Tartışmalarda en tehlikeli yön, tartışan tarafların birbirini –veya taraflardan birinin diğerini– anlamamasıdır. Anayasa değişikliği halkoylamasına dair tartışmada, TÜSİAD, ne dendiğini anlamayan taraf olarak göze çarpıyor.
Hepimiz, bu topraklarda yaşayan herkes, TÜSİAD'ın gücünün sayıyla ilgisi olmadığını biliyoruz. Nereden bakarsanız bakın sonuçta 500 kişilik bir dernek TÜSİAD; herbir mensubunun arkasında genişçe bir ailenin bulunduğunu varsaysak bile, sayısal gücünü birkaç binin üzerine çıkartamayız. Bu sebeple, kendilerine dönük eleştirileri, TÜSİAD'çıların, 12 Eylül günü kullanacakları oyun mahiyetiyle ilgili görmeleri kadar büyük yanlışlık olamaz.
Kimse ülkemizin zengin işadamları ve işkadınlarını, halkoylamasında 'Hayır' oyu kullanarak veya kullandırarak anayasa değişikliği paketinin önünü keseceklerini düşündüğünden eleştirmiyor.
Yöneltilen eleştirilerin sebebi, TÜSİAD'ın geçmişte savundukları ile çelişme pahasına bağnaz bir partizanlığı yöntem olarak benimsemesidir. Daha doğru bir ifadeyle, TÜSİAD, kendisini bir siyasi parti gibi konuşlandırma çabasında görülüyor ve bu çaba da ülke açısından içinde sayısız belirsizliği barındırıyor.
En başta da Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini çıkmaza sokabilecek bir belirsizliği...
Derneğin yapısına bakıldığında, TÜSİAD çatısı altında buluşmuş işadamlarının büyük çoğunluğunun, iş hayatında Batı ile sürekli etkileşim içerisinde oldukları görülecektir. Ya Batılı şirketleri ülkemizde temsil ederek para kazanıyor TÜSİAD'çı işadamları, ya da –daha az sayıda da olsa– ürettiklerini Batı'ya satarak...
Ak Parti hükümeti, Batı'da son zamanlarda daha fazla dillendirilen "Türkiye'nin ekseninin kaydığı" ve 'sivil vesayet' türü iddiaların arkasında TÜSİAD'çıların ortak çabasını görüyor. Bu iddiaları, gerçeklerle çeliştiğini bile bile, TÜSİAD yöneticileri ile TÜSİAD'tan maaş alan danışmanların Batılı forumlara taşıdıklarına inanılıyor...
Yeniden yayımlanmaya başlanan derneğin 'Görüş' dergisinde yer alan bazı makaleler ile TÜSİAD'la danışmanlık ilişkisi bulunduğu bilinen kişilerin medyada yer alan yazı ve yorumları da bu inancı pekiştiriyor.
Aksi halde kimsenin TÜSİAD'ın 500 kadar üyesiyle o üyelerin mensup olduğu ailelerin fertlerinin oyları 'Hayır' cephesine giderse anayasa paketi geçmez diye bir derdi yok. Ancak TÜSİAD gibi çıkarlarını her şeyden önde tutan insanları buluşturan bir dernek, izlenen politikaların kârlarını en tepe noktalara çıkardığını kendi ağızlarından itiraf ettikleri kayıtlara geçmişken, bir siyasi iktidara karşı yıpratma kampanyası yürütüyor veya yürütülen bir yıpratma kampanyasında yer ayırtıyorsa... İşte o zaman "Neden?" sorusunu sormak kaçınılmaz oluyor...
Üstelik, anayasa değişikliği paketi içerisinde yer alan maddelerin neredeyse bütünü yakın geçmişte TÜSİAD tarafından "Mutlaka yapılmalı" diye her zeminde savunulmuş 'reform' unsurları ise, şimdiki karşıt tavır temel kuşkuları daha da büyütüyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da hatırlattığı gibi, yanına aldığı başka iş dünyası kuruluşlarıyla birlikte, TÜSİAD, 2001 yılında, anayasa değişikliği talep eden bir metni gazetelerde ilân olarak yayımlatmıştı. Şimdi aynı TÜSİAD derneğin pek çok raporunda da savunulan değişikliklere karşı çıkabiliyor.
Hükümetten gelen eleştirilerin kökeninde yatan kuşkuları, Başbakan Erdoğan'ın uyarılarını yanlış değerlendiriyor TÜSİAD ve verdiği cevaplarda kendisini daha da partizan bir köşeye yerleştiriyor. Yanlış bir köşe o ve çıkışı da bu yolla kendi kendine kapatmış oluyor TÜSİAD.
Geçmişte isimleri çok duyulduğu halde şimdilerde esamisi okunmayan pek çok 'güç odağı' var; TÜSİAD da yeni dönemin kayan yıldızlarından biri olabilir.