TÜSİAD’ın ve devletin devrimci yeni yüzü

xxx23

Türkiye gündemi freni boşalmış kamyon gibi... Üstelik hız bir önceki güne göre de sanki daha fazla ivme kazanmakta...

Gündemi neredeyse tek başına kaplayabilecek türden bir gelişme olan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınması...

Gene...

Ergenekon soruşturması kapsamında Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç ile Foça Çıkarma Gemileri Komutanı Tuğamiral Mehmet Fatih Ilgar’ın ifadelerine başvurulması...

Tabii...

Ergenekon soruşturması kapsamında ilk iki ifade çağrısına ilgisiz kalan Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’e savcılıkça ikinci bir yazı yazılması... Bizde hukukun denetimi sadece “tebaaya” yönelik olduğu için, şimdiki gibi “Saray”a ulaşınca genel bir afallanma yaşanıyor...

Şaşkınlıkla kentin içinden geçirilen askeri konvoy da bunun bir başka göstergesi... Hâlbuki “yeni devlet”, şimdiki köhnemiş olanı kirden, pastan, kandan ve gözyaşından arındırmaya uğraşmakta...

***

Dünkü grup konuşmalarına döndüğümde...

“Con Ahmet’in Devri Daim Makinesi”ni hatırlatan... Deniz Baykal’ın, “Türkiye’deki eğitimi politikasında mesleki ve teknik eğitimin niteliğini arttırarak devam edeceğiz. Türkiye’de milyonlarca insan üniversite kapısında sınava giriyor. Birkaç yüz bin öğrenci doğru dürüst üniversitede okuyor geri kalan elinde diploma işsiz kalıyor. Bir CHP iktidarında üniversite giriş sınavını kaldıracağız. Bu sistem yanlıştır. Mesleki eğitimi özendireceğiz” laflarını pas geçiyorum...

CHP bunu nasıl yapacağını açıkladığında konuşuruz. Tabii açıklarsa.

***

Bulgaristan’ın baraj kapaklarını açması ve aşırı yağış dolayısıyla Tunca Nehri’nden sonra Meriç Nehri’nin de taşarak Kapıkule Sınır Kapısı’nın araç trafiğine kapatılmasına yol açması.

Diyarbakır’dan kamyonla Adana’ya götürüldüğü belirlenen 38 eşeğin Osmaniye’de ele geçirilip, kamyon sürücüsünün de gözaltına alındığının bildirilmesi ise hepimizin eşek eti yediğini belgeleyen detaylar olarak gündemin bonusu sayılabilir...

***

Aslında “devletin yeni yüzünün”, TÜSİAD’ın yeni ve devrimci yüzü ile üst üste gelmesi de son dönemin en ilginç ve önemli gelişmesi.

Son zamanlarda TÜSİAD çok da değişim yanlısı bir tavır sergilemiyordu... TÜSİAD’ın yeni Başkanı Ümit Boyner ve arkadaşları, bu eski ve köhne görüntüyü parçalayıverdiler. Devrimci ve yeni bir yüzü sergilediler ve bu hayatın talebiyle üst üste geldiği için büyük yankı uyandırdı...

Çünkü... Boyner, özgürlükçü, cesur açıklamalar yaparak, demokratik bir değişimin keskin bir taraftarı olarak belirdi.

***

Devletin... Toplumun... Daha doğrusu radikal değişim sancıları çeken Türkiye’deki her şeyin... Ve TÜSİAD’ın “iki yüzü” var... TÜSİAD’da yine “yeni bir yüz”ün yönetimde olduğu bir sırada, o yüzün önemi hakkında şunları yazmıştım:

“Türkiye’deki kökleşmiş antidemokratik, merkeziyetçi, devletçi, bireyi reddeden rejimi AB dönüştürüyor. Bizdeki ucube zihniyeti ‘insan odaklı’ bir anlayışla yeniden inşaya uğraşıyor.

Hümanizmaya değer veren, antimilliyetçi ve insanı yücelten bir sol anlayışın bunu sonuna kadar benimsemesi gerekmez mi? Bizde kışla avlusunda siyaset yapanlara sol, cami etrafında siyaset yapanlara da sağ dendiği için olması gerekenlerin hiçbiri olmuyor.

Ne üretim biçimindeki değişim konu ediliyor, ne ileri düzeyde demokrasinin kuralları...

Bunu dile getiren ve dönüştüren tek güç ise AB... Bu anlamda Türkiye’de değişimin dinamosu da AB oluyor.

Şu anda Türkiye’de gerçek bir sol olsa, AB sürecinin hayata geçmesi dışında hiçbir şey düşünmeyecekti... Ne ki bu işlevi TÜSİAD yapıyor... Çünkü burjuvazi de, değişen niteliği nedeniyle, mevcut bürokratik ve dünyadan kopuk zihniyetten zarar görmekte...

Sol’dan beklenenlerin TÜSİAD’dan gelmesinin nedeni bu...” Ümit Boyner dönemi için bunu yeniden hatırlatmakta sanırım sakınca yok.

***

Dün ne oldu? Madde madde gitmeye gerek yok.

Devletin ve toplumun “yeni yüzü” eskisine karşı bir hamle daha yaptı.

Bunca yıl süren soğuk savaş, tek parti yönetimi, askeri vesayet... Sadece “tebaaya” yönelik hukuksal denetim... Bunları ayakları üzerine oturtmak ve gerçek bir “demokratik cumhuriyete” doğru yol almak kolay değil. Onun nimet ve külfetlerini yaşıyoruz... Ama neyse ki istikamet ileriye doğru...