Yılda bir kurbân keserler halk-ı âlem ‘ıyd üçün
Dem-be-dem sâat-be-sâat men senün kurbânınam / Divan Şairi Fuzulî
“Berhudar…
Bu kelime beni çocukluğuma, bilhassa bayramlara, akraba büyüklerinin merhametli sesine götürür. Eli öpülen yaşlıların dudaklarından âdeta bir mırıltı hâlinde dökülen “berhudar ol evladım” ifadesinin içinde, bir merhametin kanat çırptığını hissederdim. Dimağıma yayılan naif bir mananın ardından içimde beliren azim bir hürmet hissi… Bunun bilinçle sağlanan bir çağrışım olduğunu düşünemezsiniz… “Berhurdar ol” sözüyle bir hayır dua, bir algılayış ve iyi niyet temennisinde bulunulduğunu sezerdim; fakat ifadenin “Bu güzel davranışından dolayı hayır gör, iyiliklerden hissedar ol, devlete ve ikbale kavuş!” gibi anlamlar içerdiğini bilmezdim o zamanlar…” Turan KAR ATA Ş/ Türk Dili
“Bilinen ilk filoloğumuz yani ilk dilcimiz Kâşgarlı Mahmûd, “Ancak Oğuzlar ‘îd gününe beyrem adını vermişlerdir.” diyor. Onun metninde beyrem şeklinde ince sıralı olarak telaffuz edilen kelime ünsüz gelişmesi ile Oğuzlar tarafından bayram şeklinde telaffuz edilmiştir…Bayram kelimesi Hint-İran dilinden geçmiş “bezrem” kelimesinden türemiştir. Bezrem halk arasından gülme ve sevinme demektir. Bir yer ışıklarla ve çiçeklerle/yeşilliklerle süslendiği zaman bezrem denir. Bu kelimenin aslının ne olduğunu bilmiyorum. Çünkü ben Farsların ağzından duydum. Ancak Oğuzlar ‘îd gününe beyrem adını vermişlerdir. Bu da sevinme ve gezip dolaşma günü demektir.
Kâşgarlı Mahmûd bezrem şeklinde madde başını verdikten sonra bu kelimenin anlamını veriyor. Daha sonra kelimenin kökeninin ne olduğunu bilmediğini ve kelimeyi Farslılardan duyduğunu söylüyor. Açıklama olarak da Arapların yevm el- ‘îd = ‘îd günü ibaresine Oğuzların beyrem adını verdiklerini söylüyor. Eğer tarihî kaynaklara uyulacaksa, Kâşgarlı Mahmûd’un dedikleri bunlardır. Bu satırları tahrif etmeye veya “Ben bunu şöyle anlıyorum.” diyerek saptırmaya da kimsenin hakkı yoktur.”
Birçok toplumda sıradan günlerden farklı olarak bazı günlerin özel kabul edildiği ve kutlandığı malumunuzdur. Bu özel günlerin toplumsal hayatta başlangıç tarihi bilinmese de bayramların insanların hayatında hep var olduğu bilinir. Bayram "sevinç ve eğlence günü", "âdet halini alan sevinç ve kederdebir araya toplanma günü" anlamlarına gelen bir kelime olduğu tüm kaynakların ortak görüşü olarak karşımıza çıkyor. Günümüzde de çeşitli karnavallar, yerel ve milli bayramlar kutlanmaktadır. Bu bakımdan bayramları dini ve sosyal olarak ikiye ayırmak gerekir.
Sosyal bayramlar, coğrafyalara, ülkelere ve toplumlara göre farklı gün ve biçimlerde kutlanırken dini bayramlar, coğrafyalar ve toplumların farklılıklarına rağmen aynı takvimlerde ve büyük oranda birbirine benzer biçimde kutlanmaktadır. Sosyal bayramlar gibi dini bayramlar da sadece bizim coğrafyamıza veya Müslümanlara ait değildir. Yahudiler, Hristiyanlar, Hindular, Budistler kendi inançları içinde çeşitli bayramlar yinefarklı yerel uygulamalar(gelenek) ile kutlamaktadırlar. Bütün bu bayramlarda ortak payda inançlarının gereği olan ortak sevinç, coşku ve barıştır. Bu kapsamda Müslümanlıkta Ramazan ve Kurban olmak üzere iki dini bayram vardır. İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV) döneminde bu iki bayram dışında kutlanan bir bayram yoktur.
Milletlerin sosyolojik özellikleri içinde sündürdükleri birtakımtörenleri vardır. Böyle törenler içinde öncelikle toplumun inanç sistemine dayanan bayramlar ve gelenekleri gelir. Bayramlar toplumun ortak değerlerini ve yaşantısını yansıtan simgelerdir;birlik ve beraberliği, barışık olma ve kaynaşmayı aksettiren çok önemli alametlerdendir. Bayramlar farklılıkları, kırgınlıkları, uzaklıkları, zıtlıkları minimuma indirir, muhabbeti artırır, insanları birbirine yaklaştırır, gönül hoşluğu sağlar. Bayramların “bayram” olması ortak duyguları açığa çıkarmasındandır. Bilhassa bu özelliğinden dolayı bayramlara herkes gönülden katılır, toplumunun parçası olmanın idrakini ve kıvancını elde eder.
