Müslüman okur yazarların yanlışları hakkında köşemde yazı yazmak hiç istemediğim bir şeydir; ama “başlatan daha sorumlu” kuralınca ve yazılanları okuyanlar, hakkımızda yalan yanlış bilgi ve zan sahibi olmasınlar diye yazmak mecburiyetinde kalıyoruz.
Ali Nar ve arkadaşları yıllardır benimle ve bazı yakın arkadaşlarımla uğraşır dururlar, kendi akıllarınca bizi değerledirir, “ümmeti uyarırlar”. Buna bir diyeceğim olmaz, onların da tenkit ve uyarı hakları vardır. Ama yalan söylemek, iftira etmek kimsenin haddi ve hakkı olamaz.
Bana altıncı sayısı ulaşan yeni dergilerinde –yarıya yakını benimle ilgili- hakkımda yazdıklarına dair –bir defaya mahsus- bazı açıklamalar yapacağım:
1. İkinci sayfasında beni ve Fethullah Gülen Hoca'yı kâfir sayıp nasıl tevbe edeceğimizi ve iman tazeleyeceğimizi yazıyorlar. “Bir mümine kâfir diyenin kendisinin kâfir olacağı” hakkındaki hadisi hatırlatmakla yetiniyorum.
2. 13. sayfada, Ali Gerçeker ile yapılan röportajda şöyle deniyor:
“TDV'nin (Türkiye Diyanet Vakfı'nın) neşrettiği İlmihal kitabının II. Cildinde, Mâide suresinin beşinci ayetinden yola çıkarak Müslime (Müslüman) kadının, Kitap Ehli gayr-i müslimle evlenmesinin caiz olduğu yazılmış”.
Bu sözler, apaçık, tevili mümkün olmayan yalandır, iftiradır. Ne dediğimizi öğrenmek için bahsedilen kitabı açalım ve okuyalım (C.II, s. 217):
“Müslüman bir erkek… Yahudi ve Hristiyan kadınlarla evlenebilir (el-Maide: 5/5). Buna mukabil Müslüman bir kadının gayr-i müslim bir erkekle –isterse bu erkek Ehl-i kitap olsun- evlenmesi dinen mümkün değildir… Gerek erkeğin ve gerekse kadının Müslüman olarak bu engelleri bertaraf etme imkanları her zaman vardır.”
Şimdi soruyorum: tevbe etmek, bizden helallik dilemek kime düşüyor?!
Yine o röportajda, “Aynı eserde 'Bugün müt'a nikahı zarurettir' yazılmıştır” deniyor.
Bunu da her kim demiş ise yalan söylemiş ve iftira etmiştir.
Ali Nar'ın 17. sayfada başladığı “müctehidlik serüvenimle” ilgili yazı serisindeki yalan ve yanlışların doğrusunu öğrenmek isteyenler benim siteme (www.hayreddinkaraman.net) ve Bir Varmış Bir Yokmuş isimli hatıralar kitabıma bakabilirler.
19. sayfada Ali Nar'ın, Ali Bulaç'a atfen yazdıkları içinde aslı olmayan sözler var, bunların bir kısmına Ali Bulaç cevap verecek; kendisiyle konuştum, “pişmanlık, tevbekârlık” diye bir şeyin olmadığını söyledi.
1994 yılında Bursa'da Kurav'ın düzenlediği “Kur'an'ı Nasıl Anlamalıyız” konulu toplantıda yanlış, hatta küfrü gerektiren şeyler konuşulduğu, orada bulunduğumuz halde benim ve Bekir Topaloğlu'nun –bir laz fıkrası anlatma dışında- konuşmadığımız ifadesi tamamen yalandır. O topnatıda konuşulanlar Vakıf (Kurav) tarafından kitap olarak iki kere basılmıştır. 2005 tarihli ikinci baskısında benim konuşmam 228-235. sayfalarda (sekiz sayfa), B. Topaloğlu'nun konuşması da 136-140. sayfalarda (beş sayfa) olarak yer almıştır. Bu konuşmamızda gerekli tenkit ve uyarıları yaptığımız apaçık ortadadır. Bundan sonraki yazımda –inşaallah- o toplantıda yaptığım konuşmanın sonunda yer alan “Kur'an'ı nasıl anlamalıyız” sorusuna verdiğim cevabı da neşredeceğim.
Benden bu kadar. Dinime ve ümmete hizmet için yapacaklarım var, iftiracıları, yalancıları, dedikoducuları kendi günahları ile baş başa bırakıyorum.