15 Temmuz’dan bir gün önce çevremden birileri bu kadar Suriyeliye neden sahip çıktığımızı sorguluyordu. Ben de, “Biz ülkemizde huzur içerisinde yaşıyoruz. Onların başına toplar yağarken canlarını kurtarmak için bize sığındılar. Can korkusu vardı. Türkiye ise onların komşusu, kardeşi, akrabası.. Nereye gitselerdi? Ülkemize sığınan üç milyona yakın Suriyelinin tamamı buraya yerleşse yine problem edilmemeli. Vatandaşlık konusu tamamı için söz konusu olmayacak. Zaman içerisinde hepsi vatandaşımız olsa bile mesele değil. Onların yetimleri, dulları, yaşlı ve hastaları bize sığınmışlar, biz de kardeşliğimizin gereğini yapıyoruz. Çok mu? Onların varlığı bizim için bir fırsattır. Onların duaları bereketiyle ekonomimiz giderek gelişiyor, büyüyor. Durumumuz çoğu ülkeden daha iyi..” demiştim.
Son bir cümle daha sarf etmiştim; ”Suriyelilerin durumunu anlamaya çalışalım. Halimize şükredelim. Aksi halde sözlerimiz gayretullaha dokunur, pişman oluruz.”
Bir gün sonra köprüler tutulup tepemizden savaş uçakları “alçak uçuş” yapınca, o yakınım yüzüme baktı ve benim “gayretulllah” uyarımı hatırlattı.
Dışarda bir yerlere atılan bombalar, sıkılan silahlar evimizin içinde patlıyor gibiydi.
36 yıl önce 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleştiğinde ben lise son sınıf öğrencisiydim. O darbeyi ya da diğerlerini sadece kitaplardan okumuş, belgesellerden izlemiş gençler için 15 Temmuz gecesi inanılmaz bir geceydi. Tam anlamıyla bir kâbustu yaşananlar. Bizler için daha büyük endişe sebebiydi bu kalkışma. Darbenin ne demek olduğunu sonuçlarıyla çok iyi bilen bizler için TRT’ye el konulup zorla okutulan “bildiri” bir dizi kötülüğün, kan ve gözyaşının habercisiydi. Şükür ki bildiriyi okutanlar sabahı göremeden paketlenip teslim alındı.
Yine şükürler olsun ki, Başkomutan Erdoğan cep telefonundan gerçekleştirilen görüntülü açıklama ile dimdik ayakta olduğunu, cuntacılara pabuç bırakmayacağını haykırıyor ve halkı meydanlara çağırıyordu.
Sonrasında bir bir yayına alınan ve “bu bir kalkışmadır” diyen yetkililerin, “Canımız pahasına direniriz, kabul etmeyiz” diyen Başbakan Binali Yıldırım’ın, cuntacıların karşısında tavır alan bazı komutanların açıklamaları endişelerimizi azalttı.
Memleketten kız kardeşim aradı, ağlıyordu. “Neler oluyor ağabey?” diye soruyordu. Dua sadedinde, “Geçecek inşallah. Cuntacılar başaramayacaklar. Dua edelim” diyordum.
Fethullah terör örgütü yılların hazırlığından sonra düğmeye basmış, gözünü karartmış, TBMM’yi, Emniyet müdürlüğünü, Özel Harekat’ı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, Genelkurmay Başkanlığı’nı bombalayacak kadar gözü dönmüş bir şekilde saldırıya geçmişti.
Milletin vergileriyle alınmış F-16 savaş uçaklarını, helikopterleri ve tankları milletin vergileriyle maaş alan asker kıyafetli teröristler gasp etmiş, halkı bombalıyor, silahsız vatandaşlara kurşun sıkıyorlardı.
Dahası bu gözü dönmüş çete mensupları, halkın oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanını öldürmek üzere Marmaris’e hareket etmişlerdi.
Allah bu halka cesaret verdi. Erdoğan’ın çağrısıyla kadın-erkek, yaşlı-genç sokağa çıkıp tanklara dur dedi. Elinde sopasıyla yaşlı bir teyze, baltasıyla bir nine, tankın önüne durup göğsünü siper eden genç adam, kamyonetine doldurduğu vatandaşları darbeye engel olmak üzere taşıyan çarşaflı kamyonet şoförü hanımefendi.. Hepsi o gece destan yazdılar.
Tankın altına kendine atan, birincisinden kurtlunca ikincisinden de kaçmayıp tekrar tankın altına yatan genç adam.. Her biri birer kahraman bu insanların.
