Düşüncelerimizin sınırlarını kutsallaştırılmış kavramlar çiziyor. Kavramların içeriğini ise kendisini egemen sananlar belirliyor. Birileri kendilerini korumak, karşısındakini dövmek adına, aslında önemli olan bazı kavramlara daha bir dokunulmazlıklar yüklüyorlar ve her türlü, çirkinliği, kiri, zulmü, haksızlığı, sömürüyü, adaletsizliği bu kavramların ardına saklayabiliyorlar.
Sanat, sanat eseri denince akan sular duruyor.
Barış, denince kimse karşı duramıyor.
Terör, terörizm bütün dilleri lal$ ediyor.
Özgürlük kavramı, asla sorgulanamaz tılsımlı bir gücün sahibidir.
Çevre, son dönemin ekmek kapısı.
Liste uzatılabilir ancak gerek yok.
Sanata, hiç kimse karşı olamaz. Sanat büyülü bir kavramdır. Amenna. Burada bir sıkıntı yok. Sıkıntı, sanat adına pespayeliklerin dokunulmaz kılınmasıdır. Nedense sanata, sanat değeri katan icracılarıdır. Birilerinin yaptığı her şey; ne kadar müptezel, pespaye olursa olsun sanattır ve dokunulmazdır. Herkes onları beğenmek ve onların mesajı karşısında boyun eğmek zorundadır. Mesajları olmasa da derin bir mesaj içeriyormuş gibi yapmak bir görevdir. Bu kişilerin icra ettikleri sanat; ortaya koydukları sanat eseri kesinlikle dokunulması, hakkında olumsuz söz söylenmesi mümkün olmayan putlar gücündedir.
Bu dokunulmazlığın en son örneğini Kars’taki ‘İnsanlık Anıtı’ hikâyesinde yaşadık. Olay, yeni olduğu için hepimizin malumudur: Bir gün Başbakan son zamanlarda sıkça şahit olduğumuz üzere bir ezbere daha dokunup Kars’taki “İnsanlık Anıtı” için, “ucube” dedi. Etraf birden buza kesti. Sanata hele de Mehmet Aksoy’un eserine nasıl “ucube” denilebilirdi. Üstelik de afilli bir ismi vardı: ‘İnsanlık Anıtı’. Bu Başbakan kendisini ne sanıyordu.
Düşmanlar taarruza geçti.
Dostlar paniğe kapıldı.
Nasıl olurdu da böyle bir yanlış, böyle bir gaf yapılabilirdi. Böyle bir cehalete imza atılabilirdi. Bunu Batı’ya nasıl izah edebiliriz ki.
Bu ‘ucube’, Mehmet Aksoy denilen büyük, büyük, en büyük sanatçının eseriydi. O bu ülkenin milli sanatçısıydı. Bütün pahalı ‘kamu heykellerinin’ sahibiydi, o.
Bu ‘Ucube’ sözü; bu zihniyetin, bu mübarek zata karşı ikinci taarruzuydu. Birincisi slogan olup, dillerde dolaşan “Tükürürüm, böyle sanatın içine” vakasıydı. Bu olayda Melih Gökçek, sanat düşmanı ilan edilerek püskürtüldü. Gökçek, geri adım atarak “Yahu özür dilerim, o sanat eserini evinizin karşısına dikerek ailecek her gün seyretmenizi sağlarım” dedi. Nedendir, bilinmez bu, ‘profesyonel sanatseverler’ o kutsal değeri, evlerinin önünde istemeyerek, o sanat eserine saygısızlık ettiler.
Bu ikinci olayda dostları, Tayyip Erdoğan’ı sanat düşmanı olmaktan kurtarmak, sanat hakkındaki cehaletini örtmek adına, Allah için, ellerinden geleni yaptılar. Buna bütün millet şahittir. “Tayyip Bey, heykele değil, etraftaki çöp yığınlarına, heykeli kirleten kargalara, heykelin güzelliğini örten tabyalara ‘Ucube’ dedi” diyerek cansiperane savunmaya geçtiler. Ancak bu Tayyip Bey, iyilikten anlamıyordu ve yaptığı o affedilmez büyük yanlışa devam edip “Ben Heykel’e ‘Ucube’ dedim” diye inat etti.
Bir an da her şey değişti. Dostlar ofsayta düştü, düşmanların kaleleri yıkıldı.
Önce dostlar, yani sanattan anlamayanlar, “Yahu bu heykel gerçekten ucubeymiş” dediler.
Sonra amatörler yani sonradan dostlar devreye girerek “Ucube demeyelim ama gerçekten kötüymüş” buyurdular.
En sonunda ‘profesyonel sanatseverler’ yani Tayyip Erdoğan düşmanları; yapacak bir şey kalmadığını görmüş olsalar gerek “Tamam güzel olmamış, kaba kaçmış ama Mehmet Aksoy’un eseri. Eser kötü olsa da, sanatçı iyi” diye bozgun havasından kurtulup gelecek “Ucubeleri” garantiye almaya çalıştılar.
Bu ülkede on yıllardır, birilerinin saltanatı için; kutsal kavramlar oluşturarak insanımızın beğenilerinde bile, kendilerine güvenini sarstılar. İnsanların yediklerinin, içtiklerinin, giydiklerinin, okuduklarının, seyrettiklerinin, iyi ya da kötü olduğuna hep başkaları karar verdi. Bu karar vericilerin niyetleri hiçbir şekilde sorgulanmadı. Sorgulama gücü vatandaşın elinden alındı. Halk topyekûn kompleksli hale getirildi. Ne zaman ki birileri çıkıp kral çıplak diyor, ancak o zaman gözler açılabiliyor.
Bu halkın sömürüden, baskıdan kurtulup kendisine güven duyabilmesi için Tayyip Erdoğan’ın her gün onlarca kutsala(!) “Ucube” demesi gerekiyor. Bu “Ucube” hizmeti emin olunuz, ‘Kanalistanbul’ kadar önemli bir hizmettir..