Eğer ‘sapık’ değilse, elinde kalem tutan hiç kimse, yazıp yayınladıklarının bir veya daha çok insanın hayatına mal olmasını arzu etmez. Ancak yazının icadından beri bilinen gerçeği ne yapacağız? Kalemin de kılıç kadar öldürücü olabildiği gerçeğini...
Türkiye 1990’ın başından itibaren ‘olağanüstü’ bir döneme girmişti. O süreçte ‘lâik’ kimliği çok belirgin bir dizi aydını siyasi suikastlarda yitirdik: Muammer Aksoy (31 Ocak 1990), Bahriye Üçok (6 Ekim 1990), Uğur Mumcu (24 Ocak 1993), Ahmet Taner Kışlalı (21 Ekim 1999)... Bir de Sivas’ta yaşanan 37 can almış uğursuz olay var (2 Temmuz 1993)...
Bu cinayetler ve toplumsal olaylardan nur topu gibi bir ‘post-modern’ 28 Şubat (1997) süreci çıktı.
Türkiye’nin tarihi, aynı zamanda, sonu darbeyle biten ‘siyasi cinayetler ve toplumsal hareketler tarihi’dir. Şu isimlere bir de bu gözle bakınız: Doğan Öz (24 Mart 1978), Hamit Fendoğlu (17 Nisan 1978), Bedrettin Cömert (11 Temmuz 1978), Serdar Alten, Hürcan Gürses, Efraim Ezgin, Osman Nuri Uzunlar, Latif Can, Faruk Ersan ve Salih Gevenci adlı TİP üyesi 7 genç (9 Ekim 1978), Nedret Bulut (26 Kasım 1978), Abdi İpekçi (1 Şubat 1979), Sevinç Özgüner (23 Mayıs 1979), İlhan Egemen Darendelioğlu (19 Kasım 1979), Kemal Fedai Coşkuner (3 Aralık 1979), Kemal Türkler (22 Temmuz 1980), Cevat Yurdakul (29 Eylül 1979), Cavit Orhan Tütengil (7 Aralık 1979), Ümit Kaftancıoğlu (11 Nisan 1980)...
Soldan ve sağdan bu isimler siyasi suikastlarda hayatını kaybetti, Sivas (3-4 Eylül 1978), Maraş (23-24 Aralık 1978), Çorum’da (Mayıs-Temmuz 1980) Alevi-Sünni çatışmaları yaşandı ve ardından 12 Eylül (1980) darbesi geldi.
Anlattığım hikâye değil; Pavlov’un deneyinin siyasi hayata uygulandığının teşhiridir. Belli olaylar olur bizde ve ardından askeri darbe gelir.
2002 sonrasında da durmadı bu süreç, birbiri ardına tezgâhlar kuruldu. Ak Parti iktidarda henüz ‘Besmele’ çekmişti ki, Necip Hablemitoğlu suikasta uğradı (19 Aralık 2002); Pavlov köpekleriyle uzaktan göz kırpıştırmaya başlamıştı. Hrant Dink cinayeti (19 Ocak 2007) suların bir daha denendiğini ortaya koydu.
Burada biraz nefes alıp “1980 ve 1997 öncesinde işlenen cinayetler ile kışkırtılmış kitlelerin sebep olduğu toplumsal hareketlilik darbelerle sonuçlandığı halde, 2002 sonrasında yaşanan benzer olaylar neden aynı sonucu getirmedi?” sorusu üzerinde düşünebiliriz.
Galiba denenmediğinden değil, denendi çünkü, hem de bir kaç kez; iktidarda geçmişten ders çıkarmış, idamlık gömleği üstünde bir kadronun bulunmasından kaynaklandı başarısızlık... Yoksa günlüklere geçmiş (balyoz, eldiven, sarıkız, yakamoz, ayışığı, kafes türü) ön-hazırlık safhasında kalmış niyetler ile küçük çaplı bir girişim (27 Nisan 2007 ‘e-muhtıra’) vardı.
Aslında ben bu yazıda kalemin kılıç gibi öldürücü olabildiğini anlatacaktım; öyle başladım da... Bugün yazdıklarımı yarına bir girizgâh kabul edin.