Geçen hafta ortak bir whatsapp gurubuna akademisyen dostlarımızdan birisi bir hikâye gönderdi. Ardından kendince yorum yaparak. Meğer çok meşhur bir hikâyeymiş. Ben yeni duyduğum için çok etkilendim. Siz okuyucularımla da paylaşmak ihtiyacı hissettim. Önce olayı hatırlayalım:
Hafız Osman fırtınalı bir günde dolmuş kayıkla Beşiktaş’a geçecektir. Bir kayığa biner. Yol bitmek üzereyken kayıkçı ücretleri ister. Fakat Hafız Osman o gün aceleyle çıktığı için yanına para almayı unutmuştur. Kayıkçıya; “Efendi, yanımda param yok, ben sana bir ‘vav’ yazayım, bunu sahaflara götür, karşılığını alırsın” der. Kayıkçı yüzünü ekşitip söylenerek yazıyı alır.
Bir müddet sonra kayıkçının yolu sahaflar tarafına düşer. Bakar ki yazılar, levhalar iyi fiyatlarla alınıp satılıyor. Cebindeki yazıyı hatırlar ve götürür satıcıya. Satıcı yazıyı alır almaz “Hafız Osman vav’ı” diyerek açık artırmaya başlar. Kayıkçı sonuçta iyi bir fiyata ‘vav’ı satar. Kayıkçı bir haftalık kazancından daha fazlasını bu ‘vav’ ile kazanmıştır.
Bir gün Hafız Osman yine karşıya geçecektir ve yine aynı kayıkçıyla karşılaşmıştır. Yol bitmek üzereyken yine ücretler toplanır. Hafız Osman da yol ücretini uzatır kayıkçıya. Kayıkçı “Efendi para istemez, sen bir ‘vav’ yazıver yeter” der. Hafız Osman gülümseyerek ; “Kardeşim o ‘vav’ her zaman yazılmaz. Sen dua et para kesemi yine evde unutayım” diye cevap verir...
Bu kıssada ‘vav’ın her zaman yazılmadığı gibi dualar da her zaman yürekten gelmez. Ancak sevdiğiniz öyle insanlar, öyle gönül dostları vardır ki onların, yüreğinize taa derinden işleyen sevgi ve muhabbetleri size öyle bir dua ettirir ki... Ne zaman ve nasıl yüreğinizden geldiğini bilemezsiniz. Bazen siz de yüreğinizde bir ferahlama hissedersiniz. Gönlünüz kuş olur uçar fezaya sanki... İşte o zaman da sevdiğiniz o gönül dostları size yürekten dua edivermiştir. Sevmek için yürek gerek ancak bu sevgiyi sürdürmek için dua hattını hiç kapatmamak gerek. Dua sevenden sevilene gönderilen en güzel mesaj, en güzel hediyedir. Karşı taraf belki bu duayı gözüyle görmez ancak yüreğinde hisseder...
Bu şekilde dualara muhatap olabilmek için her halimizle bu dualara lâyık bir hayat sürmeliyiz. Başarılı bir iş gerçekleştirdiğimizde bu işi ortak yaptığımız dostlarımızın gayretini ön plana çıkartmalı, başarısızlık halinde kendi hatalarımızın muhasebesini gerçekleştirebilmeliyiz. Tek başımıza başarısız olmuşsak, nerede hata yaptığımızı, dua ikliminden nasıl uzaklaştığımızı, Yaratan’ın her varlığı kuşatan rahmet iklimini nasıl kaçırdığımızı görebilmeliyiz. Hatalarımızdan ders almalıyız ki, bir sonraki hamlemizde aynı hatalara düşmeyelim.
Başarısız bir olaydan sonra, suçu kendimizde aramadan, dostlarımızın ihmal ve hatalarını ön plana çıkartırsak, en yakın zamanda aynı hatalar bizi bekliyor demektir. Benim “düşünce engelli insan psikolojisi” adını verdiğim psikoloji bizi bekleyen en büyük tehlikelerden birisidir, bunu görmemiz gerekir.
Düşünce engeli, insanın gözleri olup, hakikati görememesi, kulakları olup gerçekleri duyamaması demektir. Diğer bir bakış açısı ile düşünce engeli psikolojisi Hz. Âdem peygamberin Allah katındaki değerini, kendi yaratılışı ile ölçüp kibri sebebiyle isyan eden lanetlenmiş şeytan psikolojisidir.
Kimseden Hafız Osman ‘vav’ı yazmasını beklemiyoruz. Bekleyemeyiz. Fakat Hafız Osman bile her zaman aynı ‘vav’ı yazamadığına göre, ihlasımızı sık sık terbiye etmemizde fayda var. Bunun en pratik ve kestirme yolu da iyi insanlarla oturup kalkmak, büyüklerin ders ve nasihatlerine kulak vermek, aklımızı kendi çıkarımızdan ziyade dünya ve ahiret hayatımıza faydalı kıvama getirebilmektir.
Gönül dolusu dualarda buluşalım inşallah...