Yargıyı gözümüz gibi koruyalım

xxx78

Bugünkü gazetelerin manşetlerini Yargıtay attı. Her gazete meşrebine göre, “Yargıtay'dan sert açıklama” ile başlayıp “Hükümete gözdağı” ile devam eden başlıklarla çıkmış olacak... “Tokat gibi bildiri” diyen de olmuşsa şaşmamak gerekiyor. Yargıtay kuruluş yıldönümünü vesile bilip ayrıntılı bir bildiri yayınladı çünkü. Adı geçmese de bildirinin muhatabı hükümet...

“Yargıçlar kararlarıyla konuşur” denilen bir Türkiye'den adalet mesleği mensuplarının her fırsatta görüş açıkladığı bir Türkiye'ye geldik. Tam buna da alışacak iken, yürütme organının karşısına dikilen bir yargı kurumuyla karşılaşmak biraz fazla geldi. Yürütme organını veya siyasi iktidarı muhatap alan bir bildiri, ister istemez, bildiriyi yayınlayan kurumu siyasetin merkezine taşır. Oysa yargı ve siyaset birbirine küs durması gereken alanlardır.

Yargıtay'ın bildirisinde dile getirdiği şikâyetlerin hepsinin haklı olduğunu bir an için kabul edelim; bunları kamuoyunun bilmesinde herhangi bir yarar bulunuyor mu? Yargının rahatsızlığını, taleplerini dile getirebileceği birden fazla meşru zemin var. Kendisiyle paylaşılan rahatsızlıkların giderilmesi için kamuoyu ne yapabilir ki? Yargının taleplerini kamuoyu mu karşılayacak?

Kaldı ki, bildiride yer alan unsurların çoğu siyasi tercihlerle ilgili. Avrupa Birliği süreci içerisindeki bir ülkede, yürütme, 'reform' adı altında uyum yasaları çıkarıyor. Sadece yargıyla ilgili konular değil, devletin hemen her alandaki politikaları Brüksel'deki muhatapları önüne götürülüp AB yetkililerinin tasvibine sunuluyor. Bunun adı 'AB ile müzakere süreci'dir ve sürecin en önemli unsuru da sistemin AB ile uyum haline getirilmesidir. Türkiye'nin AB perspektifi içerisinde bulunması bir devlet tercihi ve bütün gelişmeler o tercihle ilgili.

“Reform tasarısı önce AB'ye sunuldu” şikâyetinde bulunmak, bu sebeple, fazla anlamlı kaçmıyor.

Hükümetin yargı alanında yürüttüğü bazı politikaların AB'ye ters düştüğü yeni bir iddia... Uyum adı altında çıkarılan bazı yasaların AB hedeflerine uymadığı da öyle... Ancak bir yandan 'reform' çabalarını eleştirmek, bir yandan da AB'ye tersliği öne sürmek kendi içinde çelişkili bir durum. Bu da yargıçların yayınladığı bildiriyi farklı bir kategoriye sokmuş oluyor.

CHP'nin de benzer eleştirileri olduğunu biliyoruz; CHP Yargıtay bildirisine sahip çıkmakta da hiç gecikmedi zaten... İyi de, parti kapatma davasının hassas hale getirdiği günümüz ortamında, bir yargı organının bir siyasi partiyle aynı zeminde buluşması hoş bir görüntü mü?

Bildirinin en sakıncalı yönü de burası zaten.

Yargının eleştiri odağı haline getirilmesine karşı çıkıyor bildiri, kapatma davası yüzünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na yönelik eleştirilerden duyulan rahatsızlığı dile getiriyor. Gerçekten bazen maksadı çok aşan eleştiriler işitiyoruz, eleştiriler okuyoruz yargıyla ilgili olarak; zaman zaman bu sebeple asabımızın bozulduğu da oluyor. İyi de, siyasi yorumlanmaya müsait bir bildiri yayınlamakla, yüksek yargı kurumu, durduk yerde kendisini hedef haline getirmiş olmuyor mu?

'Kuvvetler ayrılığı' ilkesi bir organın diğer devlet organları üzerinde tahakküm kurmaması için önemlidir ve titizlikle korunmalıdır. Bir organın kendisini diğer bütün devlet organları üzerinde veya hepsinin denetçisi olarak görmesi yanlıştır. Bu tür stratejik yanlışlar barış içerisinde bir arada yaşaması gereken kurumları birbirine düşürerek devleti kaosun eline teslim edebilir. Zaafa uğramış bir devletin yargı organı da, diğer kurumlarla birlikte, bu durumun ceremesini çeker.

Unutmayalım: Kararlarıyla konuşan yargıçların sesi daha gür çıkar.