Hukuk devletinde bütün kurumların yetki ve sorumlulukları ilgili mevzuat ile belirlenir ve her şahıs, her kurum, her bürokrat bu sınırları aşmamak, hukuk içinde hareket etmek mecburiyetindedir. Sınırlar aşıldığı, hukuk çiğnendiği, hile yollarına sapıldığı, çifte standart uygulandığı takdirde milli iradenin, demokratik mekanizmaları kullanarak bunları engelleme hakkı ve yetkisi vardır ve bu yetki tartışılamaz. Demokrasilerde en büyük, en üstün saygı milli iradeye ait olanıdır. Diğer irade ve tasarruflara saygı, hukuk devleti kurallarına, dolayısıyla milli iradeye ters düşmediği sürece beklenebilir.
Ordu bu ülkede birden fazla darbe yapmış ve anayasa suçu işlemiştir.
Ülkede hala ordunun müdahalesinden ve darbe ihtimalinden söz edilebilmekte, sorumlular bu beklenti karşısında suskun kalmaktadırlar.
Komutanlar sık sık siyasi alana giren konuşmalar, değerlendirmeler ve telkinler yapmaktadırlar.
Yargının kararları ile ilgili açıklamalar yapmakta ve taraf olduklarını ortaya koyan davranışlarda bulunmaktadırlar.
Postmodern 28 Şubat darbesinden sonra yargı mensupları, darbecilerin brifing davetlerine icabet etmiş ve darbecileri alkışlamışlardır.
Bir anayasa mahkemesi üyesinin kritik bir dönemde bir komutanı ziyaret ettiği konuşulmaktadır.
Danıştay ve anayasa mahkemeleri hukuki olmaktan ziyade siyasi kararlar vermekte ve bu kararlar ciddi hukukçular tarafından hukuka aykırı bulunmaktadır. Bunun en açık örneği anayasa mahkemesinin son kararıdır; hemen bütün hukukçular anayasa mahkemesinin şekil yönünden denetim hakkı dışında bir denetim yapamayacağını ifade ettikleri halde değişmez maddelerin dolaylı olarak değiştirilmesi gibi uyduruk ve hukuk dışı bir gerekçe ile meclisin yetkisine yargı müdahale etmiş, hatta meclisin yerini almıştır.
Bugün muhalefet, ordu ve yüksek yargı kurumları ile bir kısım medya ve üniversite mensupları âdeta elele vererek iktidara karşı siyasi muhalefet yürütmektedirler.
Şimdi bütün bunlar açık ve gözler önünde yapılırken muhalefet lideri çıkıp orduya ve yargıya saygı gösterin diyor.
Bu ikisine kurum olarak saygı göstermeyen yok, ama bazı temsilcilerinin yanlışlarını konuşmak, tenkit etmek, itiraz ve protesto etmek neden saygısızlık olarak kabul ediliyor. Şöyle de denebilir saygı, susmayı, yanlışı ve haksızlığı kabullenmeyi mi gerektirir?