Çad’dan iki hafta önce döndüm. Çad’a dair yazacaklarım bitmemişken bir önceki Çad büyükelçimiz Prof. Dr. Ahmet Kavas’ı TVNet’te yayınlanan Uzun Hikâye programında bir süre izledim. Onun Afrika’ya dair tespitleri çok mühim, dikkatle takip edilmeli.
Kavas’ın Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği’nin web sitesinde yer alan “Türkiye Çad İlişkilerinde Yeni Dönem” başlıklı yazısını kısaltarak istifadenize sunuyorum:
Osmanlı Devleti 20. yüzyıla güçlü rakipleri ile kıyasıya bir mücadele içinde girmişti. 1914 yılında tüm dünya Müslümanlarına yaptığı Cihad-ı Ekber çağrısı bile yeni asırda ne kadar iddialı olduğunun işareti idi. Sömürgeci devletler bu çağrıyı, halifeye bağlılıkta ısrar eden işgalleri altındaki tüm bölgelerde etkisiz kılmak, hatta tersine çevirmek için açık-gizli her türlü siyasi manevrayı kullandılar. Ne var ki dünya Müslümanlarının son birkaç asır içinde kendilerini yenileme konusunda yeterli hamle yapamamaları Osmanlı Devleti’nin son hamlelerini boşa çıkarmakla kalmadı, bir daha aralarında irtibat kurabilme ihtimallerini de sona erdirdi. 1885 yılında imzalanan Berlin Kongresi ile sömürgeci devletler Afrika’yı paramparça etmişti. Çad Gölü havzasının kuzey, doğu ve güneydoğusu Fransız Çad Askeri Bölgesi ilan edildiğinde imkânı olanlar Trablusgarp’a, Mısır’a, Sudan’a ulaştılar. Gidemeyen bir avuç Türk bugünkü Çad’ın Barday, Ennedi, Borku, Ayn Galaka ve Abeşe gibi kasaba ve şehirlerinde hayatta kalmaya çalıştılar. Bunlar birkaç nesil içinde toplum içerisinde erimiş olsalar da Türk kökenli oldukları dilden dile aktarılarak unutulmadı.
Türkiye Cumhuriyeti 1960 yılında Fransa’nın Çad Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığını verdiği yeni ülkeye 1969 yılında Nijerya’daki büyükelçisini akredite edip resmen bağlantı kurdu. Bu bağlantı bazen Sudan büyükelçiliğimiz, bazen de Trablusgarp Büyükelçiliğimiz üzerinden devam ettirildi. Ancak Çad’ın bağımsızlıkla birlikte içine girdiği iç savaş tam 48 yıl sürmüş ve ne Türkiye’nin Çad’a, ne de Çad’ın Türkiye’ye yönelimi olmamıştı. Bağımsızlığının üzerinden 40 yıl geçtikten sonra ilk defa 1999 yılında Türkiye Cumhuriyeti devlet bakanı Ramazan Mirzaoğlu Çad’a resmi bir ziyaret yapmış, 2000 yılında da Çad devlet başkanı Türkiye’yi ziyaret etmişti. Gerek 1989 yılında bugün TİKA’nın çekirdeğini oluşturan kurum adına, gerekse 1999 ve 2000 yılındaki ziyaretlerde bazı anlaşmalar için ilk adımlar atılmışsa da o dönemde yeni yeni konuşulan Türkiye’nin Afrika’ya açılma politikası maalesef kendine gereken zemini oluşturamamış; kıtaya ve hassaten Çad gibi ülkelere gereken özen gösterilememişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin 2005 yılını Afrika yılı ilan etmesiyle birlikte Türk diplomasisinin bu kıtadaki yetersizliğini telafi etmek ihtiyacı ortaya çıkmıştı. Kıtada ilk planda on kadar büyükelçilik açılması ve bu elçiliklerin tarihte Osmanlı Devleti ile idari, askeri, ticari ve kültürel bağları olan Çad, Nijer, Mali, Somali, Tanzanya gibi ülkeler olması gündeme gelmişti. O dönemde Çad’da iç savaşın en karmaşık hale girmesi ve özellikle 2008 yılında devlet başkanlığı sarayının dahi muhaliflerce kuşatılması yüzünden Türkiye Cumhuriyeti Çad Büyükelçiliğinin açılması ileri bir tarihte değerlendirilmek üzere ertelenmişti.
