Benim çocukluğum bazılarının mâlumu üzere İstanbul’un ilk yerleşim yeri olan Samatya ile Kocamustafapaşa arasında geçmişti.
Bizim manastırdan dönme bir camimiz vardı. Şimdiki adıyla Sancaktar Hayrettin Camii diye anılan bu yapı Ayasofya Kebir Camii’nden daha eski.
Çok iyi hatırlıyorum çocukluğumda, yabancı turistler gelirdi, bu yapıyı incelelerdi. Sütunlardaki hac işaretleri iyice silinmiş olmasına rağmen onların fotoğraflarını çekerlerdi.
Ben de çocukluğumda bu camiye namaza giderdim çoğu kez.
Bizim bu caminin müdavimlerinden bir amcamız vardı; Halil Amca.
Manisalı olduğunu hatırlar gibiyim, belki de yanılıyor olabilirim.
Halil Amca yetmişli yaşlarda idi o zaman.
Şimdi pek yaşayacağını sanmıyorum. Eğer vefat etmişse Rabbim merhametiyle muamele etsin.
Ben hep onu sahabelere benzetirdim.
Boyu uzundu. Kolları da keza uzunda.
O kadar kilolu bir hali yoktu Halil Amcanın.
Hep gri renkli cübbeyle dolaşırdı.
Cübbesi o kadar bol değildi. Demek ki özel diktirirdi.
Kısa bir sarığı da vardı başında.
Bir de elinde eksik olmayan bastonu vardı.
Halil Amca kendi söylediğine göre birkaç kez büyük hadis kitaplarını hatmetmiş.
Onun için tüm hal ve hareketlerinde Efendimiz’i (sav) örnek alırdı.
Otururken, diz çökerken, camiye girerken, kıyamda dururken, secdeye giderken, secdeden kalkarken tüm hareketlerini O’nunkine benzemeye çalışırdı ki, bunu da kendi dile getirmişti.
Sesi endamıyla tam zıttı.
Hoş, naif ve fazla kalın olmayan bir sesi vardı Halil Amcanın.
Aradan kırk küsur sene geçmesine rağmen Halil Amcanın bir nasihatini hiç aklımdan çıkarmam.
Bir gün camiden içeri girerken ayakkabımı kapının önüne bırakmıştım.
Halil Amca da arkadan gelmişti ve bana; “evladım ayakkabını al, içeri ayakkabılığa koy. Ola ki biri çamurlu ya da necis ayakkabısıyla senin ayakkabına basar, sana da çamur ve necis bulaşır” demişti.
İşte bu söz yıllardır, kulağımda.
Ben de bu yaşıma kadar hiçbir zaman ayakkabımı kapının önüne bırakmadım, Allah’ın izniyle de bırakmayacağım.
Bu bir ufak uyarı ama belki namazın sıhhati için de çok önemli.
İşte bizim çocukluğumuz böyle büyüklerimizin nasihatleriyle geçmiştir.
Bu nasihatler bizim kişiliğimize etki etmiş.
Ben de buradan bizden küçüklere sesleniyorum; ufak da görseniz bazı nasihatleri kulak ardı etmeyin. Belki de size ileride çok faydası olacak.