Dedim ki bu yazımda kendimden bahsedeyim.
Çünkü birkaç gün sonra güneş yılıyla bir yıl daha yaşlanmış olacağım.
1971 yılının 20 Nisan’ından bu zamana koca bir elli üç yıl geçmiş olacak.
Tam tamına 636 ay geçirmişim. Gün sayısı olarak 19.359.
Şöyle dönüp bakıyorum bu kadar ay, bu kadar gün geçirmişim ama elde var koca bir sıfır.
Bunca yıllık hatıralarımı toplasam belki küçük bir kitap eder.
Hayat bu işte.
Gözünü bir açıyorsun, bir de kapatıyorsun. Ömür bu kadar.
İşte bu ömür içinde geride bıraktıkların neler?
Ayrıca bırakamadıkların neler?
Bir de yaşadığın acılar, çektiğin çileler ve tabir-i caizse yediğin kazıklar.
Benim hayatta en önem verdiğim düsturların başında vefa gelir.
Evet, vefa bulunmaz bir hazine.
Ama anlayan için.
Vefa yüce bir anlam taşır, vicdanında taşıyabilen için.
Ben ne vefasızlar gördüm hayatım boyunca.
Nice insanların elinden tuttum ama bana el uzatanlar pek nadirdir.
Karşılaştığım vefasızlığın haddi hesabı yoktur.
Bu yazım biraz buruk olacak. Çünkü elli üç senenin çilesi var.
Ben aslında duygu yüklü bir insanım. Dışarıdan belli etmem ama içim hep fırtınalarla doludur.
Acıma duygum güçlü olduğu için bana kelek atanları bile kolayca affetmişimdir.
Herkes için geçerli olmasa da nice insanlara yaptığım yardımların karşılığını hep nankörlük olarak görmüşümdür.
Karşılığı da “yapmasaydın” olmuştur.
İşte bu “yapmasaydın” sözü insanın yüreğinde öyle bir yara açıyor ki, yıllar geçse de iyileşmiyor.
Anamın karakteri benim üzerime bir elbise gibi oturduğu için “yapmasaydın” sözünü bile içime atmışımdır.
Merhum anam da çok merhametli idi. Bir karıncanın bile incinmesini istemeyecek kadar yüce karakterli biriydi.
İşte ondan kapmışım bu hasleti.
Bu tavır elbette Müslümanca bir tavırdır. Unutmamalıyız ki,Peygamber s.a.s Efendimiz “Bir mümin bir delikten iki kere ısırılmaz” buyurmuştur.
Genel olarak insanın mayasında nankörlük vardır.
Bırakın insanın insana nankörlüğünü, o Rabbine karşı da nankördür.
Ona nice nimetler verdiği halde, Rabbine karşı kulluk vazifesi ya yoktur ya da çok eksiktir.
Onun için Rabbine nankör olan insan, neden kendi cinslerine nankörlük yapmasın ki.
İşte hayat böyle akıp gidiyor.
Kimi zaman nankörlükle, kimi zaman vefasızlıkla, kimi zaman da tam tersi.
Keşke tam tersini hatıralar hayat kitabında daha ağır bassaydı.
Belki ben de vefasızlık yapmışımdır, nankör olmuşumdur ama onların bana yapılanların yanında esamesi bile okunmaz.
Bazen bu konuda kendime bile kızdığım oluyor.
Neden diyorum, sana yapılan bu kadar haksızlığa rağmen sen hâlâ iyilik peşindesin.
Ne bileyim, içimde kin yok, gaddarlık yok.
Belki de ondandır.
Her neyse, yaş buraya kadar geldikten sonra artık değişmek ne mümkün?
Ben yedimde neysem artık yetmişimde de öyle olacağım.
Belki kendi kendime haksızlık yapıyorum ama yine de ben bu halimle de barışık ve mutluyum.
Benim en büyük umudum, bu diyardan ahirete göç ettiğim zaman bunlar referans olarak karşıma çıksın.
Ne diyelim artık…
Büyüklerin duasıyla kapatalım yazımızı; Rabbim bizi her daim iyilerle karşılaştırsın (amin)…