Türken Raus / Arap defol

Ünal SADE

Dışişleri Bakanlığı verilerine göre Yurtdışında yaşayan 6,5 milyonu aşkın vatandaşımızın yaklaşık 5,5 milyonu Batı Avrupa ülkelerine yerleşmiş bulunmaktadır. Türkiye’ye kesin dönüş yapmış olan 3 milyon kadar insanımızla birlikte düşünüldüğünde yaklaşık 9,5 milyonluk bir kitleyi ilgilendiren, geniş kapsamlı bir göç olgusunun varlığı ortaya çıkmaktadır.

İşin bir boyutu da Türkiyedeki mülteciler konusudur. BM Mülteci Örgütü (UNHCR) verilerine göre “Çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı küresel çapta rekor düzeylere ulaşırken; Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapmakta olan ülkedir. Türkiye, yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriye mültecinin yanı sıra 320.000 kadar diğer uyruklardan mülteciye ev sahipliği yapmaktadır.

Bir Yanı Memleket Bir Yanı Gurbet

DiasporaTürk hesabıyla sosyal medyada “Göç ve göçmenlik deneyimleri” üzerinde paylaşımlarda bulunan, Almanya başta olmak üzere gurbette yaşayan Türklerin hayat hikâyelerine” ustaca değinen Gökhan Duman 11. PERON Bir Yanı Memleket Bir Yanı Gurbet isimli kitabıyla en başından başlayarak Türklerin Almanya’dan başlayan gurbet maceralarını insan öyküleri eşliğinde anlatır. 30 Ekim 1961de başlar hikâye…

Federal Almanya’nın başkenti Bonnun hemen kıyısında küçük bir şehir olan Bad Godesberg o gün Ankara’dan gelen önemli bir heyeti misafir eder. Almanya’nın iş gücüne ihtiyacı vardır. Ama sadece geçici bir iş gücü ihtiyacıdır beklentisi. Ülkesine yerleşip kalacak yabancılar değil… Kısa süreli ekonomilerinin yükselişine destek verip ülkesine geri dönecek işgücüne

Alman ve Türk heyetler orada buluşmadan her şey konuşulmuş ve kararlaştırılmıştı. Türkler konuk işçi olarak gelecek, gelenler iki yıl çalışacak, ailelerini yanlarına alamayacak ve iki yıl sonra da misafirlik bitecek ve konuklar ülkelerinde geri dönecekti…

Çok geçmeden İstanbul Tophanede İsçi ve İşçi Bulma Kurumu binası Almanyaya büro olarak tahsis edilecek, başlarında Hans Meier isimli müdür elemanlar ve doktorları (Schenkel) buraya yerleşecek ve başvuru kuyrukları uzayıp gidecekti. Büro açık kaldığı sürede 2 milyon 300 bin insanın başvurusu alınacak ve 605 bin dosyaya uygun mührü vurulacaktı…

Sirkeci Tren istasyonunda haftada iki gün “işçi sevkiyatı” başlayacak ve her Salı ve cumartesi günü saat 14.30da Almanya Münih treninin kalkış düdüğü çalınacaktı.

Yolculuğa çıkanları Türk görevliler öğütlerle uğurlayacaklardı…

Yalan söyleme. Harama el uzatma. Verdiğin sözü tut…

Tüm Almanya yolcusu işçiler şu sözlerle uğurlandılar:

İşçi kardeşim, yabancı ilde yapacağın iyi iş de, kötü iş de şahsına yüklenmez, memleketimize ait olur. Attığın her adımı ülkeni, bayrağını, şeref ve namusunu düşünerek at. İşini çabuk öğren. Vaktinde git. Bilmediğini sormaktan çekinme. Tembellik etme. Verilen işi zamanında ve muntazam bitir. Aileni, evini unutma. Sürekli mektup yaz, kendini merak ettirme. Tutumlu ol, paranı sokağa atma. Artırabildiğini eve gönder. Ama para biriktireceğim diye de gereğinden aşağı bir şekilde yaşama. Kimseden öteberi isteme, muhtaç olsan da belli etme. Parayla olacak işleri parasız yapmaya kalkma. Cimrilik bize yakışmaz, cömert ol. Sağlığını koru. Sarhoş olma. Uçkuruna sahip çık. Sık sık yıkan. Temiz giyin. Ayakkabılarını boyat. Elbisende yırtık, sökük olmasın. Yemeğini yerine göre çatal, bıçak, kaşık kullanarak ye. Yemeğin suyuna ekmeğini banma. Bağırarak konuşma, Türke yakışan, güler yüz ve tatlı dildir. Haksızlık karşısında hakkını ara ama kavga etme. Yalan söyleme. Harama el uzatma. Verdiğin sözü tut. Uyku saatinde uyu. Yolun bahtın açık olsun (Öğütler, İş ve İşçi Bulma Kurumu, 1963)

