YAŞ kararları evrensel hukuka aykırıdır

Ufuk COŞKUN

2009 Aralık YAŞ kararları açıklandı. Yine gelenek bozulmadı ve “Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel yapısını ve disiplinini bozacak şekilde, irticai tutum ve davranışları tespit edilen 2 personelin Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir” denildi. Bu subayların hangi gerekçeyle ihraç edildiğini bilemiyoruz. Çünkü YAŞ kararları yargı denetiminin dışında tutuluyor. Yani YAŞ kararıyla ordudan atılan bir kimse mahkemeye başvurarak suçsuz olduğunu belgelese bile yeniden eski görevine dönemiyor. Hiçbir hukuk devletinde böyle bir uygulamaya rastlamak mümkün değildir. Normal sıradan bir hukuk devletinde örneğini rastlamadığımız türden kapalı, tuhaf bir hukuk sistemi var bu ülkenin.

Açıkçası bilmek isterdik, irtica adı altında kurumdan ihraç edilen bu subayların irticai tutum ve davranışları nelerdi? Hangi radikal İslami örgütlerle bir bağlantıları vardı? Örneğin Usame Bin Laden’le bir bağlantıları olduğu mu ispat edildi. Türkiye’ye irtica getirmek için ne tür planların altına imza atmışlar. Ne tür eylem planları hazırlamışlar. Nerelere bomba koyup ya da kimleri öldürerek hedeflerine ulaşacaklardı. Tuttukları günlükleri var mıydı? Bu günlüklerde hangi şeyhlerle irtibata geçip nasıl ve ne şekilde irticayı getireceklerdi. Şeriat mahkemeleri nereye kurulacak, buralarda kimler yargılanacaktı vs.

Eğer hadise böyle değilse Genel Kurmay’ın irtica tanımına hangi tutum ve davranışlar giriyor acaba… Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, Hz. Muhammed’in (A.S.) adı geçtiğinde salâvat getirmek, başörtüsü takmak vs. gibi davranışlar irticadan mı sayılıyor yoksa. Ama bunlar Müslümanların çoğunlukla yaşadığı bir ülkede yani Türkiye’de zaten uygulanmıyor mu? Bunu bilmemeleri mümkün değil. Hâlbuki kendileri de şehit cenazelerine katıldıklarında bu tür kavramları çok sık duyuyorlar. İslam’ın en yüksek mertebelerinden biri olarak kabul edilen şehitlik kavramı, neredeyse Genel Kurmay’ın ve çeşitli üst düzey komutanların dillerinden hiç düşmüyor… İlginç doğrusu.

Kısacası karar yargı denetimine açık olmadığı için üstelik ihraç edilenlerin savunma hakları bile olmadığından bu ihraçlar birer insanlık suçudur. Çünkü neyle itham edildiklerini bile bilmiyoruz. Vicdanlarımız bu konuda rahat değildir.

T.C. Anayasasının 125 nci maddesinde "İdarenin her türlü işlem ve eylemine karşı yargı yolu açıktır" hükmüne yer verilmesine rağmen, bu anayasal kurala,125/2 maddesi ile "Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şuranın(YAŞ) kararları yargı denetimi dışındadır";105/2 nci maddesi ile "Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dâhil, yargı mercilerine başvurulamaz" ; 160/1 nci maddesi "Sayıştay`ın kesin hükümleri aleyhine idari yargı yoluna başvurulamaz" ve 159 ncu maddesi ile "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu karalarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz" hükümleri ile istisnalar getirilmiştir. Normal bir hukuk devletinde böyle istisnalara yer verilmez. Ama burada veriliyor işte!

