Üç Gulhü, Bir Elham, Bir de Namaz Sureleri...
Kuran- ı Kerim, ona inanan insanlar için kutsal kitap olarak kabul edilmiştir. Mümin buna böyle inanır ve inancını hiç bir yerde açıklayıp, bu hali kimseye karşı müdafaa etme ihtiyacını hissetmez. Bu inanç meselesidir de ondan. İnsan ya inanır, ya inanmaz. İnanç için bir gerekçe veya bir delil aramak inanç ilkesine aykırı bir durumdur.
Bizler ise İmanın şartı gereği bütün kutsal kitaplara inanırız ve Kur’an- ı Kerim’i de son kutsal kitap olarak görürüz. Aynı Hazreti Muhammed’i son peygamber olarak gördüğümüz gibi. Kuran’ı- Kerim ise Arapça lisanıyla insanlık alemine (ve cinler alemine de) inmiştir. Allah’u Teala kendisi mukaddes kitabının muhtelif yerlerinde ayetlerle bunu böyle ifade buyurmaktadır. “Biz bu kitabı Arapça lisanıyla indirdik” diye. Demek ki Kuran-ı Kerim’in dili Aprapça ise, Allah- u Teala o kutsal kitap için Arapça lisanını seçip tercih ettiyse, biz de bunu böyle kabul etmemiz lazım. Çıkıp da “Neden Arapça efendim! Başka lisan mı yoktu?” diyemeyiz. Kuran-ı Kerim Arapça lisanıyla nazil olduysa eğer, bizler de o lisana “saygı” gösterip, o lisanlın gereği Kuran-ı Kerim’i Arapçayla (elimizden geldiği kadar elbet) telaffuz edip, okumamız gerek. Neymiş efendim! “Ben arap değilim, arap gibi okumam!” deyip ırkcılığa yaklaşan ifadeler duyuyorum bazen. Bu yanlış bir düşünce tarzıdır.
Şimdi gelelim asıl konumuza. Kuran-ı Kerim Arapça lisanıyla gönderildiğine göre, içeriği de Arapçadır. Malum Kuran-ı Kerim toplam 114 sureden oluşmaktadır. Ve her surenin kendine has bir ismi vardır. Bazı surelere peygamber isimleri verilmiştir, bazılarına ise hayvan isimleri vs. Her surenin bir ismi olduğuna göre, o sureden bahsederken, şu şu sure diye adlandırmak daha doğru ve daha hoştur. Bizler ise alışganlık edinmişiz, bazı sureleri başlangıcıyla adlandırıyoruz. İki önemli ve en çok kullanılan yanlış İHLAS SURESİ ve FATIHA SURESINDEDIR. İhlas Sure’sini çoğumuz “Gulhü” olarak tanırız ve öyle tanıtırız. Aynısı Fatiha Suresi için de geçerlidir. Fatiha Suresi demeyiz de, “Elham” deriz. Fakat bu ne kadar doğru, ne kadar yanlıştır aceba? İsterseniz bunu Arapça dilini de göz önünde bulundurarak biraz tahlil edelim. Sorumun cevabını baştan vereyim. Kullandığımız adlandırmalar yanlıştır efendim! Sebebine gelince: “Gul huv’Allahu ehad.” deriz. Bu hem İhlas Sure’sinin ilk ayetidir, hem de bir cümledir. Yani kelimelerden oluşur. İlk kelime burada “Gul” kelimesidir. Emir sigasından gelir ve “Söyle” anlamını taşır. (Yani Peygamber Efendimiz’e bir hitaptır Allah tarafından. Fakat aynı zamanda okuyan şahıs için de geçerlidir.) Ardından ikinci kelime gelir. Bu da “huve” kelimesidir. Yani “o” demektir. “O”’dan kasıt Allah-u Teala’dır. Üçüncü kelime “Allah”tır. Malum, bunun tercümesine gerek yoktur. Son ve dördüncü kelime olarak “ehad” kelimesi bu ayette yer almaktadır. “Ehad” da “Bir” veya “Tek” anlamındadır. Toparlıyalım efendim! İhlas Sure’sinin ilk ayeti toplam dört kelimeden oluşmaktadır ve “De ki: O, bir olan Allah’tır.” manasını taşır. Pekiyi, biz “Gulhü” dediğimiz zaman ne yapmış oluyoruz? Kelimeleri bölüyoruz ve cümleyi eksik bırakıyoruz. Ve neticede hiç bir mana ifade etmeyen bir sıralama kuruyoruz. “Gulhü”... İlle bu tarzı kullanacak isek, bari “Gulhuve” diyelim de, “huve” kelimesini bölmemiş olalım. Gerçi Arapçadan “hu” kelimesi de “o” anlamına gelebilir, fakat buradaki kullanılan kelime “huve” zamiridir efendim. “Gulhü”demek ise burada tam anlam ifade etmez ve bu yüzden de kullanılmaması gerekir. Aynısı Fatiha Sure’si için de geçerlidir. “Elham” dediğimizde kelimeyi eksik kullanıyoruz. Bunun aslı “elhamD”dır. Övmek, övülmek anlamlarına gelir. Sondaki “D” harfini söylemez isek, Arpaça lisanında bir yanlış yapmış oluruz. “Elham” diye bir kelimenin yeri yoktur efendim! Bizler demek ki her “Üç Gulhü, bir Elham” okumak istediğimizde hatalı hareket etmiş oluyoruz. Bu yüzden kıymetli okuyucularım. Bundan böyle (eğer şimdiye kadar böyle kullanmış isek) bu hatamızı düzeltelim ve “Üç Gulhü ve bir Elham” yerine, üç İhlas ve bir Fatiha okuyalım. Bu hem daha doğrudur, hem de kulaklara daha hoş gelir. Bundan ziyade bir şeyin ismi dururken, ona başka bir tabirle hitap etmek yakışır mı? Mesela bir şahsın ismi “Ahmet” ise, ona “Ahmet” veya “Ahmet bey” yerine “adam” diye hitap etseniz, bu yakışık alır mı? İşte bizim bu durum da biraz buna benzemektedir. Surenin adı İhlas veya Fatiha iken, biz bu surelere farklı bir ad takıyoruz. Buna hiç gerek yoktur.
Ele aldığımız bu iki sure NAMAZ SURELERINDENDIR. İkisini de namazda okuruz. Namaz sureleri demişken... Namaz suresi diye bir şey mi vardır efendim? Namaz sureleri hangi surelerdir aceba? Namaz sureleri var ise, Namaz suresi olmayan sureler de olmalı mıdır? Evet, ne demek istediğim ortadadır efendim! Her zaman (ağız alışkanlığı) kullandığımız – ve yanlış kullandığımız- bu meşhur Namaz Sureleri aslında yoktur. Namaz Sureleri dediğimiz an, sanki bu sureler namaz için seçilmiş surelerdir diye algılanır. Fakat bu böyle değildir. Bilakis! Namazda insan istediği sureyi ve ayetleri okur. Burada sınırlama yoktur. Namaz Sureleri diye tanıdığımız surelere “Kısa sureler” desek, daha mantıklı ve daha doğru olur. Bundan böyle Namaz Sureleri diye bir “kavramı” kullanmayalım lütfen. Aman, ağız alışganlığı işte, sanki ne demek istediğim bilinmiyor mu?” diyebilirsiniz. Evet, elbette ne demek istendiyse, ortada. Fakat doğrusu var iken, neden eğrisine baş vuralım ki? Kaldı ki, bu gerçekten yanlışlara yol açabiliyor ise.