Twitter: @aslandegirmenci
Yorulduk artık şifreleri çözmeye çalışmaktan, cevap bekleyen sorularla boğuşmaktan.
Yaşananlar sonrası yetkililerden yeterli açıklamalar yapılmazken, olayların arka planını deşifre etmek yerine dezenformasyonlara cevap vermekten sıkıldık.
Her yanımızdan stratejistler (!) üfledikçe üflüyor.
Sözde stratejistler, kendilerine fırsat veren yetkilileri hedef alırlarken, toplum ile de iyi dalga geçiyorlar. Yaşanan olayları “aydınlatıyoruz” derken, “karartıyorlar.”
Acı olaylar karşısında bile kalem sallarlarken, en temel ilkeleri hiçe sayıyorlar.
Dün Oslo görüşmeleri internete sızdığında, MİT ile Yargı krizi patladığında ve Uludere’de 35 can katledildiğinde bu isimleri, yaptıkları analizler (toplum mühendisliği) ile daha yakından tanıdık.
Köşelerinden yargıladılar, haber siparişleri ile karar verdiler, idam sehpasını kuracaklarken, şifreleri çözen kalemlerin gardıyla çaresiz kaldılar.
Ama durmadılar… Gerilim pompaladıkça pompaladılar.
Uzlaşma ile aşmamız mümkün olan olayları gündeme getirerek, toplumun sinir uçlarına dokunarak işi provokasyona kadar götürdüler. Eş zamanlı olarak marjinal ulusalcıların desteğini aldıklarında ise coştukça coştular.
Sağduyulu kalemlerin “gerilim en fazla derin çetelerin işine yarıyor” şeklinde yaptıkları uyarılarına rağmen, köşelerinden kan davası güttüler. Daha kötüsü zaman zaman kendilerini belli camialardan göstererek, korunma zırhına bürünmek istediler. Ancak birçok masum okuyucularını buna ikna etseler de maskeleri çabuk düştü. Ama kötü olan şu bu maskeleri camialar değil de yine sağduyulu kalemler düşürdü.
Ve bu kalemler 1-2 gündür yine gündemde.
Çünkü yeni iddialar ve açıklamalar ile Uludere yeniden gündeme geldi. Gündeme taşıyan gazetenin ilginç bağlantıları var. Ama en önemlisi Yahudi sermayesinden besleniyor olması.
İddia sonunda ilk manşetler malum medyadan geldin. Hemen ardından malum alışkanlıkları ile devreye muhalefet girdi. Hepsinin hedefine ansızın hükümet oturtulurken, asıl sorumlu makamlardan cevap bekleyen çıkmadı.
Derken olaya söz konusu kalemler ve stratejistler girdi. Gündeme atılan ama henüz patlamayan bombanın pimini çektiler. Ama nedense şok iddialar gündeme getirilirken ‘Milat’ ve birkaç duyarlı gazete dışında kimse “Türkiye semalarının ABD ve İsrail yapımı uçaklara emanet edilmesinin kabul edilemez” olduğunu dile getirmedi. Tam biz yayın kurulunda bu duyarsızlığı konuşurken, TSK’dan açıklama geldi. Wall Street Journal gazetesine dayandırılarak yapılan haberler, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yalanlanırken, olayda grubun ilk görüntü tespitinin Türk Silahlı Kuvvetlerine ait İnsansız Hava Aracı tarafından yapıldığını açıkladılar. Bu açıklama ile ilgili aklıma gelen ilk sorular ise şunlar oldu:
-TSK kendi insansız hava araçlarını kullanıyorsa, semalarımızda ABD ve İsrail yapımı uçakların ne işi var?
-TSK haberleri yalanlarken, ilk istihbaratı kendisinin aldığını itiraf etmiyor mu?
-İlk günden itibaren ‘Hakan Fidan’ı suçlayan kalemler bu açıklama ile ters köşeye yatırılmış olmuyor mu?
-Söz konusu haberi servis eden gazete Yahudi sermayesinin güçlü sesi olduğuna göre, olay derinleşirken, Uludere olayı İsrail tarafından perdelenmek istendiği düşünülemez mi?
Bu soruları artırmak mümkün ama sorgulanmaması, direk olarak belli isimlerin hedef gösterilmesi oldukça manidar…
Analar yine ağladı
Gelelim Hatay’daki pusuya ve kaybettiğimiz 3 cana. Yine bazı kalemlerin yazıları ön plana çıkarılırken asıl konu kaçırıldı. Hatırlarsanız geçen ay Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin lideri Mesud Barzani’nin ziyareti ile yükselen diyalog çağrıları PKK’yı rahatsız etmişti. Barzani’nin ‘silah bırak’ çağrısına PKK’dan silah ile cevap verilmişti. Bingöl’de yapılan saldırılarda çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybederken, Hakkari'nin Şemdinli ilçesi Derecik bölgesi kırsalında bir inşaat firmasının şantiyesi uzun namlulu silahlarla taranmıştı. Dün Barzani yine Türkiye’ye ziyarete geldiğinde kötü haber bu kez Hatay’dan geldi. Ama asıl bu sorgulanması gerekirken, farklı senaryolar yazılmaya başlandı. Hiç kimse çıkıp, ‘Kürt sorununun çözümü için ‘Barzani’ ile birlikte kararlı adımların atılmasının beklendiği bir süreçte, yaşanan şiddet olayları provokasyondur’ demedi. Barzani adım attıkça sıkılan kurşunların ‘normalleşmeye’ olduğunu kimse yazmadı. Yazmadılar çünkü bunu yazsalar çözüme katkı sunacaklar. Örgütün rahatsızlığını yazsalar, engellerin kalkmasına hizmet edecekler. Benim düşüncem şudur; Barzani ile temas sağlandığı andan itibaren silah ile mesaj verenlerin amacı muhatap alınmaktır. Barzani’nin muhatap alınmasından duyulan rahatsızlık ile başlaması beklenen yeni süreci provoke etmektir.