TÜRK RUS SAVAŞI MI, TÜRK RUH SAVAŞI MI?

Tahsin AKPINAR

Ve korkulan başa geldi... Her geçen gün dahada derinleşerek giriftliğini arttıran Suriye iç savaşı aslında sadece bir iç savaş olmadığını aynı zamanda uluslararası güçlerin istihbarat ve sıcak savaş alanı olduğunu da böylece göstermiş oldu. Hayretler içerisinde gözleri korkudan fırlarcasına gerilmiş olanlara da, Suriye’de “bataklık edebiyatı” yapanlarada ve tabi kulaklara mehteran coşkusu basanlarada günaydın!

24 Kasım 2015 tarihini bir yere silinmez bir kalemle not edin. Çünkü bu tarih epeydir uluslararası ilişkilerini 32 dişini birden sıkarak sürdüren Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “hop” dediği yerdir. Türkiye, resmi TC tarihi sürecindeki en büyük çıkışını, Kıbrıs savaşından bile büyük çıkışını, Rusya’nın savaş uçağını bile-isteye vurup düşürerek yapmıştır. Kukla yerine kuklacının kendisine sağlam bir çizik atılmıştır. Ama iyi mi omuştur kötü mü olmuştur bunu zaman gösterecek.

Bu öyle marş söylenip türkü çağırılacak bir durum değildir; şimdilik. Ama Rus Potin’ine, “Türkiye’yi değil AKP’lileri cezalandır” diyen budalaların sandığı kadar Türkiye’nin karalar bağlayıp yas tutmasını gerektirecek bir durumda değildir.

Epeydir, Türkiye’yi arkadan kuşatmaya çalışan Putin Rusyası’nın, alemi aptal yerine korcasına “sırtımızdan vurulduk” diye gürlemesinin her hangi bir mantıklı karşılığı yoktur. Acısı, feryadı şu ki, nasıl olurda ABD ve Avrupanın yan bakmaktan korktuğu çizilmez karizmasına, başbakanlık koltuğunda “Uluslararsı İlişkiler ve Siyaset Bilimci” bir Başbakan olan Türkiye “stratejik derinlikli” bir çizik atarak façasını bozmuştur. Buna nasıl ve hangi argümanlara yaslanrak cesaret edebilmiştir Türkiye? Çünkü, Türkiye’nin bu tercihini yaparken, belini batıya bağlamayacak kadar derin bir stratejik devlet aklı geleneğine sahip olduğunu Putin’de biliyor, NATO’da!

Normalde, hemen, neredeyse eşsiz donanma ve hava gücüyle harekete geçip Türkiye’nin önüne ağır bir “kırmızı fatura” koyması beklenen Rus İmparatorluğu, son derece normal olan efelenmeleri haricinde soğuk kanlı sayılabilecek bir tutum izlemek zorunda kalmıştır. Elinin boş olduğunu düşünerek sınırında her türlü şımarıklığı yaptığı Türkiye’nin bu cüreti ya reel dayanaklara sahipse?

Şuna emin olun, Türkiye eğer bu uçağı vurdu, vurabildi ise bunun tüm sonuçları ayrıntısı ile hesaplanmıştır. Yani bütün dünyanın tırstığı Rusya’ya bu çiziği verenler özür bekleyen şişik grurlara “Gerekirse tekrar vururuz” diyebiliyorsa gözünüz aydın. Uluslararası satranç tahtasına hiç kimsenin piyonluğunu üstlenmeden dönmüş bulunuyoruz.

Mavi Marmara baskınını gerçekleştiren “İtrail” terör yerleşkesinin(!) şımarıklığına sabredip, ona, diplomatik olarak adeta toprağı yalatan Türkiye, bu olayla bu özrün raslantısal bir olay olmadığını da göstermiştir. Bu çıkış dünyanın en ücra köşelerinde umut ve gözyaşı olarak çoktan yerini alarak dua dua arşa yükselmiştir. Ama bu yazıdaki zeminimiz daha ziyade reel politiktik düzlemdir.

Reel politik düzlemde ise korkuların kaynağı en kötü senaryonun gerçekleşebilme ihtimalinden beslenmektedir. Yani krizin sıcak bir Türk-Rus savaşına evrilmesi. Bu imkansız değildir ancak sanıldığı kadar Rusya’nın lehine de değildir. Türkiye’nin NATO zamazingosunu hiç katmadan teraziyi çalıştırsak bile bu böyle değildir.

