Türkiye Balkanlarda ne planlar yapıyor?

xxx65566

Dikkatlerimiz Güney'e; Türkiye'nin öncülük ettiği ortak gelecek inşasına, ekonomik ortak pazara, İsrail'i ve bazı merkez ülkeleri hırçınlaştıran bölgesel entegrasyon projesine odaklandığı için, Türkiye'nin benzer girişimlerinin ses getirdiği başka bölgelerle yeterince ilgilenemiyoruz. Bunlardan biri; Rusya, Kafkaslar ve Orta Asya'ya yönelik olan, Doğu Karadeniz'i müthiş bir cazibe merkezine dönüştürecek girişimler. Diğeri ise, sessiz sedasız Balkanlar'da gelişen, ilk bakışta şaşırtıcı gelen bazı girişimler.

Rusya'dan kalkan bir kişi, ya da bir aracın, Ermenistan'dan Azerbaycan'a, oradan Ürdün'e, Lübnan'a kadar vizesiz, hiçbir engelle karşılaşmadan gidebileceği, Moskova'dan Beyrut'a hatta Belgrad'a kadar, Türkiye'nin tam merkezinde yer alacağı bir çekim merkezi oluşturma yönünde köklü adımlar atılıyor. Güney'e doğru giden bütün trafiğin Mersin'de birleşeceği, Kuzey'e ve Doğu'ya giden trafiğin Trabzon'da birleşeceği, ABD ve AB'ye endeksli olmayan bir bölgesel yakınlaşma gerçekleşebilir mi?

Bugüne kadar atılan adımlara bakılırsa gerçekleşebilir. Bunun Ortadoğu ayağını aylardır bütün detaylarıyla yazıyoruz. Bu hafta, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile üç günde üç ülkede yürütülen girişimlere tanık olunca, Türkiye'nin Balkanlar'da başlattığı başdöndürücü trafiğin, etnik çatışma, soykırımlar ve kanlı savaşların taraflarını nasıl da aynı masanın etrafında toplayabildiğini gösterdi bize. Balkanlarla ilgili her girişim ayrışma üzerine belirlenmiş. Şimdi ise; ABD ve Almanya'nın belirleyici olduğu Balkan politikalarına hiç hesapta olmayan bir ülke katıldı, Türkiye. Üstelik, bölgenin alışık olmadığı biçimde, çatışma yerine bölgesel ortaklıkları öne çıkaran bir güç olarak.

Zagrep'te; Türkiye, Bosna Hersek, Hırvatistan arasında yapılan ilk üçlü toplantı, ayda bir tekrarlanacak. Belgrad'da dördüncüsü yapılan Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan üçlü toplantısının beşincisi bir ay sonra İstanbul'da yapılacak. Sırplarla Boşnaklar, Hırvatlarla Boşnaklar artık aynı masada oturabiliyor, bölgesel işbirliği alanlarını konuşabiliyor. Türkiye, aynı zamanda bir Balkan devleti olarak, bölge ile ilgili her projede yerini alıyor. Bosna Hersek'in geleceğini merkeze alarak, güvence altına alarak geliştirilen inisiyatif, sadece çatışma alanlarını daraltmakla kalmıyor, çatışan tarafların enerjilerini ortaklığa dönüştürmeyi amaçlıyor. Sırbistan'la stratejik işbirliği dahil, serbest ticaret bölgesi dahil, önümüzdeki aylarda somut örneklerle karşılaşacağız.

Belgrad'daki toplantıdan müzakere edilen bazı maddeleri, hiç vakit geçirmeden, Bosna Dışişleri Bakanı'nı da yanına alarak Saraybosna'da Haris Sladziç'le görüşmeye giden Davutoğlu, İstanbul toplantısında önemli açıklamaların yapılacağını söyledi.

Türkiye, Karlofça Anlaşması'ndan sonra kapatılan, 310 yıl sonra geçtiğimiz yıl tekrar açılan Doğu Kapısı'nı gerçekten açtı. Bu sefer savaşla değil, barış ve ortaklık öncüsü olarak Balkanlar'da yerini alıyor.

 

Peşmerge Yemen'de iddiası

 

Günlük milyonlarca varil petrolün geçtiği, Suveyş Kanalı'nın ve korsanların cirit attığı Aden Körfezi'nin kontrol edildiği, Batı ekonomileri için can damarı olan ve büyük bir iç kargaşay sürüklenen Yemen'de inanılmaz şeyler oluyor. El Kaide, Zeydiler, Yemen hükümeti arasındaki iç savaş bir anda ABD-Suudi Arabistan savaşına dönüştü. Ardından Fas, Ürdün güçleri bölgeye gönderildi. Daha sonra Mısır ve Körfez ülkeleri S. Arabistan'ın yanında yerini aldı. Bölgede herkes kendi savaşını veriyor. Ancak hepsinin üstünde bir başka hesap var ve bunu artık bütün dünya biliyor.

Ağır silahların, Cruise füzelerinin, insansın hava araçlarının kullanıldığı savaşla ilgili yeni bir gelişme yaşandı. Zeydi Husi kaynakları, Peşmergeler'in de savaşa katıldığını öne sürüyor. Yemen birliklerinin başarısız kaldığı cephelere gönderilen Peşmergeler ile Husi savaşçıları arasında yoğun çatışmalar yaşandı. 17 Ocak tarihli açıklamadaki ifadeler şöyle:

“Yemen yönetimi Peşmergelerle on milyon Riyal'lik bir anlaşma yaptı. Yemen askerlerinin bir hafta süren çatışmalarda başarısız olması üzerine, bir askeri üssün koruması bu güçlere devredildi. Önceki gün sabah erken saatlerde bu güçler ile Husi savaşçıları arasında başlayan çatışmalar öğleye kadar sürdü.” Bildiride, başarısız olan Peşmerge birliklerinin çok sayıda kayıp verdiği söyleniyor.

Bu savaş gerçekten şaşırtıcı bir hal alıyor!

 

Dün Kabil'de aslında ne oldu?

 

Amerika'nın 2003'ten bu yana en büyük işgal projesi, NATO'nun en büyük operasyonu, Kabil'de kurulan yönetim modeli, bir başka değişle Karzai modeli, Barack Obama'nın bütün enerjisini yoğunlaştırdığı ve Amerikan gücünü kanıtlamaya çalıştığı Afganistan'da yirmi kişi bütün bu projelerin hepsinin sonunu getirdi.

Dün Kabil'de, Devlet Başkanlığı, Merkez Bankası Binası, Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Maden Bakanlığı ile batılıların tercih ettiği bir otel, sinema salonu, bankalar ve 5 katlı bir alışveriş merkezine saldıran Taliban militanları neyi ispatladı?

Terör saldırısı, intihar saldırısı, Taliban saldırısı vs… Buların hepsi doğru. Ama çok daha önemli bir şey var: Binlerce askerin koruduğu Kabil rejimi, bir karton yönetim, on binlerce ek askerle güçlendirilen edilen işgal, milyonlarca dolar harcanarak kurulan bir ordu, yirmi kişi tarafından çaresiz bırakıldı. Terör diyerek durumu anlatmak yeterli olmaz. Dün Kabil'de ABD vuruldu, NATO vuruldu, uluslararası gücün inşa etmeye çalıştığı her şey vuruldu. Dün Kabil, Taliban tarafından ele geçirildi, hem de yirmi kişilik bir güçle. Yedi yıldır güçlendirilen işgalin merkezi vuruldu. ABD'nin kalbi bir kez daha vuruldu. Obama'nın Afganistan projesi bu kadar!