Sanırım bize hayatı yanlış belletmişler.
Durup dinlenmeden, etrafımızda olup bitene şöyle ibretlik bir bakış bırakmadan koşmayı öğütlemişler.
Ne olursan ol ama koş demişler.
En önde ol demişler.
Herkesi arkanda bırak ama sen geriye düşme demişler.
Rekabet fikrini doğuştan sanki ruhumuza zerk etmişler…
Rakibi herkes olana kimsenin dost olamayacağını kulağımıza fısıldayan olmamış.
Sürekli koşanın arkasına dönüp bakamayacağını, kimlerin arkada merhamete, dostluğa, sevgiye ihtiyacı olabileceğini düşünme pratiği kazandırmamışlar.
Tek hedef koş…
Habire koş…
Sadece koş…
Ve hep kazan!
…
Düşündüm de dikkatle bakıldığında bu telkinler aslında bir nevi ‘İnsanlıktan çıkma’ egzersizleri gibi geldi bana.
Siz ne dersiniz?
Sürekli koşulan bir dünyada hayatı yakalamak mümkün müdür?
Dost bağında bağdaş kurmak mümkün müdür?
Hakikate dair iki sahici cümle kurabilmek mümkün müdür?
Sevda uğruna bir buhurdan gibi tütmek mümkün müdür?
‘Elif kaddin büküp kement etmek’ ve kendi olumsuzluklarımızı burada sallandırmak mümkün müdür?
Çayın demlisini şükür ile yudumlamak mümkün müdür?
Kahvenin telvelisini yâr elinden ummak gerçekçi midir?
Âşığın mızrap atışına odaklanmak ve havalandırdığı türkü ile kanat açmak mümkün müdür?
Mümkün müdür bu koşuşturma ve bunca telaş arasında gerçekten?
Karar sizin.
…
Acılar kervan misali dizilip geliyor.
Her gün ya bir sızıya sarmalanıp uyuyor ya da onulmaz yaralar böğrümüze açılarak uyanıyoruz.
Ve tüm bunlara rağmen koşmaya devam ediyoruz mecbur edildiğimiz için.
Uğruna bir pul bile verilmeyecek ne çok şey için mücadeleler veriyoruz.
Yorgunuz artık!
Aslına bakılırsa dünya da yorgun, insanlık da!
Kim bilir, büyük ihtimal hakikat de yorgundur!
Artık ‘Ya bi dur’ demenin vakti gelmedi mi?
…
Daha fazla koş diyenlere; ‘Ya bi dur’
Daha fazla rekabet et, önüne geleni devir diyenlere; ‘Ya bi dur’
Daha çok çalış, daha fazla kazan ve tüket diyenlere; ‘Ya bi dur’
Daha fazla konuş, daha fazla söyle, daha çok diyenlere; ‘Ya bi dur’ demek lazım!
Bir de öyle yapma, böyle söyleme, şöyle durma diyen kısıtlayıcılar var. Kendilerini daha âlim, daha derviş, daha ârif, daha yol ehli görenler var.
‘Eyvallah’ımızı her zaman yanımızda taşısak bile nerede hangi kıvamda kullanacağımıza biz karar vermek isteriz. Onlara da yutkunarak da olsa söyleyecek sözlerimiz olur elbet.
Aşkımız bazen edebimizi geçebilir ‘Ya bi dur’ diyebiliriz en azından.
Kısacası; dünyaya, nefse ve yüreğimize yâr sandığımız ama böğrümüze bâr olmuşlara ‘Ya bi dur’ diyesimiz gelir.
Geldi mi zamanı dememek olmaz.
Bu bazen halvet demektir, uzlet demektir.
Kendini gönül demine bırakmak demektir.
Ne dersiniz dostlar?
Geldi mi bazı şeylere ‘Ya bi dur’ demenin vakti?!