Yahudanın Öpücüğü: İhanet Psikolojisi
“Teslim olunmadan sadık olunmaz.” / Ezel’ 2009
“...İyi bir insan olduğuma inanırdım ama aslında iyi bir insan değildim…Hayatım boyunca gayet kötü bir insan oldum. İnsanları para ve menfaatim için kullandım, birçok insanın güvenine ihanet ettim. Beni seven insanlara ailem de dahil, kötü davrandım... Alkol, uyuşturucu ve sigara kullanarak vücuduma ihanet ettim. Güvene ihanet ettim. Yeteneklerimi israf ettim… Taklitçi oldum. Kusurlarımı gizledim. Başkalarına şükran, tevazu, özen göstermedim; onurlu davranmadım. Kullandığım ve ihanet ettiğim eski dostlarım, sizden özür dilerim... Büyük Hain Yahuda İskariyot ’un şimdiki hayatta bedenlenmiş hali olduğuma inanıyorum...”
Bunlar ünlü aktör Isaac Kappy’ye ait ölmeden önce bıraktığı notları arasından seçilmiş sözler… Notun sonunda bahsedilen Yahuda ya da Yahuda İskariyot veya Judas, İsa'yı çarmıha gerilmek (*) üzere ele verdiği iddia edilen havaridir. Hahamlarla iş birliği içindeki Romalılara, şeytanca bir plana uyarak İsa'yı teşhis edip ele verdiği ve O’nun ölümüne neden olduğu için Yahuda İskariyot denmiştir. İskariyot terimi Latince kökenlidir ve Türkçede "hain, ispiyoncu, suikastçı, katil" anlamları ile karşılık bulmaktadır.
Düzenlerini bozduğu gerekçesiyle Hz. İsa’dan kurtulmak isteyen Yahudi din adamlarının, kendileri gölgede kalırken ihanetleri için ihtiras sahibi başka bir haini kullanmalarının hikayesidir bu… Geleneksel Hristiyan kaynaklarında Yahuda’nın, İsa’nın hunharca öldürülmesinden sonra yaptığı ihanetten dolayı pişmanlıkla derin bir vicdan azabı çektiği ve sonunda kendini asarak intihar ettiği anlatılır. Yahuda, sadece 30 gümüş para karşılığı İsa’yı ispiyonlamıştır. Aynı kaynaklarda bu para miktarı, düşmanlarının onu ve kullandıkları aracıyı ne kadar değersiz gördüklerinin bir delili olarak gösterilir. Bu değerlendirme adeta her haine, “bunu yaptığına değdi mi” sorusunun cevabı gibidir! Enteresan bulduğum bu hikâyede geçen Yahuda'nın öpücüğü ifadesi zamanla kalıplaşmış ve birtabir halini almıştır; ortak anlayıştaki İncillere göre Yahuda'nın İsa'yı Romalı askerlere ifşa etme şeklini ifade eder ve “dostçayaklaşan ama karşı tarafa zarar veren davranış" anlamına gelmektedir. Yahuda İskariyot O’nu tanımayan Romalı askerlere şöyle demişti: -“Yemekten sonra bahçede kimi öpersem, İsa odur; onu tutuklayın ve gözetim altında götürün…” Yahuda, İsa’yı gördü ve doğruca yanına gitti. - “Selam sana Öğretmen!” diyerek İsa’yı samimi bir şekilde öptü. İsa ona: -“Arkadaş, sen neden buradasın?” dedi ve devam etti: -“İnsanoğlunu bir öpücükle mi ele veriyorsun?” Kendisine ihanet edene söylediği tek söz bu oldu.
