Yargı sürekli tartışılıyorsa bir terslik var demektir

xxx135

Yargı etrafında devam eden tartışmalar giderek yaygınlık kazanıyor. Sanki yargı iki farklı gruba ayrılmış bir grubun verdiği kararlar diğer grubunun taraftarlarınca tartışma konusu yapılıyor. Aynı durum diğer grup için de geçerli. Kısacası yargı kararları her seferinde şu ya da bu tarafça eleştiri konusu yapılıyor. Eleştirinin de ötesinde tartışılıyor. Bu tartışmalar ister istemez yargı kararlarına karşı toplumun en azından bir kesiminde güvensizliğe yol açıyor. Halbuki siyasi iktidarların icraatlarına karşı yoğun eleştiri ve tartışmalar halk nazarında bir güvensizliğin doğmasına yol açacak olursa ilk seçimde seçmen vereceği oylarla bu güvensizliğini gösterebilir ve bir başka siyasi partiyi iktidara taşıyabilir. Halbuki yargı için böyle bir durum geçerli değildir.

Peki yargının sürekli olarak tartışmanın içine çekilmesi bir yanlışlığın ve tersliğin olduğunu göstermez mi? Elbette yargının kararları da eleştirilebilir. Ancak son zamanlarda medyada yargı ile ilgili yürütülen tartışmalar eleştirinin ötesinde bir tarafın yargıya güvensizliğinin diğer tarafın ise alkış ve övgülerinin konusu oluyor. Diyebiliriz ki benim yargım senin yargın gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Bu görüntüyü ülkemiz açısından tehlikeli buluyorum. Çünkü yargı üzerinde bu tür tartışmalardan yararlı bir sonuç çıkmayacak aksine kamplaşmayı, ayrışmayı körükleyecektir. Körüklüyor da.. Bu tartışmaları mümkün olduğunca gidermek için gündeme getirilen anayasa değişikliği de işe yaramamış, aksine tartışmaları artırmış durumda.Yüksek yargı yeni düzenlemeyi yürütmenin yargıyı kontrolü altına alması olarak nitelendirip karşı çıkarken, yürütme de yargının kendisini ve yasama organını kuşattığı şeklinde yorumluyor. Bu iddiaların hangisinin doğru olduğu çok önemli değil. Çünkü yargının yasama ve yürütmeyi, yürütmenin de yargıyı kuşatma ve kontrolü altına alması ülke açısından çok tehlikelidir. Hiçbir kuvvet bir başkasını güdümüne ve kontrolüne almadan kendi görevlerini yerine getirmeleri gerekir. Her devlet organı kendi işine bakmalı, yargı adaletin tecellisi, yürütme ise ülkenin ve insanımızın huzur ve refahını sağlamak için gayret sarf etmelidir. Devlet organlarının birbirleri ile mücadelesi zaman ve güç israfının yanında ülkede kamplaşmayı körükler, neticede çatışma ortamına zemin hazırlar. Halbuki çatışma ortamından çok sıkıntı çektik. Binlerce gencimizi bu çatışmalarda kaybettik. Haklının hakkını almasını sağlayacak olan yargının bir çatışma ortamının içine çekilmesinin sorumluları kimler olursa olsun  yanlış yoldadırlar. Özellikle de yargıyı ideolojik ve siyasi amaçlarına alet etmek isteyenlerin sorumluluğu çok daha ağır olur.

Hakim ve savcılarda insandır ve hata yapabilirler. Delillerin değerlendirilmesinde çeşitli sebeplerle yanlışlar olabilir. Bu tür yanlış değerlendirmeler sadece ülkemizde değil, pek çok ülkede yaşanmış, bazı adli hatalar tarihe geçmiştir. Ülkemizde son günlerde yaşananlar  ve yargıya yönelik yayınlarda bir hatanın gündeme getirilmesinden ziyade yargı içindeki bir gruplaşma ve bu grupların güç gösterisinin yansıması şeklinde karşımıza çıkıyor. Şahsen bunu çok tehlikeli bir gelişme olarak görüyorum. Buna mutlaka bir çözüm bulunması gerekiyor. Çözüm bulması gereken organ ise yasalarımıza göre Millet Meclisi'dir. Ancak, yasamanın yapmayı düşündüğü yeni düzenleme  bazı siyasi partiler ile yüksek yargı tarafından anayasanın ihlali olarak değerlendiriliyor. Ortaya çıkan görüntü ise siyasi iktidarlar anayasa değişikliği yapamaz, mevcut devlet organlarının görev ve yetkilerinin sınırını yeniden çizemez anlayışı oluyor. Böyle olunca da meselenin çözümü imkansız hale geliyor ya da getirilmeye çalışılıyor.

Statükonun korunması anlamına gelebilen yasamaya karşı direniş ne kadar sürer kestirmek mümkün değil. Ancak, CHP sözcüleri düzenlemeyi engellemek için her yolu deneyeceğini söylüyorlar. Yani anayasa değişiklik paketi Meclis'ten geçse bile Anayasa Mahkemesi'ne götürerek iptal ettirmeye çalışacaklarını ilan ediyorlar. Hatta referandumu bile geçersiz kılacak hamleler hazırlığı içindeler. Denebilir ki statükonun devamı ve mevcut anayasal durumun aynen devamı için halkın iradesini hiçe sayma anlamına gelebilecek hukuki boşluk aranıyor olması çatışmanın derinliğini gözler önüne seriyor. Görünen o ki anayasa değişikliği yürürlüğe girse bile zihniyetler arasında çatışma ve çekişme sürecek.