Titanik’ten Kurtulan Türk
Ünlü Türk doktor Besim Ömer 1912 senesinde New York‘ta düzenlenen bir sağlık kongresine gitmek için, Titanik‘te, bir ay öncesinden biletini almıştı.
Yolculuğa, Titanik’in Southampton‘dan(İngiltere) sonra ki uğrayacağı liman olan Fransa’nın Cherbourg limanından binerek başlayacaktı. Fakat Besim Ömer‘in içinde bulunduğu tren, şiddetli yağışlar sonrasında oluşan toprak kaymasının yolu kapatmasından ötürü 16 saat mahsur kaldı. Ünlü doktor Cherbourg’a ulaştığında Titanic‘in limandan ayrılalı 4 saat olduğunu öğrendi.
Bir an burada Dr.Besim Ömer’in yaşadığı psikolojiyi hayal edelim. “Bu gemiyi Tanrı Bile Batıramaz” kibirli iddiasına muhatap “Batmaz Gemi”den bir bilet almayı başarıyorsunuz. Dönemin en yüksek teknolojisi ile üretilmiş, lüks ve ihtişamda muaddileriyle kıyaslanamayacak bir gemide rüya gibi bir yolculukla tarihe tanıklık edeceksiniz ve rıhtımda kalakalmışsınız. Muazzam bir hayal kırıklığı…
Ömer Besim, New York’a gidecek olan başka bir gemi için beklerken, Titanic’in battığı haberi geldi.
1514 kişinin hayatını kaybettiği o meşhur kazada ölenler arasında Besim Ömer’inde ismi vardı. İsmi yolcu listesinden çıkarılmamıştı…
Dresden Bombardımanda Binlerce sivil ölürken Kurtulan Türk…
“İstanbul’un Yaşayan Efsanesi isimli” söyleşi kitapta II.Dünya Savaşı sırasında Almanya’da Bizans Sanatı üzerine eğitim almak üzere bulunan Semavi Eyice meşhur Dresden Borbardımanı’na ilişkin bir hatırasını anlatır.
13-15 Şubat 1945 tarihlerinde ABD öncülüğünce Müttefik Kuvvetler Komutanlığı Sovyet Birliklerinin ilerleyişini kolaylaşmak ve savaşa son vermek için Dresden şehrini yerle bir eden ( fosfor bombası da kullanılan ) bir hava sarısı düzenler.
Dresden stratejik bir öneme sahip olmadığından hava saldırılarına maruz kalmamaktadır ve çevreden pek çok sivil güvenli gördükleri için Semavi Eyice’nin ifadesiyle “Dresden’e doluşmuş”tur. 28 bin binadan yaklaşık 24 bininin yerle bir olduğu saldırıda Almanya’ya üniversite eğitimi için gitmiş ve savaş bölgesinden uzak diye Dresden’de kalan 8 Türk’de bu bombardımanda can vermiştir.
Dresden’de ikamet eden Türk öğrencilerden Kazım Çeçen bir işi için başka bir şehirde olduğu zaman bombardıman gerçekleştiği için hayatta kalmıştır. Saldırıdan iki gün sonra Dresden’e gelen Kazım Çeçen’in kaldığı evi ayırt bile edemediğini Semavi Eyice şöyle anlatır.
Kazım Çeçen “Dresden’e dönüyor ve kaldığı eve gidiyor. Sokağı buluyor fakat evi bulamıyor, söylenerek arıyor.
-Ya iki numaralı bina bu yıkılmış bina olsa, benim kaldığım 12 numaralı binanın şuralarda bir yerde olması gerekiyor ama yok..
O sırada yanına yaklaşan bir Alman, ona yardımcı olmaya çalışıyor.
-Nereyi arıyorsunuz?
-12 numarayı,
-Ohooo, O bina bombardıman sırasında çoktan gitti. Hatta orada bir Türk öğrenci yaşıyormuş .
Mucizevi bir kurtuluş gerçekleşmiş ve en iyimser tahminlerle 35 bin (350 bine kadar tahminler var) sivilin öldüğü bombardımandan Türk öğrenci Kazım Çeçen kaderin cilvesi olarak etkilenmemiştir.
Peki hikayelerin sonunda ne oldu?
Besim Ömer Akalın hem Osmanlı döneminde hem yeni Türkiye’de ünlü bir doktor oldu. Modern jinekolojinin öncüsü sayıldı. Ebelik ve Hemşirelik mesleğinin gelişmesinde ciddi katkıları oldu. Çanakkale savaşları sırasında Kızılay Genel Müdürlüğü yaptı. 1919’da Darülfunun’a Rektör oldu. 1922 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'ye bir grup kız öğrenciyi kayıt ettirerek Türkiye'nin ilk kadın doktorlarının yetişmesine önayak oldu. 1928 yılında mezun olan 6 öğrenci; Dr. Suat Rasim, Dr. Fitnat Celal ve Dr. İffet Naim, Dr. Sabiha Süleyman, Dr. Hamdiye Abdürrahim, Dr. Müfide Kazım Hanımlar idi. Çocuk Esirgeme Kurumu'nu da kuran Besim Ömer, 400'den fazla bilimsel makale, 70'ten fazla kitap yazdı.
