CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hükümete dönüp "Anayasa değişikliği için 'Evet' oyunu milletten hangi yüzle isteyeceksiniz?" diye soruyor. Güzel bir soru, ancak o soruya önce kendisinin cevap vermesi gerekiyor.
Bizim neslimiz 12 Eylül (1960) darbesinin mağduru bir nesildir. Kimimiz öldük, kimimiz cezaevlerinde işkencelerden geçtik, işini kaybettiği için düzeni bozulanlarımız oldu, aileler dağıldı, pek çoğumuz gurbetçi kuşlar gibi yurtdışına sürgüne gittik. 'Sol' ile 'sağ' arasında hiçbir fark gözetmedi 12 Eylülcüler; yanyana koğuşlarda ağırladı hepsini, aynı işkencehanelerden geçirdi.
Diyarbakır Askeri Cezaevi, Mamak Muhabere ve Dil Okulu'nda konuk edilenler o dönemin izlerini vücutlarında ve ruhlarında hâlâ taşırlar.
Giderayak da, gözleri ve elleri hep sivil siyaset üzerinde kalacak biçimde, rejimlerini kendi elleriyle son biçimini verdikleri bir anayasayla tahkim etti cuntacılar... Bugün yürürlükte olan anayasa, bazı maddeleri sonradan değiştirilmiş olsa da, 12 Eylül cuntasının eseridir.
Darbenin 30. yıldönümünde yapılacak halkoylaması 12 Eylül Anayasası'nın işçiler, kadınlar ve toplumun ilgiye muhtaç kesimlerine uygun gördüğü eşitsizlikleri ortadan kaldırdığı gibi, hukuk alanında ülke üzerine geçirdikleri cendereyi de kırmayı amaçlıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu şahsen bir zararını görmemiş olabilir 12 Eylül darbesinin, ancak hem ailesinde ve yakın çevresinde, hem de partisinde en verimli olabileceği çağları zindanda veya sürgünde geçirmek zorunda bırakılmış kimbilir nice insan var.
Aynı durum MHP lideri Devlet Bahçeli'nin yakın çevresi ve partili arkadaşları için de söz konusu olmalı. 12 Eylül sonrası açılan MHP davasında, pek çok insan, yedi yıla varan sürelerle cezaevlerinde hapis yatmıştı.
Herhalde o insanlar ile çilelerine tanıklık edenler yaşananları unutmamışlardır.
Sosyal demokrat kesimin siyasileri ülkenin Ak Parti eliyle geçmişin yüklerinden kurtulmasına iyi gözle bakmıyorlar. Ne yaparsa yapsın Ak Parti, hemen karşısına dikilmeyi 'siyaseten doğru' bir tavır görenler hayli çok o câmiada. Bu siyasi bir taktik çoğu için, daha az bir kısım ise gerçekten Ak Parti'nin 'gizli bir gündemi' olduğuna kendini şartlamış; her yeni adımı onunla irtibatlıyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli ise Başbakan Tayyip Erdoğan'ı ve tavrını bir türlü içine sindiremedi; denizin üzerinde batmadan yürüdüğünü görse "Aaa, yüzme bilmiyor" deme derecesinde karşı Ak Parti'den gelen bütün tekliflere...
Ne sebeple olursa olsun 'Hayır' demenin bayağı zor olduğu bir yeni durumla karşı karşıya iki parti de. Anayasa'nın 26 maddesini elden geçiren pakete karşı çıkmak, parti tabanları tarafından geçmişlerine ihanet olarak algılanabilir; 'Hayır' oyu vermek yöneticilere bile giran gelebilir.
İtirazları 'rejim' odaklı gerekçelere bağlamak da hiç kolay değil; Anayasa Mahkemesi'nin sonuç itibariyle halkoylamasına geçit veren kararından sonra özellikle... "13 Eylül günü farklı bir Türkiye'ye uyanacağız" sloganıyla büyük mücadeleye hazırlanıyordu CHP; ancak itirazını onaylasın diye başvurduğu Anayasa Mahkemesi aynı görüşte olmadığını kararıyla açıklayıverdi... Şimdi ne diyebilecek CHP? "Anayasa Mahkemesi de Ak Parti'nin emrinde" diyecek hali yok ya?