Ayrışma, kutuplaşma ve düşmanlıkların giderek derinden hissettiğimiz bir devirde, toplumsal barış bakımından bayramların her zamankinden daha da hayati önem taşıdığı çok açıktır. Unutmayalım ki insanlar bayramlaşmak için konuşmak, uzlaşmak, barışmak zorundadır. Toplumu bir araya getirici görev üstlenen bayramlarda yakınlık, birlik ve beraberlik güçlü bir şekilde yaşanırken; kaynaşma, paylaşma ve yardımlaşma duyguları da yoğun şekilde hissedilir…
Bilhassa ülkemizde bayram öncesinde çeşitli yiyeceklerin hazırlanması, genel bir temizliklerin yapılması bayram alışverişleri gibi alışkanlıklar uzun yıllar içinde gelenek halini almıştır. Erkekler in bayram namazına gitmeleri, ev halkının bayramlık kıyafetlerini giymeleri, ailecek bayram kahvaltısı için bir sofrada buluşmaları, mezarlık ziyaretleri ile vefat eden yakınlarını anılması, hayatta olan büyüklerini ziyaret edilmesi, çocuklara el öpüp bayramlaştığı zaman büyüklerinden aldığı harçlıklar, büyüklerin bir arada olmanın sevincini yaşamaları bizim bayramlarımızın bilinen ritüelleridir.
Günümüzde değişen zamanın ruhu ve hayat tarzları ile bayramlara yüklenen anlamlar da değişti. Bu değişim, bugün bilhassa orta yaş üstü grupta olanlar tarafından sıkça dile getirilmektedir. Neredeyse bir kalıp halini alan ve espri konusu olan “nerede o eski bayramlar” tabiri bayram sohbetlerinin bir numaralı yakınma konusudur.
Evet nerede o eski bayramlar? Toplumsal bir görevin yerini tatilin aldığı, paylaşma ve dayanışmanın yerini tüketim ve nefsî yönelişlerin aldığı, iyileştiren birlikteliklerin yerini bireysel bencilliklerin aldığı nerede o eski bayramlar? “Bugün yoğun bir değişim girdabı içindeyiz. Tarihimizde belki ilk defa şiddetli bir kültürel etki içinde yaşıyoruz. Bu etki aynı zamanda kültürel baskı ve hegemonya şeklinde karşımıza çıkıyor. Kültürümüzün geleneksel biçimlerini ve değerlerini yok etmeye çalışıyor. Toplumsal hayatımızda çözülmeye yol açacak kırılmalara sebep oluyor. Bireyler toplum olma özelliklerini yitirmeye başlıyor. İçinde bulundukları topluma bağlayıcılıklarını kaybediyor ve yabancılaşma yaşanıyor. Ruhen kopuk insanların birbirine yabancılaştığı bir topluma millet denebilmesi oldukça zorlaşıyor.”
Bizim bayramı büyüklerin, akrabaların ve dostların yanında geçirmek yerine tatil fırsatı olarak görüp yanımızda gördüğümüz çocuklarımızın geleceğine her yıl iki kez dinamit yerleştirdiğimizi görmemiz gerekiyor. “Küresel çağdaş dünyanın getirdiği zorunlulukların kültürel olarak birçoktoplumu tehdit etmesi yeni bir durum değil; uzunca bir süredir gözlenen bu tehlike maalesef bizim toplumumuzda da görülen bir hastalıklı bir durum olarak karşımıza çıkıyor… Küresel tüketim fırtınası birçok kültürel savrulma gibi bayramlarımız ve gelenekleri için de tehdit oluşturmaktadır. Ancak “nerede o eski bayramlar” duygusallığı yerine, bugünün güzel ve anlamlı bayramlarını “yeni imkanları kullanarak” ön plana çıkarabilirsek mücadeleyi başarma yolunda önemli bir adım atmış olacağız.”
Bayram gibi ortak ritüeller, törenler, ortak yaşantılar toplumu toplum yapan ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamada çok önemli araçlardır. İnatla ve sabırla yeni kuşakların geleceği için toplumsal töre ve geleneklerimizi bir yatırım aracı olarak görüp sürdürmekten başka çıkar bir yol yok! Bize ait özgün özel günlerimiz olan bayramların bir tatil fırsatı olarak değil, onarıcı ve sağlamlaştırıcı toplumsal etki mekanizması olarak görülmesi umduğumuzdan çok daha güçlü bir tesir oluşturacaktır.
Nice güzel ve mutlu günler görerek berhudar olasınız, saadet ve bahtiyarlığa eresiniz…
Bu yazıyı beğenip faydalı bulduysanız sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak daha çok kişiye ulaşmasına destek olabilirsiniz… İlginize teşekkür ederim.