V.VI Dönem Bilecik Milletvekilliği yapan Dr.Besim Akalın için bilime yaptığı katkılar için adına pul bile basıldı. Sonra mı? Tabii ki Titanik’ten kurtulan Türk ecelden kurtulamadı. 19 Mart 1940’da Ankara’da vefat etti….
Kazım Çeçen 1944 yılında Asistan olarak başladığı İTÜ’de Profesör oldu. Dekanlık da yapan, Tübibak bilim ödülüne layık görülen Çeçen Ekol sahibi bir su mühendisi olarak bilim tarihine geçmişti.
Ölüm bir sıkıntı haliymiş. İnsan sağlığında neye önem verirse ölürken onu ifade edermiş. Sağlığında en çok neyi zikrederse ölürken onu zikredermiş. Semavi Hoca binlerce kişinin öldüğü Dresden bombardımandan sağ çıkan Kazım Çeçen’in ölüm anını şöyle anlatır.
“Kazım Çeçen, vefat etmeden önce başında bulunan insanlara hiç kesintisiz yaklaşık iki saat su üzerine soluksuz konuşmuş. Sonra ‘Tamam, teşekkür ederim’ demiş ve susmuş”…İnsanı ölümden eceli korurmuş…Ecel Dresden ‘den 53 yıl sonra Kazım Hoca’ya ulaşmış…
Sanırım Dinar depremi sonrasıydı. Isparta’da “deprem fırtınası” diye nitelendiren bir durum oluştu. Her gün yıkıcı olmayan bir sürü deprem oluyordu. Bir ayı aşkın zaman devam etti. Hepimiz tedirgindik. Evlerinde kalamayan, arabasında yatan insanlar vardı. Bir akademisyen arkadaş bir gün şöyle bir soru sordu. “Manevi olarak bu durumu nasıl karşılamamız lazım, ne şekilde davranmamız daha uygun olur?”
Kovid 19’un vaka sayıları, yayılma hızı, ölümlerle her gün gündemimizde olduğu ve “hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” sözlerinin hem tehdidi hem de manevi baskısı altında yaşıyoruz. Komplo teorileri havada uçuşuyor…
Peki biz ne yapmalıyız? Nasıl davranmalıyız?
Bir ilahiyatçı değilim ancak okuduklarımdan çıkardığım düşüncemi paylaşmak istiyorum. Bize düşen ilk görev üzerimize düşeni yapmaktır. Bu konuda dinimizin hükmü nettir.
Hz. Peygamber bir yerde veba çıktığını duyanların oraya girmemesini, bu hastalığın bulundukları yerde zuhur etmesi halinde ise kaçmak amacıyla oradan çıkmamasını emretmiştir (Buhârî, “Ṭıb”, 30; Müslim, “Selâm”, 92-100). Aynı şekilde cüzzamlı hastalardan kesinlikle uzak durulmasını isteyen Resûl-i Ekrem (Buhârî, “Ṭıb”, 19)in tavsiyelerine uymak birinci görevimizdir.(İslam Ansiklopedisi)
Yani salgının yayılmasına ilişkin üzerimizde vebal oluşmaması için elimizden geleni yapmamız gerekir. Bizim Doğu illerinde ve sıcak bölgelerde serin olduğu için yaz aylarında evin damında yatılması kültürü vardır. Her yıl damda yatarken uykuda düşüp ölen insanların haberlerini okuruz. Yıllar önce bir Hadis-i Şerif okumuştum. “Bir kimse korkuluk, siperlik olmadan damda yatar ve düşer ölürse o Allahın zimmetinde değildir. Deniz dalgalı iken gemiye binen de öyle” (Hz. Süheyl ibn Abdullah’dan rivayet)
Bugünlerde yapmamız gerekenler de bellidir. Hastalığın bize bulaşmaması için gereken her önlemi almak, Allah korusun bulaştıysa da başkalarına bulaştırmamak için gerekli tedbirlere uymak.
Ve “Hiç bir can, Allah’ın izni olmadan ölmez. O, belirlenmiş bir ecele göredir…”(Al-i İmran/145)Ayetini hiç unutmamak. Biliyor ve inanıyoruz ki “Virüs eceli gelmemiş kimseyi öldürmez. Eğer öldürseydi bulaşan her insanı öldürürdü. Virüse karşı tedbir alalım ama virüsten değil, ecelin sahibi Allah’tan korkalım”
Bu günlerde geçecek… İnşallah sağ salim bu günleri de atlatırız. Ama baştaki hayat hikayelerini de unutmayalım. Hikayenin sonu belli…Şu kubbede hoş bir seda bırakmaya çalışalım…
#EvdeHayatVar
#StayAtHome
#CumaİçinYeryüzüMesciddir