Kimdir Bu Ali Şükrü Bey?
Kadir Mısıroğlu Trabzon Meb’usu Şehid-i Muazzez Ali Şükrü Bey adlı kitabında Ali Şükrü Bey’den şöyle bahseder;
….
Evet, yakın tarihimizin en kahraman simalarından biri olan ve Büyük Millet Meclisi’nin Birinci Devresinde “Trabzon Meb’usu” sıfatıyla vazife görmekte iken –hiç şüphesiz fikirlerinden dolayı- feci bir şekilde suikasde kurban giden Ali Şükrü Bey, Trabzonlu olup 1884 yılında Vakfıkebir’e bağlı Şarli Nahiyesinde doğmuştur. Babası mütekaid Bahriye kolağası (önyüzbaşı yahud kıdemli yüzbaşı) Hacı Hafız Ahmet Kaptan’dır. Aileleri mahallen “Reisoğulları” namıyla meşhurdur.
Şahsiyet ve faaliyetleriyle daha genç yaştan itibaren dikkatleri çekmeye başlayan Ali Şükrü Bey’i 1909 senesinde kurulan “Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti”nin kurucuları arasında görmekteyiz. Kısaca “Donanma Cemiyeti” denilen ve Ali Şükrü Bey’in reis-i saniliğini (ikinci başkanlığını) deruhte eylediği bu cemiyetin gayesi o güne kadar ihmal edilmiş bulunan donanmayı kuvvetlendirmekti.
…..
Her neyse, şu gerçekti ki; 1909 yılına gelindiğinde Osmanlı Donanması çok zayıf durumdaydı. Ufukta beliren tehlikeler sebebiyle de bunu takviyesi icap ediyordu. İşte bu sebepledir ki, halkın da geniş ölçüde yardım ve alakasını sağlamak maksadiyle “Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti” adıyla bir cemiyet kurulmuştu. O zaman Türk bahriyesinde birçok yüksek rütbeli şahsiyetler bulunduğu halde, Ali Şükrü Bey merhumun bu cemiyete ikinci başkan seçilmesi onun şahsiyet ve dirayetiyle etrafta uyandırdığı alaka ve teveccühü tek başına ispat eden bir keyfiyettir.
….
Ordunun büyük ölçüde siyasetin içine itilmesi ve siyonizmin hâkim olduğu İttihad ve Terakki’nin burada kendinden olmayanı barındırmak istememesi üzerine çok sevdiği askerlikten istifa eden Ali Şükrü Bey, yine de mesleğiyle alakasını kesmemiştir. Donanma Cemiyeti tarafından alınmak istenen nakliye gemileri için Liverpool’a gönderilmiş olmasından istifadeyle İngiltere’de deniz hukuku tetkikat ve tahsili ile meşgul olmuş, meşhur Deniz Hukuku Profesörü Zibel’den hususi surette dersler almıştır.
Bilahare yurda dönen Ali Şükrü Bey, siyasi hayata atılmış ve bu sahada metin ahlakı, medeni cesareti ve şuurlu muhafazakârlığı ile kısa zamanda temayüz etmiştir.
….
1968 yılındaki Ulus Gazetesi’nde İnönü, Ali Şükrü Bey hakkında şunları beyan etmiştir;
“Ali Şükrü Bey, Meclisin en sert bir üyesi ve özellikle Atatürk’e karşı son derece insafsız ve kırıcı ifadeler ve hareketlerle muhalefet eden bir unsuru idi.”
Birinci Meclis’te mebus olarak bulunan Zamir Bey (Damar Arıkoğlu), Ali Şükrü Bey için şunları anlatıyor;
“Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey, İstanbulMeb’usan Meclisi’ne 36 yaşında iştirak etmişti. Kendisine bahriye kurmay binbaşılığından istifa etmiş, iyi derecede İngilizce bilir, iri yapılı, sert bakışlı, ifadesi düzgün, iyi konuşan, sözünü dinleten, kendi bildiğinden şaşmayan hatipti.
Soysal duruma gelince…
Ali Şükrü Bey İçin Ne Dediler?
