DİNÎ cemaatler, vakıflar, dernekler, gruplar, klikler, tasavvufî tarikatlar doğrudan doğruya siyasî iktidar olma hevesini bırakmalı, günlük politika kavgalarına karışmamalıdır.
İslâmî cemaatlerin, tarikatların, grupların birinci vazifesi dinî ve ahlâkî hizmetler yapmak; iyi, vasıflı, güçlü, üstün, ağırlıklı, olgun Müslümanlar yetiştirmektir.
Bir İslâm ülkesi, sıfatlarını yukarıda sıraladığım güçlü ve vasıflı Müslümanlarla kurtulur ve yükselir.
İslâm âlimlerinin, fakihlerin, hocaefendilerin, şeyhlerin, mürşidlerin siyasî makam ve mevkilere tâlib olmaması gerekir.
İslâm'da büyük başkanlığa, başkanlıklara, makam ve mevkilere talib olmak yoktur. Böyle bir taleb haramdır..
Bir Müslüman büyük başkanlığa, başkanlıklara, makam ve mevkilere matlub olursa, yani (kendisi tarafından istenmeyip) başkaları tarafından istenirse, bir şartla kabul edebilir. O şart ehliyet ve liyakattir.
1970'li yıllarda yazılmış siyasî-dinî bir kitapta "Halife adayları seçim kampanyalarını yaparlar" cümlesini okumuştum. Müslümanların başına bir Halife seçilecek, bunun için seçim yapılıyor... Adaylar kıyasıya propaganda yapıyor, sokaklara afişler yapıştırılıyor, Filanı Halife seçin diye yazılıyor, kürsüler kuruluyor, Halife adayları avaz avaz "Ey Müslümanlar beni Halife seçin!.." diye bağırıyor...
İslâm dini böyle demokratik karnavalları kabul etmez.
Müslümanlar vasıflı, güçlü, iyi, üstün, ağırlıklı, olgun, ehliyetli, liyakatli elemanlar yetiştirirlerse memleketin idaresine ve gidişatına hakim olabilirler.
Hukuk ve yargı sahasını ele alalım:
Yurt içinde ve yurt dışında nasıl üstün hukukçular yetiştirebiliriz?
1. IQ'su 100'ün üzerinde, karakteri sağlam, bio-jenetiği düzgün gençler hukuk fakültelerine kayd ettirilecek.
2. Fakülte eğitimine paralel alternatif bir eğitim verilecek.
3. En az üç yabancı dil doğru dürüst öğretilecek.
4. Fakülteyi bitirdikten sonra Avrupa, Amerika üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora yaptırılacak.
5. Mükemmel şekilde yazılı, edebî, zengin, kültür Türkçesi öğretilecek.
6. Hepsine şehir ve medeniyet görgüsü eğitimi verilecek.
7. Her biri ahlâk ve fazilet timsali olacak.
8. Hepsi aynı tarikata ve cemaate bağlı olmamak şartıyla bunlara tasavvuf terbiyesi ve ahlâkı aşılanacak.
9. Bunların hiçbirinde para, mal, zenginlik, şan, şeref, benlik, riyaset ihtirası olmayacak.
10. Bu gençler, İslâm karşıtlarından veya dinden kopmuşlardan daha bilgili, daha irfanlı, daha ahlâklı ve faziletli, daha üstün olacaklar.
Böyle gençler hukuk fakültelerine asistan olarak girecekler, mahkemelere hakim ve savcı olarak tayin edilecekler, Adalet Bakanlığı'nda bürokrat olacaklar.
Mülkiye bürokratlarını da yukarıda anlattığı şekilde yetiştirmeliyiz.
Valiler, kaymakamlar, emniyet mensupları hep böyle olgun, vasıflı, güçlü, faziletli olmalı.
Yukarıda saydığım şartlara sahip olgun genç Müslümanlar iyi insan, iyi vatandaş sıfatlarına da otomatik olarak sahip olacaktır.
Böyle elemanların herbiri kaça yetiştirilir biliyor musunuz? Kaba bir hesapla her biri için beş milyon dolar harcama yapmak gerekir. Bu harcama nasıl yapılacaktır?
1. Cep harçlığı, yeme içme, burs olarak kendisine bir dolar bile verilmeyecek, paranın bütünü onun yetişmesi için harcanacaktır.
2. Nasıl harcanacaktır?.. İşte mesele buradadır. Çok üstün, mükemmel bir plan ve program dahilinde harcanacaktır. Böyle bir program olmazsa ve bu program başarılı bir şekilde uygulanmazsa beş milyon dolar boşa gider.
Müslüman kesimde benim yukarıda anlattığım adam yetiştirme işini yapmaya yetecek miktarda para var mıdır? Vardır...Hattâ fazlası vardır.
Peki ne eksiktir?
Niyet yoktur.
Bilgi yoktur.
İrade yoktur.
Teşebbüs yoktur.
Türkiye Müslümanlarının en büyük hatası, sıradan elemanlar yetiştirerek ülke idaresine hakim olacaklarını sanmalarıdır. Ne boş ve kof hayal!..
Bazı islâmî cemaatler cemaat adamı, cemaat-eri, "bizim çocuklar", Efendi kulları yetiştirerek Türkiye'yi ele geçireceklerini sanıyorlar. Zehi gaflet!..
Bazı cemaat ve tarikatlara göre, onların yetiştirdikleri gençlerin hepsi 24 ayar altındır, pırlantadır, elmastır. Sadece bir cemaate mensup olmak tek başına fazilet ve üstünlük oluşturmaz. İslâm'da üstünlük takva iledir. Takva da ilimle, irfanla, ahlâk ve faziletle olur.
Türkiye Müslümanlarının Avrupa'nın, ABD'nin, Japonya'nın, Çin'in, Singapur'un, Kore'nin, Tayvan'ın en parlak üniversitelerinde on binlerce istidatlı, kabiliyetli, ehliyetli, liyakatli genç yetiştirmesi gerekir.
Bu gençler sadece bir cemaat veya tarikata mensup olmayacaktır. Bunların içinde her gerçek tarikat ve doğru cemaatten genç bulunacaktır.
İleride bunların onda birine daha yüksek eğitim verdirilecektir.
Bu üstün gençlerde gurur, kibir, benlik, dünyevî hırs olmayacaktır.
Bunlar dinî bakımdan bid'atlerden uzak olacaktır. İçlerinde bir tek Diyalogçu bile bulunmayacaktır.
Bunların içinden yüzlerce Adnan Kahveci gibi politikacı çıkacaktır.
Yüzlerce Recep Yazıcıoğlu gibi valiler çıkacaktır.
Türkiye'yi parmağında çevirecek medya genel yönetmenleri çıkacaktır.
Büyük düşünürler çıkacaktır.
Aliya İzzet Begoviç gibi bilgeler çıkacaktır.
Kimbilir belki Şeyh Şamiller, Emîr Abdülkadirler çıkacaktır.
Benim bu saydığım çok kaliteli Müslümanların mutlaka tarikat ve tasavvuf terbiyesi görmüş olmaları, gerçek bir şeyhe, bir mürşid-i kamile intisab etmeleri gerekir. İntisabları olmazsa, bu kadar üstünlük onları azdırabilir, onların başlarını döndürür, ayaklarının kaymasına sebep olur.
Geleceğin Ebubekir'leri, Ömer'leri... Selahaddin Eyyubî'leri, Gazalî'leri... böyle yetişebilir.