16 Nisan referandumuna sayılı günler kalmışken yolumuz Samsun’a düştü. Yol arkadaşım Abdullah’ın babasının çok hürmet ettiği, saygı duyduğu bir ağabeyi Samsun’da yaşıyormuş. Onu ziyaret etmeyi teklif etti Abdullah. “İyi olur, bizim için bir fırsattır, duasını alırız” dedim.
Abdullah’ın babası yıllarca Mehmed Zahid Kotku rahmetullahi aleyhin yakınında bulunmuş, onun sohbetlerinden istifade etmiş, tavsiyelerinden feyz almış.
Ziyaret etmek istediğimiz ağabey ise Abdullah’ın babasından daha uzun bir süre İskenderpaşa Camii’nde bulunmuş, öğrencilere hizmet etmiş, Mehmed Zahid Efendi’den istifade etmiş.
Görüşme talebimizi Abdullah iletti ağabeyimize. Evinin yakınındaki camiyi buluşma adresi olarak tarif etmiş.
Öğle namazı için söz konusu camiye gittik. İmam Efendi namaz öncesi ilmihal dersi yapıyordu cemaatle. Namaz sonrası aşr-ı şerif okudu hocaefendi. Ardından da okuduğu ayetlerin mealini tane tane aktardı cemaate. İmamımız Kur’an-ı Kerim’in hem aslını hem de mealini güzel okuyordu.
Namaz sonrası musafaha yaptık. “Allah kabul etsin. Hoşgeldiniz” dedi. Cemaatine yeni katılan bir kişiyi hemen fark etmişti hocamız. Ben hocaefendi ile tanışırken Abdullah caminin diğer köşesinde ziyaretine geldiğimiz ağabeyle buluştu.
İmam efendiye söz konusu ağabeyi göstererek, onu ziyarete geldiğimizi söyledim. İmam, ağabeye baktıktan sonra, “Muhterem bir ağabeyimizdir” dedi.
Camiden birlikte çıktığımız ağabeye, “Buralarda bir çay ocağı varsa bir çayınızı içeriz, bu arada da sizi dinler istifade ederiz” dedim.
Caminin karşısındaki kahvehaneye baktı, “Burası uygun değil. Evim yakın, bize gidelim” dedi. Birlikte yürüdük, birkaç dakika sonra eve ulaştık.
Ev çok sakindi. Sonradan öğrendik ki ağabey yalnız yaşıyormuş.
(Bendeniz Mehmed Zahid Efendi’ye yetişemedim. O vefat ettiğinde Çorum İmam Hatip’te öğrenciydim. Sonra onun öğrencisi ve damadı merhum M. Es’ad Coşan Hocamızın fakülteden talebesi, sohbetlerinin müdavimi, 15 yıla yakın bir dönem de kurduğu müesseselerin çalışanı olmuştum.)
Ağabeyimizin yaşı 70’in üstünde görünüyordu. Ak sakallı, nur yüzlü bir mübarek zat. Ona Mehmed Zahid Hocaefendi ile ilk karşılaşmalarını sordum. Anlattı. Genç yaşta İstanbul’a gitmiş. Üniversiteyi orada okumuş. Hocaefendi’nin çok yakınında toplam 12 yıl bulunmuş. 1987’de İstanbul’dan ayrılmış.
Bendeniz 1990’da Ankara’dan İstanbul’a intikal ettim. O sebepten kıymetli ağabeyimizle ilk defa karşılaşıyordum.
Ağabeyimize peş peşe o kadar çok soru yönelttim ki, bize bir şeyler ikram etmek için fırsat bulamadı. Biz ayrılırken acve hurma ikram etti. “Merhum Necati Amcamız hurmanın çekirdeğini yutmamızı isterdi” dedim. “Evet, Necati Ağabey hurma çekirdeğini yuttururdu. Ayrıca her gün maden suyu içmeyi severdi” dedi.
“Merhum Mehmed Zahid Koku Hocaefendi’yi rüyanızda görüyor musunuz?” diye sordum. “Evet. En son 15 Temmuz gecesi gördüm” dedi. “Hayrolsun. Nasıl bir rüya idi?” dedim.
Şöyle anlattı;
“Benim evde televizyon yok. Yatsıdan sonra erkenden yattım. Rüyamda Hocaefendi’yi kollarını sıvamış, abdest hazırlığı yaparken gördüm. Bana doğru geliyor, bir yandan da Arapça bir şeyler söylüyordu. Ben söylenenlerin çoğunu anlamıyordum. Anladığım kısmında ‘Çok dua edin’ diyordu. Biraz sonra Hocaefendi bir arabaya bindi ve uzaklaştı. Arabayı Hocaefendi kullanıyordu. Ben arkadan bakarken içimden, ‘Türkiye’nin direksiyonu Hocaefendi’nin elinde’ diye geçirdim.”
Sala sesiyle uyandım. Saatler 02.30 civarıydı. O saatte sala sesine bir anlam veremedim. Sonra sabah namazına camiye gidince darbe girişiminden haberdar oldum.”
Ağabeyimize “Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi’nin sohbetlerine katılır mıydı?” diye sordum. “Zaman zaman katıldığını hatırlıyorum” dedi.
“Türkiye’nin durumunu nasıl görüyorsunuz?” dedim.
“Geleceği Allah bilir” dedi ve bu cümleyi birkaç defa tekrarladı. Sonra da, “Sünnetlere bağlılık zayıfladığında Allah dış düşmanları musallat edermiş. Ahlaksızlık yaygınlaştığında ise ölümler artarmış. Çok dua edelim” dedi.
Ağabeyimiz büyüklerinden dinlediği bir hatırayı da anlattı:
Mehmed Zahid Efendi gençlik yıllarında bir arkadaşıyla birlikte Cuma namazını kılmak için gidip üç selatin camiyi kontrol edermiş. Kapıdan başlarını uzatarak gül kokusu var mı yok mu diye kokladıktan sonra gül kokusu olan cami için, ‘Hocamız burada’ deyip namazı orada kılarlarmış. Bu hikâyeyi Hasip Efendi anlatırmış. İki arkadaştan birisi Aziz Efendi, diğeri ise Mehmed Zahid Efendi imiş. Aziz efendiyi Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi Ömer Ziyaeddin Efendiyle tanıştırmış.
Yıllar sonra Osman Çataklı Ağabey İskenderpaşa Camii’nde benzer bir durum yaşamış.
Mehmed Zahid Efendi bir hadisi şerif okumuş. O hadisi şerifte Peygamber s.a.s Efendimizin gül gibi koktuğu haber veriliyormuş.
Hocaefendi, bu hadisi okuduktan sonra gözlüklerini çıkarmış, dirseklerini rahleye koymuş, ellerinin parmaklarını birleştirerek, "Efendimizin sünnetine böyle ittiba ederse o gül kokusu ittiba eden kişide de duyulur" demiş.
Çataklı gönlünden geçirmiş. Siz bizim gözümüzde efendimizin yolundan gidiyorsunuz. O kokuyu neden alamadık.
Bir sabah namazına Hocaefendi geç gelmiş. Normalde güneşin doğuşundan 35 dakika önce gelirmiş. O gün 26. dakikada girmiş camiye. O kokuyu herkes hissetmiş. Bir ara Çataklı çıkıp gitmiş, abdest alıp dönmüş. Evradı şerif devam ediyormuş. Gül kokusu da.
Prof. Dr. Osman Çataklı, Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi’nin yakınlarında 28 yıl bulunmuş.
Ağabeyimize, “Sizden dinlediklerimi yazmama izin verir misiniz?” diye sorduğumda, “İsim vermeden olabilir” dedi.