İnsan ancak görebildiği yeri hayal eder. Eskiden KAF dağının arkasındaki Zümrüd-ü Anka kuşunun kanatları anlatılır ve çocuklara öylesine uçuk denebilecek ve ama hayal ötesi hedefler verilirdi. Keşke o masallar hala dimağlarımızı süslüyor olsaydı.
Ufuk sorununu en çok gördüğüm ve hissettiğim yerlerden birisi de Burkina Faso’dur. Ben sizi geçen hafta yaşadığım bir hatırayı size nakletsem sizler beni daha iyi anlarsınız değil mi? Elbette burada amaç sadece dünya üzerindeki bir toprak parçası değildir. Bu ufuk açıklığına her yerin daha çok ihtiyacı vardır.
Burada okul müdürlüğü de yapan bir kardeşimiz var. Hem ilahiyat hem de hukuk tahsili yapmış. Burada bulunabilecek en donanımlı ve entelektüel simalardan birisidir.
Geçen gün onun yanına kısa bir ziyarete uğradım. Yanında birisi vardı. Bu misafirimiz Mısır’da 16 sene okumuş, Kelam /Felsefe alanında mastır yapmış. Bu arada bilgisayar ve elektronik üzerine kurslar almış. Yani sadece bir alanla uğraşmamış. Ancak sonunda buraya yani memleketine dönmüş. Burada şimdi köydeki bir adamla aynı muameleyi görüyor. Hâsılı Mısır’da aldığı 16 yıllık eğitimin bir karşılığı yok. Bir medresede sadece ders saati ücreti karşılığı iş bulmuş. Buradan aldığı ücret onun ulaşım masraflarına zor yeter. Aldığı diploma ve belgelerin burada karşılığı bu kadar işte... Adam evli ve bir çocuğu var. Yaşı 36 olmuş. Şimdi ne yapsın? Bir dosya dolusu belge ve diplomaları var ama ona bir fayda sağlamıyor.
Âdem’le bu konuyu konuştuk. Mali ve Nijer’de bu şekilde Arapça eğitim alanların diplomasının geçerli olduğunu ve onlara cahil muamelesi yapılmadığını söyledi. Ama burada böyle işte... Nihayet diğer misafirle vedalaştık ve onu uğurladık.
O gidince ben Âdem’e çıkıştım. “Bu delikanlının sebebi bu ülkede yaşayan Müslümanlardır. Onların liderleridir” dedim. O benim ne demek istediğimi anlayamadı. “Bana sadece bir günlük yetki verilse, elimde bir imkânım olsa ne yapardım biliyor musun?” diye sordum. Birkaç şık tahmin etti ama bunu bilemedi. Ben de “bana bir günlük bir yetki verilse bu ülkede bulunan bütün Franko Arap okulları kapatırdım” dedim.
Ancak benim bu bıçak gibi kesen teklifim onun hoşuna gitmedi ve hemen buna itiraz etti. O Franko Arap okullara meslek bilgisi dersi koyacak yani terzi, marangoz, demirci yetiştirecek. Buna daha çok kızdım. Sesimi de yükselterek “Bu ülkede Franko Arap okul sahibi olan şeyhlerden bana kendi çocuğunu orada okutan birisini gösteremezsin. Hepsi de çocuklarını Fransızca okullara gönderiyor. Biliyorlar ki oranın önü kapalı. Sen bu ümmetin çocuklarını oraya topla, orada marangoz ve terzi yetiştir, Hristiyanlarsa çocuklarını okutsun sonra da ülkeye bakan ve idareci yetiştirsinler. Durmadan sizin kafanıza vursunlar. Sen bunu mu istiyorsun? Buna mı razı olacaksın?” Âdem bunun üzerine durdu. “Kapatma ama liseleri dönüştürelim” dedi. Yani bizdeki İmam Hatip tarzı hem dini eğitim alan hem de üniversiteye eleman yetiştiren okul olacak.
Dedem rahmetli “en akıllısı Deli Bekir, o da köstekle yatar” derdi. Yani Âdem gibi bu ülkede bulunabilecek en entelektüel adamın ufku bu kadar. Müslümanların çocukları hep burada hizmetçi olacak. Alt sınıf meslekleri yapacaklar, yeter ki ekmek kazanabilsin. Buna karşılık ülkeyi yönetenler de gayri Müslimler olacak. Bunu anlamak gerçekten çok zor... Hatta mümkün değil. Bu bakış açısı ne zaman ve nasıl genişler bunu bilmek çok zor.
Mısır’da İsrail Oğulları o gün Allah’ın peygamberine ve dinine iman etmişti. Bunun karşısında Kıptiler ise onları sürekli olarak ülkede en zor ve pis işlerde çalıştırırlardı. Yani uyanamayanlar için bu düzen hep böyle devam edecek. Uzun yıllar bu köleliği içmiş olan ve iliklerine kadar esareti hisseden İsrail Oğulları, ancak TİH çölünde kırk yıl kalarak özgür bir toplum olabilmeyi hak ettiler. Şimdi böyle kırk yıl beklemek için imkân da yok.
Var mı başka bir önerisi olan?