Türkiye böyledir işte.
İklim aniden değişir.
Bir bakarsınız ki o katı, şoven, milliyetçi, savaşçı ülke gitmiş yerine barışçı, esnek, eşitlikçi bir ülke gelmiş.
Toplum ferahlamış.
Bir özgürlük havası yayılmış.
Dün İçişleri Bakanı’nı dinlerken doğrusu bu iklim değişikliğini mutlulukla hissettim.
Bakanın, söylediklerinde “somut” öneriler yoktu.
Ama şu aşamada belki de daha önemli olan birşey vardı o konuşmada:
“Kürt sorununu çözme kararlılığı ve arzusu.”
Bu arzunun hissedilmesi herkesi rahatlatacaktır.
Üstelik, Bakan, “çok kapsamlı bir çalışma yaptıklarını” da söyledi, bizimki gibi iç çatışmalar yaşamış ülkelerin tecrübelerini, aydınların önerilerini incelediklerini açıkladı.
Bütün bunlardan sonra “dünyaya model olacak bir çözüm getireceklerini” de vurguladı.
Belli ki “planın” en azından ana hatları hazırlanmış.
Hükümet, bu sorunu “artık” çözmeye karar vermiş.
Bu sorun çözülecek.
Öcalan’ın bir “yol haritası” açıklayacağını söylemesi, DTP’lilerin TÜSİAD’la görüşmesi, Kürt milletvekillerinin ılımlı konuşmaları, “iklimin” rahatlamasında önemli roller oynuyor.
Bütün bunlar bize şunu gösteriyor.
Artık herkes, “bugüne kadarki davranış biçimlerinin sürdürülerek bir yere varılamayacağını” anlamış durumda.
Silahla, zorbalıkla, tehditle, baskıyla gidilecek yol kalmadı.
Yeni bir yol bulma zamanı geldi.
O yeni yol da bulunmuş gibi.
Kürtlerin, Türklerle bütün konularda aynı haklara sahip olması gerektiğini inkâr edenlerin sözleri hayatta bir karşılık bulmuyor.
Kürtçe eğitimi serbest bırakmanın, Kürt kimliğini tanımanın kimseye bir zararı olmadığını, aksine bütün toplumu rahatlatacağını herkes kavrıyor.
Kürdün, “ben Kürdüm” demesinin kime ne zararı var?
O Kürt.
Öbürü Türk.
Beriki Çerkes.
Milattan sonra üçüncü bin yılın içinde yaşayan bir toplumun, kendi insanlarını “ırklarına” göre tasnif edip, bazı ırkların diğerlerinden üstün olduğunu iddia etmesindeki saçmalığı bu toplum büyük bedeller ödeyerek öğrendi.
Binlerce çocuğumuz öldü.
Hukuku inkâr eden bir devletle yaşamak zorunda kaldık.
Suç her yere bulaştı.
Şimdi yeni bir dönem başlıyor.
Barış geldiğinde hissedilecek ferahlığa hep birlikte şaşıracağız çünkü “barışın” nasıl bir rahatlık sağlayabileceğini bize unutturmuşlardı.
Sadece kendi “iktidarlarını” düşünenler üzülebilir.
Ama bu toplumun geleceğini, kendi geleceğini, çocuklarının geleceğini düşünenler sevinecekler.
Bırakın, CHP’li Onur Öymen gibi insanlar “demokratikleşmeyi çözüm sanıyorlar” türünden laflar etsinler.
Onlar çoktan gerçeklerin dışına savruldular.
Yavaş yavaş bir mizah konusuna dönüşecekler.
Bu toplum umutlu bir yolda ilerliyor.
Ergenekon türü örgütler temizleniyor.
Ordu, olması gereken çizgilerin içine çekiliyor.
Barış, hayatımızda ciddi bir ihtimal olarak gittikçe daha sağlam bir yer ediniyor.
Otuz senemiz kayboldu.
Ama bugün yeni bir dönemin başlamakta olduğunu görecek noktaya vardık.
Bu, büyük bir şanstır.
Herkesin özgür, rahat, eşit, zengin olduğu bir ülke hayal etsenize.
Kürt savaşının bitmesi, böyle bir hayatın yolunu açacak.
Kimsenin kimseyi ezmediği bir toplumda yaşamanın herkese nasıl huzur verdiğini göreceksiniz.
Savaştan, ölümden bahsetmeyeceğiz.
İnsanların nasıl “daha iyi” yaşayabileceğinden söz edeceğiz.
Bu ülkede yaşayanlar kendi devletlerinden korkmayacak.
Kimse sokaklarda öldürülmeyecek.
Nefret bitecek.
Kimi asker, kimi PKK’lı olan çocukların cenazeleri gitmeyecek evlere.
Yeniden hukuka, adalete kavuşacağız.
Bütün Türkiye’yle birlikte Güneydoğu da kalkınacak.
Diyarbakır, Mardin, Urfa, Antep gibi kentlerimiz dünya turizminin vazgeçilmez durakları arasına girecek.
Silaha harcadığımız paraları çocuklarımızın eğitimine, sağlığa, bayındırlığa harcayacağız.
Nihayet hayatın bize ne söylediğini duyduk.
Çoktandır hayat bize, “artık ölümü, öldürmeyi bir yana bırakın, biraz da yaşamayı öğrenin” diyordu.
Bu yeni ve mutlu eğitimin sanırım ilk adımını atıyoruz