Hükümet açılım girişiminin önünü tıkayan sebebe doğru teşhis koymuştu; "Muhatap yok" diyordu ve bu yetiyordu. Potansiyel muhatap olan BDP çizgisi, özellikle Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk ikilisinin siyasi yasaklı hale gelmesinden sonra, pek çok kişi gibi hükümete de güvenilir görünmüyordu. Yakın dönemde yaşanan son gelişmeler hükümetin karşısına birden fazla 'muhatap' çıkardı.
BDP hâlâ güvenilir bulunmuyorsa Türk ve Tuğluk'un eşbaşkanı oldukları Demokratik Toplum Kongresi (DTK) var; o da azımsanıyorsa Batman'da patlayan mayınla bölgenin sevilen dört insanının kaybı sonrasında seslerini daha fazla yükselten aydınlar ne güne duruyor?
Türkiye'nin yaşadığına benzer sıkıntılardan geçmiş başka ülkelerin deneyimleri, çözüme giden yolun, demokratik bir zeminde konuşup tartışmaktan geçtiğine işaret ediyor. Devlet adına hükümet bir tarafı teşkil ediyor, ama karşı taraf kim/ler olacak? Başka ülkelerin deneyimleri devlet adına taraf olanların teröre bulaşmışlarla konuşamayacaklarına işaret ediyor. Siyasi kimlikli bir 'muhatap' bulunduğunda süreç kısalıyor.
Hükümet BDP'yi de dışlamadan DTK seçeneğini ciddi bir muhatap kabul etmeli, sürecin işleyişine de bölge aydınlarının da içinde yer alacağı geniş bir kitleyi tanık tutmalı. Ateşkes veya eylemsizlik ilânıyla başlayan süreç, iyi değerlendirilebilirse, geçen yılın mart ayında "İyi şeyler olacak" işaret fişeğiyle başlayan ancak ekim ayında Habur taşkınlığıyla gazı kaçan süreçte yeni bir dönemece girilebilir.
'Açılımın yeni versiyonu' denebilir buna, hatta bilgisayar programlarının yaygınlaştırdığı kolaylıkla, 'Açılım 2.0' adı da verilebilir...
İhtiyatın elden bırakılmaması şartıyla endişe duyulmaması, korkulmaması gereken bir süreçtir bu. Konuşan insanlar anlaşamaz, uzlaşamazlarsa bile, birbirlerinden ve süreçten öğrendikleriyle umutlarını hep yüksek tutarlar. Silâhlar her zaman kınında durmaz, bir gün kınından çıkarıp kullanmak gerekebilir ve sonunda kan dökülür. Buna mukabil fikirlerin etkileme özelliği vardır ve konuşanlar zihinlerini açık tutarlarsa üzerinde fikir birliği sağlayabilecekleri bir ortamı beraberce inşa edebilirler.
Hiç unutulmaması gereken bir gerçeği de hatırlatalım: Terör denilince üzerinde düşünülmesi gereken sadece terörist ve onun silâhından ibaret değildir; Türkiye gibi çok uzun yıllar teröre maruz kalmış ülkelerde terörün varlığından çıkar sağlayan kişiler, odaklar, örgütler de vardır.
Bu süreçte esas o kişiler ve çevrelerden gelebilecek açık-gizli engellemelere hazır olmak lâzım. Her türlü çözüme karşı çıkan doğal muhaliflere ek olarak çözümden yana bilinenler arasından bile çıkabilir süreci sabotaj etmeye hazır tipler... İngiltere ve İspanya gibi ülkelerde sürecin başlamasıyla sona ermesi arasında geçen sürenin uzunluğu biraz da bu sebepledir.
Yolu kısaltacak bazı unsurlar da bulunuyor bizde: Türkiye'nin dünya ile birlikte 'zamanın ruhunu yakalama' gibi bir derdi var ve bu herkesi ilgilendiriyor. Treni bu istasyonda da yakalayamazsak herkes kaybedecek; şimdi kazanır gibi görünse bile... Gereksiz arızalar çıkartarak süreç dışına çıkmaya kalkan konumunu bütünüyle kaybedebilecek.
Kimse bunu göze alamaz, almamalı. Kim ne istiyorsa, bunu, kendisi, yakın çevresi, bölgesi için değil bütün Türkiye ve insanları için istemeli. Başka kişiler, çevreler ve bölgelerde geçerli olmayacak uygulamaların yaşama şansı olmadığı da akılda tutulmalı.