İlk Meclis’in mebuslarından Zamir Bey (Damar Arıkoğlu)her zaman Meclis’te muhalefet ettiğini belirttiği Ali Şükrü Bey için şunları anlatmıştır;
“Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey İstanbul Meclisi Mebusanı’na 36 yaşında iştirak etmişti. Kendisi bahriye kurmay binbaşılığından müstafi, iyi İngilizce bilir, etine dolgun, uzunca boylu, gözleri miyop, kalın camlı gözlük kullanır, çenesi biraz kısa, hafif elmacık kemikli, sert bakışlı, ifadesi düzgün, iyi konuşan, sözünü dinleten, kendi bildiğinden şaşmayan bir hatipti. Bu hususta ileri fikirli olan Hamdullah Suphi’nin (Antalya) fikirlerini daima tenkid ve muaheze ederdi. Hocalar ve muhafazakâr mebuslar üzerinde itibarı büyüktü. Nefsine itimadı vardı, iyi düşündüğüne inanmıştı. Meclis’te Men’i Müskirat Kanunu bu zatın teklifiyle kabul edilmiştir. Hükümeti tenkit etmekte daima ön safta gelir, kanaatlerini çekinmeden söylerdi. Taymis gazetesinden (Times) tercümeler yapar, bize taalluk edenleri kürsüden anlatırdı. Hükümet lehinde konuşanları dalkavuklukla itham ederdi.”
Meclis’in Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur da Ali Şükrü Bey hakkında Mustafa Kemal karşısındaki muhalefetinden dem vurmuş ve O’nun ne kadar asabi olduğunu hatıralarında yer vermiştir;
“Ali Şükrü orta boylu, güzel yüzlü, miyop olup gözlüklü, namuslu bir adam. Hayatı muntazam vaktinde yatıyor, vaktinde uyanıyor. Asla rakı içmiyor, rakının şiddetle aleyhinde, hatta sigara da içmiyor. Bahriye zabiti imiş ve İngiltere’de de bulunmuş, fakat pek fazla bir taassup halinde dindarlığı var. Çok da asabi bir adam. Bir gece yarısı dayak patırtısından yataktan sıçradım. Gözlerimi açtım. Ne göreyim? Ali Şükrü Bey, Hilmi’yi almış eline, eşek sudan gelinceye kadar dövüyor. Hilmi öyle sarhoş ki mukavemet değil, belki hissi rakıdan iptal olmuş, yediği dayakları bile duymuyor. Acıdım, araya girip herifi kurtardım. Şimdi Şükrü yatağına oturmuş, hâlâ öfkesini alamamış:
- Yahu ne oldu, dedim.
- Ne olacak. Eşek gibi içmiş, bu yetmemiş de beni uykudan uyandırdı. “Ne o?,” dedim. “Rakın var mı?” dedi. Eh artık, illallah. Edepsizi iyice dövdüm. Sen yetişmeseydin geberecekti, dedi.
Herkes de uyanmış dinliyordu. Her gece herkesi uyandırırsın, ama bir gün de işte böylesine tesadüf edersin. Eşek diyesin, bari rakı isteyeceksen, rakı içen adamdan iste.”
Ali Şükrü Bey’in, aynı zamanda gerçekten kuvvetli bir tenkitçi olarak gözüktüğü ve gensoru konusu yaptığı bütün meselelerde ilgili bakanları ağır şekilde hırpalamaya muvaffak olduğunu söyleyen Samed Ağaoğlu ilk TBMM’nde bakanların, gensoru ve sorularından en çok çekindikleri mebuslardan biri de Ali Şükrü Bey’in olduğunu söylemiştir.
Falih Rıfkı Atayda kendi bakışından şöyle anlatır:
“Cüretli ve atılgandı. Bir sağlık kanunu tartışmasında “Kadınlarımızdan ne ister bunlar? Yüzlerini açtırmayacağız” diye haykırmıştı. İstiklal Marşı’nın yazarı şair Akif, Meclis’te bir daha ağzını açmıştı: Neden sivil gazete ‘Hakimiyeti Milliye’ye ödenek verilmiş de şeriatçı Sebilürreşad dergisine verilmemiştir, kavgasında bu yardımı esirgeyenlere ‘dalkavuklar’ diye bağırmak için... Men’i Müskirat adlı içki yasağı kanunu deniz kurmayı Ali Şükrü’nün teklifi üzerine bir şeriat kanunu olarak çıkmıştır.”
Mahir İz de Ali Şükrü Bey’in Meclis’te geceleyin bir gensoru için 15 kere kürsüye çıktığını ve bir kez daha çıkmak isteyince Meclis’in akil insanlarından ve ağır toplarından Hamidiye Kahramanı Rauf Bey O’nun belinden tutarak;
- Şükrü, yeter yeter. Şükrü artık söz alma, deyince Ali Şükrü Bey birdenbire Rauf Bey’e dönerek,
- Rauf, ben bu işin fedaisiyim, anladın mı, dedi ve kürsüye çıktı.
O sırada ben, zabıt müdürü Zeki Bey’e, “Ali Şükrü Bey bu gece idam fermanını kendi eliyle imza etti” dedim. Nitekim o sözüm de çıktı.”
Acaba Ali Şükrü Bey Zeki Bey’in dediği gibi kendi fermanını o gece yazmıştı?