*

Bugünlerde üç kuvvet komutanı -haklarındaki iddialar nedeniyle-(darbeye tam teşebbüs gibi) savcılığa ifade vermeye gitti diye tarihe not düşüldü bu ülkede. Gerek insan hakları savunucuları gerekse demokrat yazar-çizer takımı Türkiye’nin geldiği bu noktayı, yaşadığı bu büyük değişimi yaza yaza bitiremiyor. Bu hafta Atilla Yayla hocanın Almanya’da yaşadığı bir olayı okuyunca, şu günlerde yaşadıklarımızı sevinmeli yoksa üzülmeli miyiz doğrusu bilemedim. Atilla Hoca anlatıyor, “1993 veya 1994'tü. Ankara'da yerleşik Dış Politika Enstitüsü, bir Alman kuruluşuyla Bonn'da bir toplantı düzenlemişti. O yıllarda DPE'de part time çalışmaktaydım. Toplantıya gittim. Yaklaşık 30 kişi küçük bir salonda gündemdeki uluslararası konular üzerinde tartışmaktaydı. Dış politika işlerini pek sevmediğimden, salona giriş çıkış kolay olsun diye, kapıya yakın bir sandalyeye oturmayı tercih etmiştim. Bosna savaşının ele alındığı oturumun başlamasından birkaç dakika sonra üniformalı, uzun boylu bir adam içeri girdi. Yanımdaki boş sandalyeye benden izin isteyerek oturdu. Rütbelerden hiç anlamadığım için adamın askerî hiyerarşinin neresinde olduğunu bilemedim. Bir ara söz istedi. Almanya'nın Bosna'ya asker göndermesinin mümkün olup olmadığı tartışmasının bir asker olarak kendisini ilgilendirdiğini söyledi ve bazı yorumlar yaptı. Oturumu yaşlı bir Alman profesör idare etmekteydi. Komşumun sözlerini tamamlamasından sonra bu profesör ve diğerleri onu öyle bir eleştirdiler ki, neredeyse kaldırıp kaldırıp yere çaldılar. Adamın durumuna üzüldüm. Oturumun kapanmasına birkaç dakika kala ayağa kalktı, çantasını aldı, beni başıyla selamlayıp kapıya yöneldi. Kim olduğunu merak ettiğim için peşinden çıktım. Binadan çıktı. Kapının önünde bekleyen bir Mercedes otomobile yürüdü. Arabanın başında iki subay vardı. Selam verdiler. Bir asker bagajı açtı, komşum elindeki çantayı atarcasına bagaja koydu. Bagajı açan kişi sonra sağ arka kapıyı açtı. Komşum arabaya bindi ve araç gitti. Bu adamın kim olduğunu gerçekten merak etmiştim. Bir iki dakika sonra ara verilince oturum başkanı Alman profesöre yaklaşıp onun kim olduğunu sordum. Cevabı "Alman Genelkurmay Başkanı" oldu “(Zaman-Yorum,04.12.2009)

Türkiye’nin başına Saddam gibi bir adamı oturtacağınıza insanların akıllarını esir alın ve onları korkuya yenik edin yeter! Bu durum Doğu Ergil hocaya göre koyu bir diktatörlüğün tiranlığından daha da vahimdir. Aklın korkuya teslim edilmesi… Sanırım bizde yapılan bu oldu. Çeşitli korkulara yenik edildi insanlar. Ve her korkuya özel kanun çıkartıldı, tiranlıktan beter. Ve insanlar korunaksız bırakıldı bu durumda. Artık demokrasi kavramının bile ardında yabancı parmağı arayan paranoyak tipler oluştu. Normal olanla anormal olan o denli birbirine karıştı ki artık normal bir davranış anormalmiş gibi algılanıyor.

Adalet şüphesiz evrensel bir kavramdır. Öyle bizde olduğu gibi kapalı kapılar ardında işlenen ve herkesin bundan nemalandığı bir maden çeşidi değildir. Hukukun, insanlığın, adaletin ve vicdanın bize özgüsü falan olmaz. Söz konusu insan olduğunda tüm değerler aynıdır. Ve insana hizmet eder. Ülkelere, renklere, mezheplere, dillere ve dinlere göre ayrı, özel bir kategoride değerlendirilemez. Bizde artık bu evrensel değerlerden nasiplenmek istiyoruz.Bu çok özel bir talep değildir.Normal bir hukuk devletinde ne varsa bizde de aynısı uygulansın istiyoruz hepsi bu…Çok şey mi talep ediyoruz Allah aşkına!

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.