Malazgirt'ten Çanakkale'ye, Süveyş'ten-Medine'den-Kudüs'ten Balkanlar'a ve Kafkaslara kadar tarihin akışına müdahale etmiş insanlar, bugün neden oturup konuşmayı bilemesin! Abbasi'lerden beri birlikte yaşayan insanlar neden yeni geleceğe doğru bir adım daha atamasın!
Bizim coğrafyamız, bundan çok daha karmaşık sorunlarla yüzleşti. Çok daha ağır bedeller ödedi. En büyük krizlerin, en derin kaosların üstesinden geldi. Bunu başardı. Şimdi neden olmasın! İmparatorluklar parçalandı, yenileri kuruldu. Gelecek korkusu ve umutsuzluğu bütün bölgeyi sardı, yeniden gösterişli yükselişler yaşandı.
Yoğun olarak yüz yıldır bizlere ısrarla “ayrışma”yı dayattılar. Yüz yıldır bu coğrafyada ne kadar birliktelik varsa dağıttılar. Dostlar düşman oldu, bir daha asla bir araya gelemeyecek kadar öfkeyle kuşandı. Ama öfkeler yerini güvene bırakabilir, bırakmalı da. Bizler bunu daha önce çok kez başardık, yine başaracağız. Yeniden yüzlerimizi birbirimize dönmemiz hiç birimiz için yenilgi oymayacaktır, yenilgi diyenlere kulakları tıkama zamanıdır.
Bu “ortak miras”la alay ettiler, onu küçümsediler. Ayrışmaya yatırım yapanlar “ortak zemin” ifadesiyle dalga geçtiler. Duygusallık olarak nitelediler. Sorunlar üzerinden, cepheler üzerinden dil geliştirdiler. Onlara göre başarının yolu buradan geçiyordu. Ama şimdi görüyoruz, küçümsenen ortak zemin, ortak tarih, ortak duygu, ortak coşkuymuş, bütün o sonradan keşfedilen çatışmacı söylemlerden daha güçlüymuş.
Bugün konuşmayı düşünüyorsak, anlaşmayı düşünüyorsak, çıkacak başka bir yol kalmadığını anlamışsak, öfkelerimizin, acılarımızın üstesinden gelmek zorundayız. Cumhurbaşkanı'nın masasındaki Türkçe bilmeyen Kürt annenin acısını hafifletmek zorundayız. Anadolu'nun her köyündeki şahit ailelerinin hislerini azaltmak zorundayız.
Bazı şeyleri şeniden keşfediyoruz, yeniden öğreniyoruz. Üstü kapalı bildiğimiz şeyleri bir kez daha dikkatle inceliyoruz. Bakıyoruz ki, bize söylenenlerle, çatışmayı pazarlayanların söyledikleriyle gerçekler birbirine hiç benzemiyor. Aslında bunu bildiğimiz halde o sözlere kulak vermekten kendi gerçeklerimize bakamıyoruz.
Mesela SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları) Vakfı tarafından Pollmark'a yaptırılan “Türkiye'de Kürt Sorunu Algısı” araştırmasına göre, her üç Türk'ten birinin Kürt, her üç Kürt'ten ikisinin Türk akrabası var. Ortak evlilikler var. O zaman nasıl ayrılacaksınız, nasıl ayrışacaksınız, nasıl federasyon olacaksınız? Mümkün mü? Türkiye toplumu, bu yüzden yeniden “ayrışmaya”, çatışmaya, bu tarz söylemlere direniyor ve bugün yeniden kaynaşma girişimlerine azami oranda destek veriyor. Çalışmadan bazı örnekler aktaralım:
“Vatandaşların sorunun çözülmesine yönelik arzusunu gösteren en önemli işaret ortak zemin algısıdır. Farklı etnik grupları bir arada tutan bağ olarak 'ortak inanç ve tarih' algısı öne çıkmaktadır.”
“Türkiye Cumhuriyeti'ne aidiyet duygusunun Türk ve Kürt kökenli vatandaşları ortak kesen bir tutumla yüksek çıkması umut vericidir. Vatandaşların oldukça açık bir şekilde Kürt sorunu ile PKK ve terör arasındaki farkın bilincinde olduğu görülmektedir.”
“Kürt meselesiyle ilgili en çarpıcı nokta, iki etnik grubun arasındaki sosyal mesafe dinamiklerinde ortaya çıkmaktadır. Dünyadaki bir çok etnik merkezli gerilim ve çatışma sonrasında, sosyal çatışma kaçınılmaz olmuştur. Türkiye örneğinde, binlerce insan canından olmasına rağmen, dünya örneklerinin aksine, sosyal çatışma ortaya çıkmamış, bütünleşme arzusu artarak devam etmiştir. Öyle ki, her üç Türk'ten birinin Kürt akrabasının; her üç Kürt'ten ikisinin de Türk akrabasının olduğu bir sosyal kaynaşma ortamında toplumsal mutabakatın sağlanmamasının hiç bir siyasi açıklaması olamaz.”
“Kamuoyunun yüzde 48'i açılımı olumlu, yüzde 36'sı ise olumsuz buluyor. Yıllardır terör çilesi çeken Kürtlerin açılıma desteği çok daha yüksek: yüzde 75.6. Partilerin takındığı tutumu benimseme açısından dağılım ise şöyle: AKP yüzde 60, CHP yüzde 33. MHP 40 oranında destek görüyor.”