Yatay Zeka
"Fikirsiziz efendiler, fikirsiziz! Ne yola, ne madene, ne buğdaya, ne silaha muhtacız! İhtiyacımız sade fikre. Ondan da mahrumuz! Fikir olunca hepsi olur, o olmayınca da hiçbiri olmaz; bunu bile anlamıyoruz!"
Necip Fazıl, İdeolocya Örgüsü / 1968
İçinde ve etkisinde yaşadığımız çağdaş küresel medeniyetin sürgit devamı veya ayakta kalması insanların fikir ve düşünce üretecek imkandan mahrum kalmasına bağlı. Bu medeniyetin yönetici ve yönlendiricilerinin bütün güçleriyle bağımsız düşünceyi boğmak istemesi kadar doğal bir şey yok aslında; çünkü onların kurdukları ve yönettikleri sistem ve organizasyonların temelinde toplumun fert fert fikirsiz bir şekilde hayat sürmeyi kabullenmesi yatmaktadır. Toplum ben merkezli bir hayat tercihine yönlendiriliyor. Düşünmeyi başkalarına bırakıp fikirsiz kalınca sorumsuzluk ta kendiliğinden geliyor. Sorumsuzlar, çevresini ve yakınlarını düşünecek bir hâlde kalamıyor; bütün düşüncesi kendisi ve günlük yaşayışı…Denemeye, risk almaya, yeniliğe açlığı olmayan, "bana farketmez" diyen, fikirsiz, yığın içinde önemsiz bir ayrıntı olmayı baştan kabullenmiş bir insan profili isteniyor. "Benim fikrim var" dediği, vitrinlerde kendisine sunulan kazağı V yakaveya yuvarlak yaka seçmesi konusunda karar verme özgürlüğünden ibaret.
Hayatın her alanına hakim olmaya çalışan çağdaş küresel sistemde kensisinin, ailesinin ve toplumun temel meselelerini keşfetmiş, analiz etmiş ve çözüm üretmek için bir çaba içine girmiş özgün insan istenmiyor. Aslında insan istenmiyor; istenen birörnek, standardize edilmiş hayatı yaşamaya mahkum edilmiş robotumsu yaratıklar. Bu model insanın ne yiyeceği, ne giyeceği, nerede barınacağı, nasıl bir iş ile meşgul olacağı, nasıl bir sosyal çevrede yaşayacağı, hangi profilde insanla evleneceği ve hatta nasıl eğlenceği hususlarındaki tercihlerinin hep belirlenmiş bir standart ve sistem içinde kalması isteniyor.
Dünyada ve ülkemizde pek çok toplumsal sorun yaşanmaktadır. İşsizlik, yoksulluk, salgın hastalıklar, yaygın sağlık sorunları, eğitim, değer tanımazlık, aile yapısındaki değişim, kutuplaşma, inançsızlık, trafik, göç, çarpık kentleşme, bağımlılık, intihar, şiddet ve suç oranlarının artması, israf, çevre kirliliği, iklim değişikliği, gıda güvenliği ve güvencesi, terör vb. sorunlara mütemadiyen yenileri ekleniyor. Toplumun bütününü ilgilendiren meselelere karşı insanların çoğunluğunda bir duyarlılık ve fikir arayışı görülemiyor. Bizzat şahsını ve yakınlarını etkileyen sorunlara karşı bile yeterli duyarlılığı gösteremeyen birey, sinir uçları köreltilmiş bir halde kendisine yabancılaştırılıyor.
Sermayecilik (Kapitalizm) etkisi ile değişen toplum yapısında oyunun kurallarını belirleyenler para ve politik gücü elinde tutanlar olmuştur. Aynı şekilde bu yapı içinde doğal olarak gelişen sorunları fark edip harekete geçmek isteyenler için sınırlar da yine ekonomik ve politik seçkinler tarafından çizilmektedir. Bu sınırlarda kimin içerde, kimin dışarıda kalacağı da çizenlerin tercihleriyle belirlenmektedir; dolayısı ile sosyal sorunlar dile getirilirken gündemi belirleyenler de yine güç sahipleri olagelmiştir. Bila istisna her şeyin tüketime hizmet ettiği içinde yaşadığımız modern küresel yaşam tarzını dayatanlar, bir taraftan sureti haktan görünüp akılcılık (Rasyonalizm) ve insancılığı (Hümanizm) gündemde tutarken diğer taraftan yaradılıştan verilen hürriyete dayanan düşünen ve aklını kullanan insan istememektedir. Özgür düşünme konfor bozucu bir çıban başı gibi gösterilirken, standardize edilmiş yaşam tarzı içindeki tercihler özgürlük gibi sunulur.
Sorunu bizzat yaşayanların sesleri çeşitli sebeplerle kısılmıştır; sorunlara çözüm getirmek konusunda düşünce geliştirmek için iradesini kullananlar zaman içinde toplumun dışında kalmış ve geliştirilen standartlara uyumlu insanlara göre "öteki" haline getirilmişlerdir. Her türden medyanın yönetimi ellerinde olan güç merkezlerinin ana korkusu ötekilerin sayısının ve oranının artması olmuştur. Bize sunulan imkanları fıtratımızdan kaynaklanan hürriyet gereği değerlendirip olabildiğince belirlenen standartların dışında düşünmeye gayret ederek daha iyisine ulaşabilir ve kronik sorunlara özgün çözümler üretebiliriz. Dahası aklımızı kullanarak yeni pencereleri aralamakla yeni ufukları görebilir ve gösterebiliriz. Yapay zeka sistemlerinin hayatın her alanını kuşattığını iyiden iyiye hissedenler, içinde bulundukları cendereden ve toplumsal sorunlardan kurtulmak için "uyumlu yaşamak" safsatasının etki alanından çıkıp (teknoloji destekli kirleticilerin tahakkümünden kurtularak) kendilerini insan olmanın en önemli özelliği olan "düşünme iklimi"ne atmaları lazım. Bunun için kritik düşünebilme becerilerinin geliştirilmesi şart görünüyor. Evet düşünme beceri işidir, yetenek işi değil; bu yüzden düşünme öğrenilebilir ve geliştirilebilir. Her alanda gelişen sorunlara gerçek çözümler üretebilecek olanların aklı, fikri, gönlü, vicdanı ve irfanı hür kişiler arasından çıkabileceği aşikar; taklit konforundan kurtulmayan kişi fikirden bahsetmesin. Yapay zekânın arzu ettiği şey düzleme uyumlu standart "yatay zeka" sahibi insan profilidir; halbuki bize lazım olan fikir sahibi "dikey zeka" sahiplerinin sayısının artmasından başka bir şey değil.
*Bu yazıyı beğendiyseniz sosyal medya hesaplarınızda paylaşabilirsiniz. İlginize teşekkür ederim.
Faydalı Linkler:
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1285118
http://www.yankiyazgan.com/hayat-zahmetsiz-akil-fikirsiz/
http://www.kardelendergisi.com/yazi.php?yazi=2691