Yıllardır Gazze’ye yönelik acımasızca uygulanan ambargonun sonlandırılması için insan hakları aktivistleri İHH öncülüğünde ‘Filistin’e Yol Açık!’ adlı bir organizasyona imza attı. Uluslararası katılımlı organizasyona Latin Amerika’dan Afrika’ya, Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Ortadoğu ve Uzakdoğu’dan toplam 37 ülkeden 700’ün üzerinde vicdan sahibi katıldı. Katılımcılar arasında parlamenter, akademisyen, gazeteci, sivil toplum temsilcisi, kanaat önderleri, din adamı ve sanatçılar vardı. Farklı dil ve dinden gönüldaşlar Gazzeli kardeşlerimize umut için yola çıkmışlardı. Terör devleti İsrail’in ambargosu altında en insani ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak hale gelen mazlumlar; açlıklarını, sefaletlerini ve esaretlerini unutarak yol gözlüyorlardı. 6 gemiden oluşan insani yardım filosu ilerledikçe heyecanları da artıyordu.
Rota belliydi. Açık denizden kıyıya paralel 70-80 mil mesafedeydi. Gazze’ye yaklaşıldığında Siyonistler Mavi Marmara kaptanına taciz mesajları yollamaya başladı. Tacizler yerini tehdide bıraktığında Mavi Marmara kaptanı açık denizde ilerlediklerini, amaçlarının Gazze’ye insani malzeme ulaştırmak olduğunu iletiyordu. Uluslararası sularda yoluna devam eden gemiye tehditler bitmek bilmiyordu. Mavi Marmara gemisinden dünya ile iletişimi sağlayan uydu frekanslarına el atan Siyonistler, gece yarısı onlarca zodyak ve savaş gemisi ile insan hakları aktivistlerinin etrafını sardı. Çok geçmeden denizaltılar ve helikopterler belirdi. Karar verilmişti…
Siyonist komandolar kan kokusu alan piranalar gibi hedefe ilerliyorlardı. Hücum botlarıyla gemiye yaklaşan siyonist askerler gemiye çıkmaya başladıklarında gönüldaşlar ateş çemberine alındı. Gemi ateş altında tutulurken, helikopterlerden akbabalar misali komandolar da inmeye başladı. Gemiye inerken siyonist komandolar rastgele sağa sola ateş ediyor, silahsız gönüldaşları yakın mesafeden katlediyorlardı. Gerçek mermilerle ateşe tutulan gönüldaşlar ise ellerindeki su şişeleri, sandalyeler ve sopalarla kendilerini savunmaya çalışıyordu. O esna da da şehitler verildi. Çok ağır yaralanmalar oldu. Ama silahın üstüne inançla giden birkaç gönüldaş 3 siyonisti esir aldı. Ellerindeki silahları denize atarken, hafif yaralı olan komandolar tedavi edilmek için gemide bulunan doktorlara teslim edildi.
Gemiden siyonistlerin anlayacağı dillerde anonslar yapılmasına karşın ateş bir türlü kesilmedi. Yaralı gönüldaşların biran önce hastaneye götürülmesi yönünde yapılan talepler de dikkate alınmadı. İsrailli askerler kendi yaralılarını teslim aldıktan sonra, tedaviyi yapan doktora bile ateş ettiler. Gemiye ise dört bir taraftan asker yığdılar. İnsan hakları savunucularının ellerine kelepçe vuran siyonistler, güverteye topladılar. Erkekler pis zemine diz çöktürüldü. Yaralılar tekmelendi, darp edildi ve işkenceye tabi tutuldu. İnsanların ihtiyaçlarına yasak getirildi. Ashdod’a gelindiğinde zulüm sürüyordu. Yolcular aşağılanıyor, tekmeleniyor, itiliyor ve sorgusu tamamlananlar hücrelere kapatılıyordu. Serbest bırakıldıklarında da çok sayıda elektronik eşyalarına el konulmuştu. Kendilerine boş valizler ve parçalanmış eşyalar teslim edilmişti.
Büyük bir insanlık suçu işlemişti terör devleti İsrail. 9 gönüldaş şehit olmuş, 50’den fazlası da yaralanmıştı. Yaralılar kelepçelenmiş, gönüldaşlar hücrelerde alıkoyulmuştu. Tüm uluslararası yasalar ayaklar altına alınmış, açık denizlerde seyir hakkı bulunan gemi işgal edilmişti.
Ve bugün... Gemi saldırısını cinayet olarak niteleyen dünya hakları ayağa kalktı ancak Siyonist İsrail halen özür dilemedi. Zaten İsrail'in kanlı tarihinde de hiç özür bulunmamaktadır. Kabahatleri de özrü aşmış durumdadır. Bir özür Siyonist İsrail’i kurtaramaz. Kurtarmamalıdır da… Artık İsrail’in sicilindeki işgaller, ilhaklar ve katliamların hesabı sorulmalıdır. Çocukları kafalarına sopalarla vurarak öldürenler, evleri, okulları, parkları, hastaneleri havaya uçuranlar, masum insanları kurşuna dizenler, fosfor bombası kullananlar ve cami bombalayanlara hak ettiği ders verilmelidir. Sina, Gazze, Batı Şeria, Kudüs, Sabra, Şatilla, Beyrut, Kana, Cenin, Samu ve Nuseyrat’ta katliam gerçekleştirenlere göz yumulmamalıdır. Ve Siyonist yöneticilerin şu sözleri hiçbir zaman unutulmamalıdır:
“Zaman içinde Filistin’in tamamına yayılacağız.”
Prof. Dr. Haim Weizmann, İsrail Devlet Başkanı
“Eğer ben sıradan bir İsrail vatandaşı olsaydım bir Filistinliyle karşılaşsaydım, yemin ederek söylüyorum ki, ben o Filistinliyi yakarak öldürür ve öldürmeden önce ona eziyet ederdim”
Ariel Şaron, İsrail Başbakanı
“Ben askerlerimi, Arap kızlarının ırzlarına geçmeleri yolunda cesaretlendirirdim. Çünkü, Filistinli kadınlar Yahudilerin köleleridir ve biz bu kölelere her istediğimizi yaparız ve kimse de bizden hesap soramaz. Asıl biz herkesten hesap sorarız.”
Ariel Şaron, İsrail Başbakanı
“Parayla toprak almayacağız. Toprakları işgal edeceğiz.”
David Ben Gurion, İsrail Başbakanı
“Yahudi dininin temel ilkesi, ‘Haşmadat goyim’ yani Yahudi olmayanların imhasıdır.”
Haham Rav Leor, 18 Mayıs 2002
“Filistinliler, tıpkı çekirgeler gibi öldürülmelidir… Kafaları kayalara ve duvarlara çarpılarak parçalanmalıdır.”
İzhak Şamir, İsrail Başbakanı, 1 Nisan 1988
“Bizim vereceğimiz her bir kurban karşılığı, 1000 Filistinli öldürülmelidir.”
Michael Kleiner, İsrail Herut Partisi Genel Başkanı, 23.10.2002
Not: Siyonist yöneticilerin sözleri, Yılmaz Dikbaş'ın “Efendi Teröristler” adlı kitabından alınmıştır.