VESÂYETSİZ YENİ, GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE

Ulvi SEVECEN

Bir önceki yazımızda  insanımızın büyük bir çoğunluğunun istek ve beklentilerini;

İstikrar için güçlü bir iktidar,

İnanç ve bireysel haklara saygılı demokratik bir siyasi yapı,

Faili meçhullerle hatırlanmayan bir Türkiye,

Kürt, Alevi, başörtüsü gibi sorunları kökten çözecek bir sivil anayasa başlıkları altında dile getirmeye çalışmıştık.

Bunlara ekleyebileceğiz diğer önemli bir başlık ise, vesayet altında olmayan bir iktidarla ileri bir demokrasiye ulaşma isteği.

Halkın içinden gelmeyen işinin ehli olmamakla birlikte sırf rant peşinde koşan, başka odakların yönlendirdiği ve çıkarları için konuşlandırılan milletvekillerden soyutlanmış  veya en aza indirgenmiş bir TBMM ile ancak  bu hedefe ulaşılacağı gerçeği unutulmamalıdır. TBMM’deki bu tablo halkın iradesinin son mührü olacak olan sivil anayasanın da tescillenmesinin ilham kaynağı, darbe zihniyetinin yaptığı yasakçı bir anayasanın da tarihe karışmasının sebebi olacaktır.

Ümit ve beklentilerin bir sonucu olan bu güzel tablonun 12 Haziran sonrası gerçekleşme ihtimali üzerinde düşündüğümüzde bizleri oldukça geren, gerçekler de yok değil hani.

Ülkemizde demokrasi kültürünün henüz yerleşmemesi,

Bundan kaynaklı aşırı tarafgirliğin ve enaniyetin sonucu particiliğin halen toplumun bazı kesimlerince yaşatılması,

Tüm bunların yanında öteki olana beslenen kin ve garaz, rekabet ve  inatlaşmalar  ülke geleceğini düşünme noktasında -ki en ideal ufuk budur-  vicdani bir tercihte bulunmamızın önünü hep kapamakta.

Sayın Ali Ünal’ın son yazısındaki ifadesiyle “Kaynağı enaniyet olan particilik, meşrepcilik, grupculuk inadı, garaz ve rekabetten hele hele bir de cehaletten beslenince gözleri iyice kör ediyor ve vicdanlar acımasız oluyor. Bugün içlerinde elbette iyi niyetli kişiler bulunmakla birlikte, İslami hassasiyetleriyle bilinen bazı gruplar, küçük partiler, tavırlarını veya tercihlerini vicdanlarına dayanarak bir de bu noktadan gözden geçirmeleri gerekmez mi?”

Cizre’de özel bir öğrenci yurdunda kalan, milletin değerlerini ayakta tutan bir kesimin, imam-hatipli öğrencilerin diri diri yakılması girişimi…

İnanç ve iman hakikatlerini anlatmak ve insanların sırf uhrevi saadetlerine vesile olma gayretinde olan bir din adamının mübarek Ramazan ayında sabah namazı esnasında arkasından kalleşce vuran  –kendi milletinden olmasına rağmen-  insanlıktan nasibini alamayan zihniyetlerin cinayetleri…

Siyasi hırslar hınca, hınçlar da cinnete dönüşmüş bir hal aldı.

Bu noktada sadece İslami hassasiyeti olan değil, insani değerlere sahip tüm insanımızı vicdani karara itecek hadiseler olarak yeterli değil midir ki?

12 Haziran,  sadece  ülkemiz için değil, bölgemizin hatta ve hatta dünyanın da geleceğinin oylanacağı bir zaman dilimi.

Barış ve hizmet hedefli bir dış politikayla “dört yanımız düşmanlarla sarılı” paranoyasından sıyrılmış, ihtiyatlı, dostluk sloganıyla komşularına bütün kapılarını açan Türkiye, onurlu dış politikasıyla dünya ülkeleri arasında hak ettiği yerini almış ve almaya da devam edecektir. Bunun için de belirsizlik ve vesayetten uzak, istikrarlı, güçlü yeni bir Türkiye gerek.

Uluslararası her platformda insiyatif alan bir Türkiye, tabiî ki en büyük isteğimiz.

 

ulvi_sevecen@hotmail.com

 

 

 

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.