Nihayet konumu itibarıyla son derece stratejik bir değer ifade eden Çad’da büyükelçilik açılmasına 2012 yılı Ağustos ayında karar verildi ve 2013 yılı Mart ayında da resmen açılış yapılarak kökü asırlara dayansa da 100 yıl önce kopmuş olan bağlar yeniden tesis edildi. Çad devlet başkanı ve hükümeti de Ankara’da bir büyükelçilik açmaya aynı yıl içinde karar verdi. Türkiye’nin Çad’da Büyükelçilik açması üzerine Katar da derhal büyükelçiliğini açtı. Böylece diplomatik hamlemiz diğer ülkelere de örnek olmakta gecikmedi.
Çad-Türkiye ilişkileri için 2013 yılı 1913 yılının rövanşı gibi oldu ve bir anda iki ülke ilişkileri dondurulduğu yerden alınarak yeniden canlandırıldı. THY derhal Çad’a seferler başlatmak için gerekli çalışmalara başladı ve 12 Aralık 2013’te ilk sefer yapıldı..
Sivil Toplum Kuruluşlarımızın sınırlı da olsa insani yardım faaliyetlerinin geçmişi Çad’da 10 yıl öncesine kadar gitmekteydi. İHH, Gönüllüler Platformu şemsiyesi altında BİSEGDER, Kutupyıldızı, Konya Dosteli, Adana Dosteller, İhyader gibi çok sayıda kuruluş, İDSB ve AFAD ortak faaliyeti ile 30 kadar STK, Yeryüzü Doktorları, Cansuyu, Hasene, Sadakataşı, Beşir Derneği, İyilikder, Deniz Feneri zor durumdaki Çadlılara ulaştılar. Ancak 2013 yılında özellikle Darfur’dan ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nden, hatta Nijerya’dan Çad’a gelen mültecilere yapılan yardımlar sadece bu ülkede değil uluslararası alanda ses getirmiş ve takdirle karşılanmıştı. Özellikle de TİKA, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kızılay da Çad için çok yönlü faaliyetlerini hayatiyete geçirdiler. Diyanet İşleri Başkanlığı Karabük Müftülüğü, Çad Yüksek İslam Konseyi merkezinin bulunduğu Encemine’yi kardeş ilan ederek burada Kur’an eğitimi verilmesi, Osmanlı mimarisinde bir cami inşa edilmesi, karşılıklı ziyaretlerin yapılması, Karabük Üniversitesi’nde burslu öğrenci okutulması gibi pek çok işbirliği imkanını içeren geniş bir faaliyet alanı açtı. TİKA başkentteki tüm sosyal faaliyet merkezlerine dikiş makineleri, köy kooperatiflerine traktörler, Sağlık Lisesi’ne bilgisayarlar aldı ve sınıfını inşa etti..
29 Ekim 2014 Cumhuriyet Bayramı için Encemine’de adeta bir Türk haftası yaşanmıştır. TİKA’nın ve THY’nın sponsorluğunda ORDAF’ın organizasyonu ile Çad Milli Arşivi’nde Osmanlı Arşivlerindeki Çad ile ilgili belgeler sergilenmiş, Melik Faysal Üniversitesi’nde “Türkiye-Çad İlişkileri” konulu bir konferans yapılmış ve ORDAF’ın hazırladığı “Çad-Türkiye İlişkileri” isimli kitap davetlilere hediye olarak takdim edilmiştir.
recep.kocakk@gmail.com
Not: Yazının tamamını http://www.ordaf.org/turkiye-cad-iliskilerinde-yeni-donem adresinden okuyabilirsiniz.