Tetikçiler ve borazancılar

xxx654
Pazartesi günü güzel başladı. SABAH'a dönen Haşmet Babaoğlu'nun ilk yazısı dün yayınlandı. Arkadaşlık bir yana; gazeteye farklı bakış açıları getireceği için çok memnun oldum bu dönüşe. Hoş geldin Haşmet!
Taraf gazetesinde ise Neşe Düzel'in araştırma şirketi A&G'nin sahibi Adil Gür ile yaptığı röportaj vardı.
O da pazartesinin benim için iyi başlamasına neden oldu: Adil Gür'ün ulaştığı sonuçların hemen hepsini iki yıldır burada yazıyorum!
Ne demiştim:
* Türkiye muhafazakârlaşmıyor! Olan şu: Dindar insanların ekonomik ve toplumsal hayata katılması dikkatleri çekiyor.
* Sanılanın aksine dindarlık katsayısında düşüş var. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, "Camiler ihtiyarların mekânı haline geldi" diye yakınıyor.
* Başını örten kadınların oranı azalıyor.
* Seçmenin temel motifi ekonomiktir. Halk cebini dolduracağını umut ettiği partiye oy verir.
* AKP'nin oylarını ancak bir dünya ekonomik krizi düşürür. (Sabah, 31 Temmuz 2007)
Bir de Adil Gür'e kulak verelim:
* "Yeni bir araştırma yaptık: Türkiye muhafazakârlaşmıyor. Aksine Türkiye modernleşiyor, Batılılaşıyor. Muhafazakârlık sadece görünürde artıyor."
* "Türkiye, Ilımlı İslam'a kayıyor diye bir bardak suda fırtına koparılıyor. Oysa Türkiye'de oruç tutanların, başını örtenlerin, namaz kılanların oranı azalıyor. Geliri arttıkça toplum esniyor."
* "22 Temmuz seçimlerinde, e-muhtıra ve cumhurbaşkanlığı gibi siyasi krizler, AKP'nin oyunu sadece yüzde 12 artırdı." (Not: Ben hiç etkili olmadığını üzülereksöylemiştim.)
* "AKP'nin sadık seçmen kitlesinde hoşnutsuzluk başladı. Türkiye küresel krizi bu aydan itibaren daha fazla hissedecek. Buna bir önlem almazsa, AKP daha fazla yıpranacak. Ama hâlâ bir alternatifi yok."
Böyle bir paralellik nasıl mümkün oluyor? Yani nasıl oldu da koskoca araştırma şirketinin verileri ile benim değerlendirmelerim aynı çizgide buluşuyor?
Cevabı çok basit: Çünkü bütün bunları kafamdan uydurmadım. Neticede başka araştırmalara, haberlere, istatistiklere, kitaplara ve gözlemlere dayanarak yazdım.
Eğer insanlar önyargılı olmazsa, ideolojik at gözlükleri takmazsa Türkiye'nin gerçekleri ayan beyan orta. Apaçık önümüzde duruyor.
Doğan medyasına, yukarıya aldığım trendler sebebiyle kızıyorum: Adil Gür'ün ya da başka ciddi araştırmacıların ortaya koyduğu bu temel gerçekleri onlar da biliyor.
Ancak, yok 'mahalle baskısı', yok 'Malezya oluyoruz' diye uydurma kampanyalar düzenliyorlar. Utanmadan, yalan haberler yapıyorlar.
Var mı şu anda mahalle baskısından, Malezya'dan, "başı açık kadını aracına almayan taksiciden" filan söz eden? Yok!
Eğer bunların toplumda hakiki bir karşılığı olsaydı, hâlâ konuşuyor olurduk; değil mi?
Görüyoruz işte: Devasa miktarda kâğıt, elektrik, vakit ve lakırdı harcayarak, aslında var olmayan, hayali meseleleri tartıştık; hem de aylarca.
Hadi Doğan'ın asıl amacı; Hilton'da, petrol işinde, TV'de imtiyazlar koparmak, ihaleler kazanmak filan. Tetikçileri de ona yardımcı oluyor. Ya ekmeğini burada kazanıp Doğan'ın borazancılığını yapanlara ne demeli?