Bu kez köşemde bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Nazım türünden mi, yoksa nesir türünden mi bir yazı olduğuna ben karar veremedim.
Aslında yazının nazım mı, nesir mi olduğu hiç önemli değil. Hatta yazının kimden, nasıl ve niçin geldiği de pek önemli değil. Önemli olan yazının içeriğindeki ayrılma acısının hissedilebilmesi. Bir sevginin yok olmadan ayrılmanın ve bu ayrılıktan doğan ulvi bir acı var sanki. Sendeki benin ve bendeki senin unutulması veya unutulmaması, acının insanı olgunlaştırılması konu edinilmiş bu yazıda.
Bakalım siz de benimle hemfikir misiniz?
- birisinden...-
Acıyor gönlüm benim.
Hem de çok.
Söküldü sanki yerinden.
Gözümden yaşlar akmadan, sessizce acıyor.
Varlığımı sende hissetmiştim.
Sevginin en güzelini de, en masumunu da, en şerlisini de.
Akıp gitmiştim bir su gibi kıvrım kıvrım gönlünde.
Yer edinmek için.
Bilmem ne kadar başarılı oldum?
Sen benim çayımda demken, ben senin çayında limon olmak istedim.
Tüm çilelerine göğüs gerdim.
Tüm bağırışlarına kulak tıkadım.
Tüm kem sözlerine göz yumdum.
Bunlara rağmen merhametimin olgunluğu sende toplanmıştı.
Acaba ben bunları hak ettim mi?
Sevgimin bedeli bu muydu?
Belki körü körüne sevdim seni.
Fethedemedim gönlünü, tüm çabalarıma rağmen.
Mağlup bir asker gibiydi gönlüm.
…
Han i hatırlar mısın Molla Aşk’tan İstanbul’un sessizliğini dinleyişimizi?
Ya kahvenin yanındaki lokumun tadını da hatırlıyor musun?
Bir de neyden üflenen o ilahi aşkın doyumsuzluğunu hâlâ yüreğinde hissediyor musun?
Peki, yüce insan Aziz Mahmud Hüdai’deki dualarımız duruyor mu dudaklarında?
Veyahut da aşkların tazelendiği Kız Kulesi’ndeki gizemli anlarımız gözünün önüne geliyor mu hiç?
Ha şunu da hatırlıyor musun tiyatro sahnesindeki Sidikli Kasabası’nı?
Evet, bir film şeridi gibi değil mi her şey?
Belki senin için ufak enstantaneler, ama benim için bir ömürlük belki de bin ömürlük filmdi bunlar.
Büyütmüştüm seni gözümde.
Yeri gelmiştin benim için ay’ın bir parçası olmuştun.
Ama şimdi artık eskisi gibi parlamıyorsun gönlümde.
Yeri gelmiştin Plevne’nin en güzel kadını olmuştun.
Ama şimdi güzelliğin gölgelere büründü.
Yeri gelmiştin bir kraliçe arıdan farkın yoktun.
Ama şimdi zehrini zerkediyorsun ruhuma.
Yeri gelmiştin baharımın aydınlığı olmuştun.
Ama şimdi gönlümü kışa çevirdin.
Usandım, bıktım, çekemez oldum gönlümün acısını.
Hazza bile doymuyor verdiğin acılar.
Sensizlikle, ölümü kokladım.
Hissettim ölümü damarlarımda, sessiz ve derinden.
Ufkum karardı, şavkım vurmaz oldu.
Ağlak bulutlar üzerime çöktü sinsice.
Şah damarımda sanki ölümün sessizliği vardı.
Senin aşkının çürüğü oldum.
Ruhumu aldın götürdün, bedenimi de istiyorsun âdeta.
…
Ey Plevne’nin en güzel kadını,
Ey Ay’ın parçası,
Ey Nadide Sevgili!
Ey Baharımın Aydınlığı!
Ne kadar acı çeksem de, ne kadar çilelere gark olsam da, ne kadar ruhum daralsa da, ne kadar nefes alamasam da sen bende olmayacaksın artık.
Çünkü "tükendim artık!"
Yoksun benim için.
Sen yoksun bende ama ben sende hâlâ duracağım.
İçinde bir sancı gibi kalarak.
Bunu sakın unutma..!
Ama sakın unutma..!
Acıyor gönlüm benim.
Hem de çok.
Söküldü sanki yerinden.
Gözümden yaşlar akmadan, sessizce acıyor.
Varlığımı sende hissetmiştim.
Sevginin en güzelini de, en masumunu da, en şerlisini de.
Akıp gitmiştim bir su gibi kıvrım kıvrım gönlünde.
Yer edinmek için.
Bilmem ne kadar başarılı oldum?
Sen benim çayımda demken, ben senin çayında limon olmak istedim.
Tüm çilelerine göğüs gerdim.
Tüm bağırışlarına kulak tıkadım.
Tüm kem sözlerine göz yumdum.
Bunlara rağmen merhametimin olgunluğu sende toplanmıştı.
Acaba ben bunları hak ettim mi?
Sevgimin bedeli bu muydu?
Belki körü körüne sevdim seni.
Fethedemedim gönlünü, tüm çabalarıma rağmen.
Mağlup bir asker gibiydi gönlüm.
…
Han
Ya kahvenin yanındaki lokumun tadını da hatırlıyor musun?
Bir de neyden üflenen o ilahi aşkın doyumsuzluğunu hâlâ yüreğinde hissediyor musun?
Peki, yüce insan Aziz Mahmud Hüdai’deki dualarımız duruyor mu dudaklarında?
Veyahut da aşkların tazelendiği Kız Kulesi’ndeki gizemli anlarımız gözünün önüne geliyor mu hiç?
Ha şunu da hatırlıyor musun tiyatro sahnesindeki Sidikli Kasabası’nı?
Evet, bir film şeridi gibi değil mi her şey?
Belki senin için ufak enstantaneler, ama benim için bir ömürlük belki de bin ömürlük filmdi bunlar.
Büyütmüştüm seni gözümde.
Yeri gelmiştin benim için ay’ın bir parçası olmuştun.
Ama şimdi artık eskisi gibi parlamıyorsun gönlümde.
Yeri gelmiştin Plevne’nin en güzel kadını olmuştun.
Ama şimdi güzelliğin gölgelere büründü.
Yeri gelmiştin bir kraliçe arıdan farkın yoktun.
Ama şimdi zehrini zerkediyorsun ruhuma.
Yeri gelmiştin baharımın aydınlığı olmuştun.
Ama şimdi gönlümü kışa çevirdin.
Usandım, bıktım, çekemez oldum gönlümün acısını.
Hazza bile doymuyor verdiğin acılar.
Sensizlikle, ölümü kokladım.
Hissettim ölümü damarlarımda, sessiz ve derinden.
Ağlak bulutlar üzerime çöktü sinsice.
Şah damarımda sanki ölümün sessizliği vardı.
Senin aşkının çürüğü oldum.
Ruhumu aldın götürdün, bedenimi de istiyorsun âdeta.
…
Ey Plevne’nin en güzel kadını,
Ey Ay’ın parçası,
Ey Nadide Sevgili!
Ey Baharımın Aydınlığı!
Ne kadar acı çeksem de, ne kadar çilelere gark olsam da, ne kadar ruhum daralsa da, ne kadar nefes alamasam da sen bende olmayacaksın artık.
Çünkü "tükendim artık!"
Yoksun benim için.
Sen yoksun bende ama ben sende hâlâ duracağım.
İçinde bir sancı gibi kalarak.
Bunu sakın unutma..!
Ama sakın unutma..!