İhanet, hıyanet, hainlik; dostlukta, vatandaşlıkta, evlilikte, sevgide, bağlı olunan değerlerde sadakatsizlik, aldatma, gerektiğinde yardımda bulunmama, uğradığı haksızlığa sesçıkarmama, ahde vefasızlık ile bir kimse ya da topluluk nezdinde “güveni yok etme” anlamlarına geliyor. Bazen vicdanın işlevini yerine getirmediği hallerde en sevdikleri, dostu ya da çok güvendiği kişi tarafından sırtından vurulmak, aldatılmak, yardımsız bırakılmak, savunulmamak ne acı!
İhanetin insan ruhunda meydana gelen bazı değişimlersonucunda ortaya çıkan normal olmayan bir hal olduğu bilimsel bir anlayıştır. Daha da ötesi ihanet, gerçekleştikten sonra da yapan insan psikolojisinde bir takım olumsuz gelişmelere sebep olmaya devam eden bir durum. Kestirme yoldan veya derin bir planla güç, para, kazanımları koruma, makam, ün ve sahip olunmayan bir yeteneği elde etmek için nefret, korku, paranoya, hırs, ihtiras ve haset (kıskançlık) gibi ihanetin doğmasına sebep olan baskın duygular vardır. Bunların hepsinin birden altını çizip, fıtratın dejenere olmuş hali “kişilik bozulması” desek yeridir. Fıtrattan uzaklaşan insanınyakınlarına, kendisine güvenenlere ya da iyiliği dokunanlarabenliğini ele geçirecek boyutta haset duyması anlaşılması çok zor bir durum olsa da anlamaya çalışmak avantajlı olacaktır.
İhanet psikolojisinin öğrenilmesinin gayesi, insanları ihanet etmekten ve ihanete uğramaktan korumaya çalışmaktır. Sırdaşa, arkadaşa, aileye, yoldaşa, meslektaşa, vatandaşa, millete, hemşeriye, değerlere, insanlığa, bilime, gerçeğe ihanete engel olmaya çalışmak ulvi bir amaç olsa gerek! Bilhassa yaşadığımız çağda insanlar çeşitli türlerde ihaneti tatmış ve bunun neden olduğu çeşitli türden acı ve travmaları yaşamıştır. Hal böyle iken “erdemli insan”, hain pozisyonuna sürüklenmemek için kendi benliğinde de birtakım tedbirleri devreye almalıdır. Çünkü onun ezeli düşmanı şeytan ve ego iş birliği halinde onu bu şahsiyetten yoksun derekeye düşürmek için çabalayıp durmaktadır.
İhaneti casusluk filmlerinde bolca işlendiği gibi sadece vatan hainliği ya da aile kurumuna yönelik olarak algılamak işin kolayına kaçmaktır. Değerlere, aileye, ideallere, insanlığa, tarihe,kültüre, toplumsal kabullere, dostluğa, komşuluk hukukuna, bilimsel gerçeklere, hoca veya üstada, emri altına çalıştıklarına/çalıştırdıklarına, birlikte iş yaptıklarına, çevre ve doğaya, kendine ümit bağlayanlara ihanet eder durur insanoğlu…
İki dostun veya güvenilen kişinin arasında geçen bir diyaloğun üçüncü şahıslarla paylaşılması ihanettir. Yardıma gücü yettiği halde dostunu veya kendine bel bağlayanı yardımsız bırakmak da… Bilimle çeliştiği halde sırf menfaati zedelenmesin veya elde edeceği kazanım zarar görmesin diye safsatayı alkışlayan veya sessiz kalan akademisyen, tarihi hakikatlerle uyuşmadığı haldetarafgirlikle kahramanları hain, hainleri kahraman gösteren yazar ihanettedir… Herhangi bir tartışmada sırf nefsine uymadığı için hakikate muhalif safsatayı ilmi gerçek diye tekrarlamak ihanettir. Dürüstlük başat karakter özelliği olan bir milletin evladının yaptığı ticarete hile karıştırması veya sözünde durmaması o millete ve değerlerine ihanettir.