Allah Erdoğan’ın kurtardı, bu millete bağışladı. İstanbul’a kararlılıkla inip yaptığı açıklamayla sokaktaki milyonlar daha da cesaretlendi.
Günler geçtikçe yeni kahramanlar, gözlerimizi yaşartan yeni hikâyeler çıkacak ortaya. Hepsi bize, “Çılgın Türkler”in Çanakkale’de destan yazan dedelerinin izinden yürümeye devam ettiklerini ve 2016’nın destanını yazdıklarını gösteriyor.
Türkiye üzerine senaryo hazırlayanlar 15 Temmuz gecesi bu milletin yazdığı kahramanlık destanını iyi okumalı, doğru analiz etmeli. Aksi halde duvara toslamaya devam edecekler.
Allah bu millete acıdı. Plan yapan çetenin planlarını bozdu. Onların tahmin edemeyeceği kadar büyük cesaret koydu insanımızın yüreğine. Erdoğan’ın bir çağrısıyla milyonların sokağa inemeyeceğini düşünen şer güçler yanıldıklarını gördüler.
Cübbeli Ahmet Hoca 21 Temmuz gecesi saat 01.00-02.00 arası Kısıklı’da yaptığı konuşmada, “Tayyip Erdoğan içimizden seçilmiş bir liderdir. Onun meydanları boş bırakmayın çağrısına kulak vereceğiz. Ben bazı sohbetlerimi iptal ettim. Şimdi kapalı mekânlarda sohbet zamanı değil, açık havada meydanları doldurma zamanıdır” dedi. Şehitliğin önemine dair ayeti kerimeler okudu. Yabancı güçlerin Türkiye üzerine oynadığı oyunları, yaptığı planları anlattı. Bu meydanlarda bir saat nöbet tutmanın binlerce rekât nafile namaz kılmaktan daha sevaplı olacağını söyledi. (Bu konuşmanın tamamı internet ortamında bulunup izlenmeli.)
Allah bu millete acımış, tuzak kuranların tuzaklarını bozmuştu. Ona güzel kulluk edersek başka yardımları gelecektir. Şimdi vakit, kulluk görevlerimize dört elle sarılma, çok dua etme ve aramızdaki ihtilafların üzerinde durmayıp safları sıklaştırma vaktidir.
Allah bizleri içimizdeki ve dışımızdaki çetelerden ve şer güçlerden korusun. Bizlere basiret, feraset ve uyanıklık versin.
Bütün İslam âlemi gözünü Türkiye’ye dikmiş, elleri yüreklerinde bizi takip ediyorlar. Filistinli yetkililer, “Türkiye’de darbe başarılı olsaydı en çok zararı biz görürdük” diyorlar.
Gazeteci Âdem Özköse Zanzibar’da kendisini otele götüren bir görevlinin gezi olayları sırasında Türkiye’deki siyasi gelişmelerin ne durumda olduğunu sorması üzerine şaşırıp, “Türkiye’deki gelişmeleri bu kadar yakından nasıl takip edebiliyorsunuz?” diye sorduğunu yazmıştı. Şoför şöyle cevap vermiş, “Burada, Türkiye’nin düzenli olarak yardım gönderdiği yetimlerimiz var. Size bir şey olursa yetimlerimiz boynu bükük kalır.”
Neden Tayyip Erdoğan ve Türkiye hedefte sorusunu soranlar bu cevabı unutmamalı.
Kuvvet kudret sahibi Allah. Biz ona güzel kulluk yaparsak o bize yardım eder, dualarımızı kabul eder ve ülkemizin menfaatleri için kelle koltukta koşan yöneticileri korur.
Allah, bu ülkede ezanlar susmasın, bayrak inmesin diye canını ortaya koyan ve şehit olan bütün kardeşlerimize rahmet eylesin. Bütün yaralılarımızdan da razı olsun, hepsine acil şifalar ihsan eylesin.
Merhum Erol Olçak Çorum İmam Hatip Lisesinden bizden bir dönem sonra mezun olmuş arkadaşımızdı. Kendisine ve sevgili oğlu Abdullah Tayyib’e rahmet diliyorum. Yakınlarına Allah sabırlar versin.
Meydanları ikinci bir çağrıya kadar dolu tutmaya devam etmeliyiz. Bizden istenen bu küçük fedakârlığı göze alırsak umulur ki, Allah, gelmesi muhtemel belaları def edecek, sokaklardaki milyonların fiili ve kavli duası bereketiyle atlattığımız badireyi ya da daha beterini bir daha yaşamaktan bizi koruyacaktır. Amin.
recep.kocakk@gmail.com