İslam Dünyasının çilekeş coğrafyasının; kendi fakir, yüreği zengin, fedakar insanlarının ülkesidir Pakistan... Bu çilekeş ülke yine bir acıyla gündeme geldi. Öyle bir acı ki ne yürekler taşıyabilir ne de kelimeler ifade edebilir bu acıyı. Bu acı ancak hissedilir. Bizler hissedebiliriz…
O, Pakistan halkıdır ki; en sıkıntılı günlerimizde hep bizimle olmuş, gün gelmiş yürekleri kendi dertlerini unutup bizim için çarpmış, gün gelmiş kendilerini Türkiye’nin bir vilayeti olarak takdim edecek kadar bizi çok sevebilmiş, dostluğun, kardeşliğin, vefanın, fedakarlığın dünya durdukça parlayacak en büyük misallerini sergilemiş çilekeş bir halktır.
Bir zamanlar sömürgecilik çağının vahşi öncüsü İngiliz Krallığı bu fakir coğrafyayı işgal ettiğinde, kendi çaresizliklerine karşı bir varlık ümidi olarak, Osmanlı Devleti’nin bekası için yalın ayak nice yalçın kayalıklar, yüksek dağlar aşarak ulaştıkları Anadolu ve Balkanlarda bizimle aynı safta savaşa gönüllü olmuşlardı. Birinci Dünya Savaşı yılları tam bir kader imtihanı idi o insanlar için. Bir tarafta ülkenin hakimi İngilizler bir taraftan gönüllerin Fatihi Osmanlılar vardı. Binlercesi hapsedildi, bütün aydınları sürgüne yollandı. Gazeteleri kapatıldı. Yine de yürekleri Osmanlı için çarpmaya devam etmişti. Pakistan daha kurulmadan önce, Hind Müslümanları Hilafet Hareketi isimli bir dernek çatısı altında toplanmışlardı. Çünkü Osmanlı’nın yıkılmasının ümmet için büyük bir felaket anlamına geldiğini biliyorlardı. Tarihin en karanlık sayfalarında, “Türkler için yapabileceğimiz her şeyi yapmak bizim için vaciptir. Zira yeryüzünde müslümanların taşıdıkları haysiyet Osmanlı Sancağı altındadır.” diyerek başlattıkları yardım kampanyaları ile o tarihler için muazzam sayılabilecek bir meblağı (675.494 Osmanlı Lirası) İstanbul’a ulaştırmışlardır. Bu fedakarlığın önemi, eğer aynı tarihlerde o ülkenin yaşadığı ve birkaç milyon insanını kaybettiği kuraklık ve açlık felaketi dikkate alınırsa daha net anlaşılacaktır. Bununla beraber; yollanan 675.494 Osmanlı Lirasının bir kısmıyla Milli Mücadele Ordusunun ihtiyaçlarının karşılandığı ve diğer bir kısmıyla da İş Bankası' nın kurulduğu ve hisselerinin de Cumhuriyet Halk Partisi’ne hibe edildiği düşünülürse yapılan yardım bakiyesinin büyüklüğü ve nerelerde kullanıldığı çok daha iyi anlaşılacaktır.
Bu yardım kampanyasında ki “bir olay” ise tüm dünyanın unutamayacağı bir vaka olarak tarihteki yerini almıştır:
Balkan savaşlarında oluk oluk Osmanlı kanının aktığı zamanlarda, şimdi belki de balçık çamur ve sel altında kalmış bir meydanda, binlerce kilometre uzaklıktaki kardeşlerinin acısını yüreklerinde hisseden çaresiz halk, bir telaş içindedir. Osmanlı için yardım sandıkları açılmış, herkes ellerinde ne varsa buraya yetiştirmektedir. Genç kızlar çeyizliklerini, öğrenciler harçlıklarını, kadınlar küpelerini, kimi yaşlılar takma altın dişlerini velhasıl herkes ne imkanları varsa "Osmanlı' ya yardım şerefimizdir" diyerek buraya taşımaktadır. O topraklar o zamanlar İngiliz hakimiyetindeydi.. Gelişmeleri takip eden bir İngiliz görevlinin kaleminden rapor edilen şu ifadeler kelimelerin anlam sınırlarını zorladığı bir vakayı da kaydetmiştir:
“Herkes elindeki her şeyi Osmanlı’ya yardım için getirip bırakıyordu. Bir ara kalabalık telaşlandı, bir hareketlilik görüldü. Kucağında bebek bulunan fakir bir kadın can havliyle sağa sola koşuşturuyor, "Yok mudur bir hayırsever, Allah rızası için bu çocuğumu satın alsın, bedelini Osmanlı’ya göndereyim." diyordu. Herkes şaşkın, herkes perişandı. Yürekler parçalanmıştı sanki. Birlik olmanın bu derecesi mümkün müydü? Neyse ki bir hayır sahibi, kadın adına istediği meblağı yardım sandığına, çocuğu da annesine bıraktı.” (Hindistan Arşivi, H. Pol, Ekim 1913)
Vefa sırası şimdi Osmanlı’nın torunlarında!
Milyonlarca kardeşimiz; viraneler arasında, balçık çamurlar altında bir yardım sesi bekliyor. Nice yetimler, başlarını okşayacak bir şefkat eli arıyor. Şimdi hep birlikte, her nefeste Pakistan’a “yalnız değilsiniz” demenin ve geçmiş yıllar içinde birikmiş bir vefa borcunu "Osmanlı Torunları" olarak ödenmenin günüdür.
O ‘fakir kadın’ın halkı şimdi bizden bekliyor aynı duyguyu. Dualarımızda, iftar sofralarımızda onlarla beraber olmamızı diliyor. Şimdi bizim de tarihe onlar gibi bir kardeşlik ve vefa sahifesi kaydetmemizin, Ramazan gibi bir Ramazanı yaşamamızın ve yaşatmamızın zamanıdır.
Selam ve dua ile ...