Benim aklıma geleni Geoffrey Levy de düşünmüş olmalı... ABD’deki ‘uğursuz film’ yüzünden artan gerilim sırasında Salman Rushdi’nin adı da geçmeye başlayınca, hele bir de İranlıların yeniden kellesine ödül biçtikleri haber olunca, benim aklıma derhal, “Adamın yeni bir romanı mı çıkıyor yoksa?” düşüncesi üşüşmüştü...
Doğruymuş; Salman Rushdi kitap çıkarmış şu yakınlarda, roman değil de bir ‘anı’ kitabı: 1989 yılında ‘Şeytan Ayetleri’ romanını yazdıktan sonra yıllarca insanların gözünden uzak bir hayat yaşamasını gerektiren gelişmelere tanık olunmuştu; o günleri anlatan anı kitabına, saklandığı dönemde otellerde kullandığı müstearı olan ‘Joseph Anton’ adını vermiş Salman Rushdi...
Joseph Conrad ile Anton Chekov’un ilk adlarıyla oluşturmuş müstearını...
Daily Mail gazetesi yazarı Levy, “Ne kadar zekice, değil mi?” diye soruyor haklı olarak... İngiltere’nin en ünlü öykü ve roman yazarlarından Roald Dahl’ın “Bu adam ne yaptığını çok iyi bilen tehlikeli bir opportünist; kalitesiz bir kitabı olay yaratarak ‘çok satanlar’ listesine sokmayı bildi; milletleri birbirine düşman etme pahasına” sözlerini de hatırlatarak...
Rushdi bugünlerdeki gelişmeleri yeni kitabını tanıtma bahanesi yaptı; büyük bölümü dört duvar arasında geçtiği için pek az kişiyi ilgilendiren anılarını böylece yeniden ‘çok satanlar’ listesine sokmanın peşinde...
‘Uğursuz film’ onun için ‘uğurlu’ geldi.
Kitapta, o dönemde yazdıklarına paye vermeyen, çıkarcılığını ve korkaklığını yüzüne vuran eleştirmenleri ile aralarında üç eski eşinin de bulunduğu kendisine kol kanat germiş kişileri yerin dibine batırma çabası hemen seziliyor. Romancıdan nasıl anılar beklersiniz, onun tam tersini yapıyor Salman Rushdi, kendisinin çapkınlık maceralarını anlatıyor...
Tony Blair her yıl hazırladığı ‘Kraliçe tarafından onurlandırılacak önemli şahsiyetler listesi’ne 2007 yılında onun adını da kattığı için Rushdi’nin şimdilerde kullandığı ‘Sir’ unvanı da var. Sir Salman edebiyattan anlayanların geçer not vermediği ‘Şeytan Ayetleri’ romanı yüzünden çıkan gösterilerde ölmüş yüzlerce kişiyi hatırlamıyor; hiç değilse romanıyla ilgilendikleri veya tercümesini yaptıkları için hayatlarını kaybetmiş kişileri dert etse bari...
Madımak Oteli’nde 35 kişinin hayatını kaybettiği ‘uğursuz’ olayları başlatan da onun kitabıydı...
Levy hiçbirini unutmamış... Sayıyor: Romanı Japoncaya çeviren Hitoshi Igarashi üniversite bahçesinde bıçaklanarak öldürüldü... İtalyan mütercimi Ettore Capriolo da evini basanlar tarafından bıçak darbeleriyle öldürüldü... Norveçli yayıncısı William Nygaard evinin önünde üç kurşunla infaz edilmek istendi; ancak uzun bir hastane ikametinden sonra yeniden hayata dönebildi.
O kadar insan hayatını kaybeder, kurşunları göğüsler, bıçak darbeleriyle can verirken, Salman Rushdi ne yapıyormuş dersiniz? ‘Joseph Anton’ kitabında yer verdiği bir anekdota göre, otelde canı sıkılmasın diye yanına gönderilen bir dostunun kızıyla halvet oluyormuş...
Verdiği mülâkatlarda hiç yanından geçmediği bir olayı da hatırlayalım: Başına konulan ‘fetva’ yüzünden insan içine çıkamadığı günlerde, sebep olduğu gösteriler sayesinde çok satanlar arasına girmiş kitabıyla kazandığı serveti yemenin zamanı geldiği düşüncesiyle, Salman Rushdi, ‘tövbekâr’ olduğu numarası da yapabilmişti.
Londra’daki Paddington polis merkezine özel olarak davet edilen altı İslâm âlimi önünde, ‘Kelime-i Şehadet’ getirerek İslâm’la bağlarını yeniden sağlamlaştırdığını bütün dünyaya ilân etmişti Rushdi...
Zaten bir süre sonra da, devlet başkanlığına seçilen Muhammed Hatemi, İran devleti tarafından konulmuş ödülü kaldırdığını açıklayacaktı.
Rahat nefes aldığı ilk gün New York’ta katıldığı bir partiden, Rushdi’nin, zor günlerinde kendisine destek olmuş üçüncü eşini boşayarak evleneceği bir TV şahsiyetiyle çıktığı da biliniyor.
Salman Rushdi-giller böyleler...
Şimdi de, vaktiyle yazdığı kitap kadar ‘uğursuz’ bir filmin doğurduğu havadan yararlanarak anılarını çok satmaya bakıyor...