duvarına şu bez levhayı asmış:”Sayın hırsızlar! Bu evde soyulacak bir şey kalmadı. Lütfen bu eve girip vakit kaybedip polisi boş yere meşgul etmeyin.”
“…Şikâyetçi olduğu için tehdit edilen mağdurlar, kamera kayıtlarında tespit edilmesine rağmen ceza almayan hırsızlar, çok küçük cezalarla paçayı yırtan sanıklar, … “ Bütün bunlar hırsızları cesaretlendiriyor ve ; “Bileziğini almaya çalıştığı hamile kadını öldürdü. Yaşlı karı kocayı üç kuruş için hunharca katletti. Genç yaşında hırsızın kurbanı oldu…” gibi yüzlerce acı ve büyük hadiseye sebep oluyor.
Sonuçta kim kaybediyor: Ülke, millet, hepimiz. Bence en çok kaybedenler ise hırsızlar. Niye? Hem bu dünyada toplum tarafından dışlanıyorlar, aşağılanıyorlar, normal bir hayat süremiyorlar; hem de öbür dünyada büyük azaba çarptırılacaklar da ondan. Acaba diyorum kıyamette hırsızlar, hırsızlık yaparken katil olanlar büyük cezayı (“ bir insanı haksız yere öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir” Müslüman’ı haksız yere öldüren ebedi cehennemdedir”) görünce kendilerini şöyle savunmayacaklar mı? “Allah’ım! Evet, ben suçluyum. Ama adeta hırsızlığı teşvik edecek derecede az ceza öngören yasaları çıkaranlar, yasayı uygulamada savsaklamada bulunanlar, korkaklıkları ile adeta bize suç zemini hazırlayan mağdurlar suçlu değil mi? Beni korkutan, beni caydıran kanunlar olsaydı; cemiyet en az bizim kadar cesur, namuslu insanlardan oluşsaydı ben belki de hırsız, katil olmayacaktım. ” derse ne yapacağız?
Gelin hep birlikte bu işe bir çare bulalım. Yazık olmasın! hırsızlara.
Hırsızın Kafasını Kesmek Adaletsizliktir
Konu ile ilgili daha önce yazdığım bir yazıda bu konuyu bir kez daha işlemiş ve Hırsızlığın ancak fıtrata uygun kanunlarla bitirilebileceğini dile getirmiştim.
(http://www.habername.com/yazi-lutfi-ayhan-yakinda-tanri-tanimazlar-bile-seriat-isteyecek--8292.htm)
Hatırlar mısınız birkaç yıl önce Türkiye de güncel haberlerin en önemli kısmını kapkaç olayları oluştururdu. Ne oldu kapkaç olaylarına? Nereye gitti kap kaççılar? Birkaç sert kanun çıkartıldı, emniyet güçleri üzerine gitti ve iş tamam oldu. Yara tedavi edildi.
Bu konuda da aynı yol takip edilmeli. Caydırıcı kanunlar çıkarılmalı. Bir kere günümüzde ki hırsızların çoğu bu işi meslek haline getiren insanlardan oluşuyor. Gerçekten aç, susuz kaldığı için hırsızlık yapan çok az insan var ülkemizde. Allah’a şükür gerek devletimiz, gerekse birçok STK, vatandaşlarımızın tabi ihtiyaçlarının karşılanması konusunda çok duyarlı. Ve yine Allah şükür ki ülkemiz tüm vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını giderecek güce ve kudrete sahip.
Tarihten Bir Misal
Eski dönemlerden bir dönemde, sultanlardan bir sultan, hırsızları, milletin malına dadanan bu sülükleri hiç sevmezmiş. Fakat ülkesinde bu pis işi yapanları da bir türlü durduramıyormuş. Bir dönem sonra ülkesindeki hırsızlık vakaları iyice çoğalmış. O da gayet iyi niyetle, hırsızlığı azaltmak, bu "mal vampirlerini" korkutmak için sert bir yasa çıkartmış: Yakalanan her Hırsızın boynunu vurdurmuş. Fakat bu sert uygulama hırsızlığı azaltmadığı gibi artırmış. Ülkenin ulemasını toplayan sultan onlarla istişare etmiş. Sonuçta ulema, sultana: “Sultanım! Yüce yaratan, yerin göğün sahibi, ilmine ve kudretine sınır olmayan Allahütealâ Kuranında, “Hırsızın elini kesin!” diyor. Siz buna uymadınız hırsızların kellesini kestiniz. Bu nedenle sonuç alamadınız. Allahın kanununa uyup, O’nun kitabında bildirdiği cezayı uygulasaydınız sonuç alırdınız. Kolu kesik insanları gören hırsız adayları bu işten vazgeçerdi. Siz onları öldürerek hem Allah’ın kanununa aykırı davrandınız hem de “hırsız adaylarının” ibret alacağı sahneyi yok ettiniz. Gerçek adalet Yaratanın söylediğini aynen yapmaktır, ne bir eksik ne bir fazla…” demişler. Bu karara uyarak hırsızların kellesi yerine kolunu kesen sultan başarılı olmuş.
OSMANLIDA DURUM*
Türkiye’de ortalama yılda 518.400 hırsızlık olayı gerçekleşiyor. Osmanlı’nın 600 yıllık tarihinde ortalama 30 kol kesilmiş. 600 yıllık dönemde 700.000 hırsızlık yapılmış. Bu durum şunu gösteriyor: Türkiye’de 2 yılda işlenen hırsızlık Osmanlının 700 yılına tekabül ediyor.
Seyyahların Osmanlı Değerlendirmesi
“Evlerin kapısının üstünkörü kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla açık bırakıldığı İstanbul’da her sene en fazla beş, altı hırsızlık vakası görülür.” (A. Brayer, XIX. yüzyıl).
”Yol arkadaşım olan bir Macar subayının eşyasıyla kendi eşyamı nakletmek üzere bir köylünün yük arabasını kiraladım. Sandıklar, portmantolar, denkler, paltolar, kürkler, atkılar hep açıktaydı. Son derece nazik bir Türk bana refakat teklifinde bulundu. Köylü de öküzlerini koşumdan çıkarıp bizi bütün eşyamızla birlikte sokağın ortasında bıraktı. Ben onun uzaklaştığını görünce ‘Burada birisinin kalması lazım.’ dedim. Yanımdaki Türk hayretle sordu: ‘Niçin?’ ‘Eşyalarımızı beklemek için tabii.” dedim. Müslüman Türk şu cevabı verdi: ‘Buna gerek yok. Eşyalarınız bir hafta geceli gündüzlü burada kalsa bile hiç kimse ilişmez.’ Ben bu söze itimat ederek eşyaları bıraktım ve döndüğümde her şeyi eksiksiz, yerli yerinde buldum. Şunu da hatırlatayım ki, o bir hafta zarfında Türk askerleri mütemadiyen oradan gelip geçmekteydi. Bu vaka bütün İngiliz kiliselerinin kürsülerinden Hıristiyanlara ilan edilmelidir! İçlerinden bazıları rüya gördüklerini zannedeceklerdir. Artık uykularından uyansınlar!” (F. H. A. Ubicini, XIX. yüzyıl).
“Bu muazzam başkentte namaz saatlerinde dükkânların açık bırakılıp camiye gidildiği ve geceleri konut kapıları basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede beş hırsızlık vakası bile olmaz. Baştan aşağı Hıristiyanlarla dolu olan Galata ve Beyoğlu’nda ise hırsızlık olmayan bir gün bile yoktur; cinayet vakaları da pek çoktur.” (F. H. A. Ubicini, XIX. yüzyıl).
*(alıntı)