Yolculuk böyle başladı…

Sirkeci’de başlayan yolculuk Münih tren istasyonunda son buluyordu. Her işçinin hafızasında kalan ilk Almanca yazı München Hauptbahnhof oldu. Münih Merkez Tren İstasyonu Tren Alman disipliniyle tam saat 09.12de istasyonun 11 numaralı peronunda olurdu İşçileri bekleyen sevkiyat görevlileri dışında bir doktor ve hemşire, bir de kiliseden gelen rahibeler olurdu. Rahibelerin görevi işçilere istasyonda mütevazı bir kahvaltı sunmaktı. İşçi başına bir Alman çöreği ve koyu bir kahve

Zaman hızla akacak önce fabrikaların “heim” lerinde kalan Türk işçilerden duyulan memnuniyet kadın işçilere da kapı aralayacak ve trenler bu defa Almanya’ya Anadolu’nun her yerinden kadın işçi taşımaya başlayacaktı… Erkek işçi yurtlarının karşısına kadın yurtları açılacak ve demir ranzaların üzerinde kenarı işlemeli yatak örtüleri sarkacaktı…

Türklerden birkaçı işini bırakacak bir yerlerde camekânına “Türk Bakkal/Türkische Lebensmittel” yazılan dükkânlar ortaya çıkacaktı. Bakkallar işçilerin beğenisine uygun peynir, sucuk, bulgur… vs’nin yanında kasetler, plaklar… Kısaca Türk işçilerin her ihtiyacını karşılayacak şeyler de bulunacaktı. Bakkalları lokantalar takip edecekti…

Haçlı Seferi’ne gidenlerin uğurlandığı katedralde ezan sesi

Almanca kursları, yurtlarda açılan mescitler… Ve nihayet 1965 yılı Ramazanında unutulmayacak Bayram Namazı… Uzun uğraşlarla Kardinal Frings Denkmal’den alınan izinle Dom Katedralinde Bayram Namazı…Kölnische Rundschau’nun “Tarihi Bir Gündü” diye verdiği haberi, Die Zeit “Haçlı Seferi’ne gidenlerin uğurlandığı katedralde ezan sesi” diye başlayan haberiyle duyuracaktı…

Yıllar yılları kovalamış ve 1969’a ulaşılmıştı. Münih tren istasyonunda kalabalık bir grup Almanya’ya gelecek 1 milyonuncu işçiyi bekliyor… Sirekeciden 800 kişiyle yola çıkan işçi treninden çıkan Konyalı İsmail Bahadır 1 milyonuncu işçi olarak hediye edilen Schaub-Lorenz marka televizyonla basına gülümsüyor…

Sirkeci’den törenle uğurlanan Münih tren istasyonunda yine törenle karşılan işçilerimiz iki yıl sonra dönmediler… Dönemediler... Belki hikâyenin devamı için birkaç yazı daha yazılabilir…

Sağduyu…

Sonuç: Yazının başında da ifade ettim. Milyonlarca Türk, işçi olarak gittiği başta Almanya olmak üzere tüm Batı Avrupa coğrafyasına yerleşmiş durumda… Dile kolay 6,5 milyon insan… Ve yaşadığımız coğrafyada yaşanan elim olaylar ve misafir ettiğimiz 4 milyonu aşkın mülteci…

Dün bizi Münih tren istasyonunda törenle karşılayanlar… Bugün Avrupa’da gittikçe tırmanan yabancı düşmanlığı ve islamafobi… Her gün gazetelerde çıkan üzücü haberler…

Diğer tarafta başta Suriyeli mültecilere olmak üzere bu topraklarda yeşertilmeye çalışılan “yabancı”! düşmanlığı… Avrupa’nın değişik ülkelerinde Müslümanlara karşı yapılan ırkçı-islamafobik eylemler, kundaklamalar, camilere ve derneklere yönelik saldırılar, başörtüsü düşmanlığı, ayrımcılık uygulamaları, polis korumasında yakılan Kur’an-ı Kerimler… Diğer tarafta mültecilere bir yudum suyu çok gören belediye uygulamaları, kundaklama ve darp olayları ile kardeş kavgası çıkarma arayışları…

“Türken Raus” sloganları ve “Arap defol” sloganı…

Sağduyulu olmalı ve yabancı düşmanlığı tuzağına düşmemeliyiz...“Ensar” olma fırsatına yakalamanın tam zamanı…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.