Şöyleki, epeydir vicdanlarda legalliğini kaybetmiş bir küresel cihat cephesi var yer yüzünde. Afganistan, Bosna ve Çeçenya savaşlarından sonra, kendisine legal bir oyun sahası bulamayan ve bu yüzden malesef IŞİD gibi asla tasvip edilemeyecek, en hafif deyimiyle ofsayta düşmüş olan “küresel cihat atar damarı” muhtemel bir Türk-Rus savaşında yüz yıldır arayıpta bulamadığı diriliş sahasına kavuşacaktır.

Topraklarının çok ciddi bir kısmı Türk-İslam coğrafyası olan ve tarihsel olarak Türkistan olarak adlandırılan geniş bir bölge üzerinde hüküm süren ve de demografik yapısında çok ciddi bir Müslüman nüfus barındıran Rusya, hiç hesap etmediği sorunlarla karşılaşmak zorunda kalacaktır. Afganistan faturasını ödemiş bir devletin bunları iyi hesap edebilmesi umulur ama bir de başa bela büyük devlet gruru olmasa!

  1. YY’ın en büyük legal cihat cephesi açılacaktır böyle bir savaşta. Sadece Türk milli futbol takımının galibiyetlerinin bile en ücra Afrika ülkelerinde makes bulduğunu bilenler Türkiye’nin elinin ne kadar güçlü olduğunu tahmin edebilirler. Bu değil sadece Türkler’in, bütün İslam dünyasının tıkaçlandığı şişeden, Ergenekon’dan çıkmasının kapılarını ardına kadar açacaktır. Ama bunun sonuçlarını hemen bugün görmek isteyenler lütfen hemen bir bilgisayarın başına oturarak savaş oyunu oynasınlar! Zira fast-food kültürüne alışmış bir topluma fast-food bir toplumsal dönüşüm hediye etme imkanımız henüz yok!

    En kötü senaryonun elbette ülkemiz için çok ciddi sonuçları olacaktır ama bu “içimizdeki İrlandalılar”ın beklediği gibi mutlak bir Ak Parti Türkiyesi mağlubiyeti olmayacaktır. Her türlü, içerisinde çok ciddi bir maliyet barındıran bu sirkülasyon durumu, zihinlerdeki mankırt maskesinin yırtılıp atılması ve 100 yıldır uyutulan bir milletin uyanması manasına gelebilir. Hem unutmayın ki bütün uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter. Ya bütün ümmet uyanırsa...

    Ha, bana kalsa Rusya’nın uçağını vurmak gibi derin bir riski almazdım ama mutlaka ki bu riski alanların elimizin doluluğu noktasında bildikleri ciddi şeyler var. Ama ben stili farklı bir yazar olarak en başından beri haykırıyorum.

    Türkiye’nin bu keşmekeşe “bize ne canım” deme lüksü yoktu, ama Suriye krizine biraz daha ayak sürüyerek geç girmeli idik. Bu vicdani görünmeyebilir belki... Ama madem girdik, daha sert bir giriş yapıp, Esed rejiminin hava ve zırhlı gücünü topyekün vurarak yok edip, düştü düşecek pozisyonunda day dayla direnen rejimin devrilmesini sağlamalıydık. Ama malesef “Ortadoğu bataklığı” masalına kendimizi fazla kaptırdık.

    O gün, Esed’i vurmamanın hatasını bugün Rusya’yı vurarak düzeltmeye çalışıyoruz. Halbu ki o gün Esed’i vursak bu savaş çoktan bitmişti bile. Ve tabi, IŞİD belası ve de facto kantonlar bize pantolon olarak giydirilmeye çalışılmayacaktı. Geç kaldık...

    Put’izme dönüşen Putunizm’in burnu Ortadoğu batağına saplanırken geri vites kolu elinde kalmış Türk dış politikasının arkasını dolduran, daha doğrusu doldurmuş olduğunu umut ettiğim askeri gücün ne kadar sağlam olduğunu hep beraber yaşayarak göreceğiz.

    Kesin olan bir şey varsa o da zor günlerin bizi beklediğidir. Ama demiri ateşe vermeden çeliğe dönüştüremezsiniz. Ateş ne kadar güçlü olursa çelikte okadar sert olur. Tabi Usta’nın mahareti de en az o kadar önemli. Şimdi, tarih sahnesine geri dönerken, Usta’nın yapacağı hamleleri çözümlemeye çalışıyoruz.

    Ve uyutulmuş ruhlarımız yavaş yavaş yeni konjekteröl havayı soluyarak tarihsel pozisyonunu konumlanıyor. Bu büyük gürültü uyutulmuş bir milletin uyandırılması için Sur’a üflenen bir nefes, bir sayha...

    E Mail : akpinartahsin@hotmail.com

    Twitter: @akpinartahsin

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.