Yargı çevrelerinin, CMK 102. maddede yapılan değişiklik gereği tutukluluk süreleri dolan terör, çete ve tecavüz sanıklarının serbest bırakılması karşısında hükümeti suçlaması oldukça manidar.
Madem bu işte hükümetin suçu var, neden aynı yargı çevreleri işin sonu hakkında daha önceden görüş bildirmediler?
Hemen her konuda itirazlarını siyasi bir dille gündeme getirmekten çekinmeyen Yüksek Yargı üyeleri iş bu hale gelince neden konuşmaya başladılar?
1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 102'nci maddesinin ilk yürürlük tarihi 1 Nisan 2008’di.Hükümet yeni bir düzenleme ile tutukluluk sürelerini sınırlayan maddenin 1 Nisan 2008 olarak belirlenen yürürlük tarihini 31 Aralık 2010'a erteledi. Hükümet ayrıca, hem mahkemelere hem de Yargıtay’a “Yürürlük tarihini 21 ay erteledik. Bu zaman zarfında dosyaları karara bağlayın” uyarısında bulundu. Ancak Yargıtay, 21 ay gibi uzun bir zaman kazanmasına rağmen tutukluluk sürelerinde sona yaklaşılan davalara öncelik vermedi. Ama aynı Yargıtay, İlhan Cihaner, Osman Kaçmaz, YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Mehmet Haberal davalarını jet hızıyla sonuçlandırdı. Cihaner için bir günde tahliye kararı verildi, YARSAV’ın kurucusu Eminağaoğlu 4 ayda 3 duruşma yapılarak beraat ettirildi, Kaçmaz iki ay içinde aklandı. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Ergenekon sanığı Mehmet Haberal'ın tahliye başvurusunu reddeden 9 hakimi de jet hızı ile mahkûm etti.
Terör, hırsızlık, çete ve tecavüz dosyalarını, iş yükünü bahane ederek yargılamaları yıllarca öteleyen Yargıtay, bu dört kritik davayı neden jet hızıyla sonuçlandırdı?
Bir kişinin suçlu mu suçsuz mu olduğuna 10 yılda karar verilemez mi?
Yargılamanın bu kadar uzun sürdüğü bir başka ülke var mı?
Ama her şeye rağmen bugün yargıçlar halen özeleştiri yapıp sorumluluk almıyorlar. Oysa hukuk yerine rejim bekçiliğine soyundular. İşleri olmayan her konunun peşine düştüler. Masalarında biriken bunca dosyaya karşın birçok üye, il il dolaşarak konferanslara katıldı. Üstelik referandumda ‘hayır’ propagandası yürüttüler. Daha önce de Ergenekon iddianamesinde ‘kaos’ eylemleri olarak değerlendirilen mitinglerde en ön saflarda yer aldılar. Bir de aynı iddianamelerde paşalara verilen brifingler vardı. Kendilerinin aldığı brifinglere hiç girmeyeyim… Ama yayınladıkları bildirileri es geçemem. Siyasetçi edasıyla yapılan açıklamaları da…“Zamanımız yok, iş yükümüz ağır” diyenler dün konu başörtü ve reformlar olunca bülbül kesiliyorlardı. Tüm dosyaları ikinci plana atıp ahkam kesiyorlardı. Hiçbir balo ya da özel davetlerden de geri kalmıyorlardı.
Özetleyecek olursam: Korkarım ki yaklaşan seçim öncesi birileri yine sandığa müdahale peşinde. Ama halen akıllanmadılar. Bir önceki seçimlerde sandığa bomba koydular… Sokakları hareketlendirdiler… Birçok ocağa ateş düşürdüler… Muhtıra verdirmeyi bile başardılar. Hatta karanlık odalarda yazdıkları kaos planlarını devreye soktular… Siyasilere olmadık iftiralar ve yakıştırmalar da yaptılar.
Peki sonuç ne oldu?
Verdikleri güç mücadelesinde her şeyi yakmayı göze alanlar mı kazandı?