Çelişkili gibi görünse de ihanetten en çok zarar gören hainin kendisidir; çünkü ihanet eden ya canına kıymak ister veya yaşayan bir ölü olarak hayatını sürdürmeye çalışır... Yani bir hainin normal şartlar altında huzurla yaşayakalması neredeyse imkansızdır. Demem o ki; hain, kendisinin ya da karşısındakinin bütün bir yaşam serüvenini görmezden gelerek bünyesini sarıp sarmalayan olağan dışı bir ruh haline sahip olmuştur. Öncelikle hâkim olan pişmanlık ve derin bir suçluluk duygusudur! O, ihaneti sonrasında "Keşke bunu yapmasaydım" diye mütemadiyen kendisine fısıldar; daha doğrusu ona fısıldayan içindeki vicdandır. Suçluluk duygusu trajedi düzeyinde acıçektiren bir haldir ve hainin tek seçenek olarak gördüğü intihara teşebbüsü, bu pespaye suçun üzerinden gideceği zannına dayanır. İyice düşünüldüğünde intiharın da bir ihanet olduğu anlaşılabilir; yaradılışa ve insanlığa ihanet! Hain bir zamansonra yaptığı ihanetten nefret etmeye başlar; kendine iyilik edenlere karşı olan nefreti daima kendisine döner… Aslında nefret ettiği kendisidir; yapması gerekip yapamadıklarından dolayı… İhanet eden, akrebin sıkışınca kendisini sokması gibisonunda kendine verir; daima kendisini acınacak hallere düşürmesi kaçınılmazdır.
İhanete hazırlık aşaması genelde bir müzevirlik ile başlar; laf taşıyanlar, kışkırtıcı bir teklifle kişilerde öne geçme, üstün gelmeve çabucak elde etme isteğini uyandırırlar; bu onlar için adeta bir yatırım gibidir. Kişiliği oturmamış, dünya hayatının hakikatini kavrayamamış, nasipten ilerisini bekleyen akraba, dost, arkadaş, güvendiğiniz veya yakın gördüğünüz insanlardan bir kısmı, her daim kendi içlerinde “kışkırtılmayı bekleyen olumsuz duygular”ın esiri olarak birtakım yanlışlara kalkışırlar. İhanete en yatkın kişilerin yapısına yakından bakıldığında,içlerinde iflah olmaz bir eziklik duygusu ve aşağılık kompleksiolduğu görülebilecektir. Bunun tesiri ile ihanet eden öncelikle yalan söyler, söz verdiği halde yerine getirmez ve emanet edilen şeyi korumaz! Hainliğe eğilimli bu tahammülsüz, kifayetsiz, ihtiraslı insancıkların ihaneti öncelikle kendi hayat bütünlüklerine olmaktadır. Heyhat! Pişmanlık kırılanı, döküleni, parçalananı, kaybedileni geri getirmez!
Siyasette, iş hayatında, evliliklerde, sosyal yaşamda ve sayabileceğimiz birçok konuda ihanet çoğu zaman affedilmez boyuttadır ve bunların cezasız kaldığı görülmemiştir. Kendi çıkarı için bu çirkin girişimde bulunanların affı herhangi bir şeyi çözümlemez. Bu tabiat, adeta bir genetik kod gibi hainin üzerine yapışıp kalmıştır ki ihanet atmosferi daima yeni ihanetlere gebedir. Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür derler; yani İnsanın en önemli özelliği unutkan bir yaratık olmasıdır. O halde kendini bilen insan, her daim her değer için ahdini, bağlılığını, sadakatini tekrar tekrar gözden geçirmelidir; çünkü ahde vefa, en önde gelen değerlerin değerini veren en yüksek ahlaki değerdir!
*(Kur’an’a göre Hz. İsa Çarmıha gerilmemiştir. Bknz. Nisa Suresi 155-161, Al-i İmran Suresi 154,)
Bu yazıyı beğenip faydalı bulduysanız sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak daha çok kişiye ulaşmasına destek olabilirsiniz… İlginize teşekkür ederim.