Haziran-1998’de YAŞ olağanüstü toplandı. Hükümete bir gözdağı daha vermek istediler herhalde.
16 Haziran günü borçlarımı yatırmak üzere 1-2 saat izin aldım, sabahtan Ulus-Kızılay dolaşıp borçlarımı ödedim.
Dolmuş beklerken bir jeep önümde durdu, devre arkadaşım içindeydi, beni de aldı. Dedi: “150-200 kişiyi şurada atmışlar.”
Konuşa konuşa birliğe geldik, beni bıraktı.
İşyerime gelince baktım, görev yaptığım komutanlarım girişte toplanmışlar sigar içiyorlar, çok üzgün gördüm onları.
“Bir şey mi var?” dedim, “Yok” dediler.
“Nasıl yok” dedim, “Suratınız sirke satıyor.”
“Boş ver” dediler.
Bir şeyler sezmiştim. Masama geçip oturdum. Aradan 5-10 dakika geçti, telefon çaldı, açtım. Kendimi tanıttım. Arayan; beraber çalıştığımız ablanın Askeri Yargıtay kütüphanesinde çalışan kocasıydı.
“Bayram, çok üzüldüm, geçmiş olsun” dedi.
Ben de: “Hayırdır, ne oldu abi?” diye sorunca:
“Eyvahhh! Senin haberin yok muydu?” deyince, ben olayı kavradım.
“Önemli değil abi, nasılsa birisi söyleyecekti, senin vesilenle öğrenmiş olduk” dedim. Çok özür diledi. Üzüntüsü katmerleşmiş bir vaziyetteydi.
Bu arada diğer mesai arkadaşlarım geldi, kimisinin gözü yaşlıydı. Kimse konuşmak istemiyordu. Bir sigara yakıp onları teselli etmeye başladım.
İçim kan ağlıyordu lakin hissettirmemeye çalışıyordum.
Bu ara eşim aradı, o da YAŞ kararıyla 162 personelin ( Mayıs-1997’de 160 personeldi) ilişiği kesildiği haberini annemden almış. Annem haberlerde öğrenince aramış.
Eşim beni arayınca: “Hayırlısı olsun, genç yaşta emekli olduk” deyince ağlamaya başladı telefonda.
“Akşam teferruatlı görüşürüz” deyip telefonu kapattım. Ağlamamak için kendimi çok sıktım.
Müsaade isteyip lavaboya gittim, suyu iyice açıp ağlamaya başladım.
Ağladıkça rahatladım. Ne yaptım da sonuç bu olmuştu, bir türlü kabullenemiyordum.
Aklıma “Minyeli Abdullah” filminden bir sahne gelince ağlamayı kestim. Düşündüm;
Hepsi Rabbimden gelen bir imtihandı.
Hırsızlık yapmamıştım, kadın satmamıştım...
Kısaca, utanacak bir durumum yoktu. Haysiyet ve şerefle ve başarıyla… 12 adet takdir ve teşekkür belgesiyle taltif…
4 yılı askeri öğrencilik, 11 yılı astsubaylık, toplam; 15 seneyi şanla- şerefle noktalayan birisi olarak ağlamaya hakkım yoktu.
Galiba eşimin ağlayışı dokunmuş, beni de ağlatmıştı.
O gün, YAŞ kararıyla "DİSİPLİNSİZLİKTEN" re'sen emekli edildiğime dair emri tebliğ ettiler.
Yaşadığım garabeti ölçecek bir ölçek bulamadım. Disiplinsizlik gerekçesiyle ilişiğim kesilmişti!
11 yılda 12 adet takdir belgesi (Birisi de Orgeneral Çevik Bir'den ) olan,
1 gün dahi disiplin cezası almadığı gibi, savunma bile vermemiş olan
( 2 adet savunma hariç, atmak için verdikleri savunmalar),
Hem de Kripto merkezinde 4,5 sene çalışan bir astsubay; disiplinsizlikten TSK ile ilişiği kesilmişti..!
Kripto Merkezleri’nde çalışan Subay ve Astsubayların 6 ayda bir, hem MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı), hem de Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı’nca "güvenlik soruşturması" yapılır. 4,5 senede en az 8 kez soruşturulmuş birisi olarak disiplinsizlik gerekçesiyle ilişimiz kesildi.
Bu, garabet değil de nedir?
“Teröristbaşı”na tanınan "yargı hakkı” bizlere tanınmamıştı,
işte “YAŞzede” olarak kanımıza dokunan budur.
Kabullenemediğimiz budur. Kabullenemeyeceğimiz; “yargılanmayışımız”dır.
Yargılanmamak ne kadar kötüymüş.
Adalet sahibi Allah (cc) ahirette sorgu-sualden sonra cennetlikleri cennete,
cehennemlikleri de cehenneme göndertecek. Direkt olarak cennetlikleri cennete,
Cehennemlikleri cehenneme göndertseydi, Allah azze ve celleye kim itiraz edebilirdi?
Allah’ın (cc) bütün işlerinde adalet, kullarının bazı veya çoğu işinde zulüm olabilir.
İşte bizlere yapılan bu uygulama tamamen zulümdür. Allah (cc) ise asla zalimleri sevmez.
…
Akşam eve gittim, eşim hâlâ kabullenemiyor ve ağlıyor, ağlıyor, ağlıyordu.
Rahmetli babam aradı biraz sonra. “Oğlum hayırlısı olsun, asla üzülme ve çocukları da üzme.
Evde çorba kazanımız kaynıyor, sofrada yeriniz de hazır vb.” sözler söyledi ya, telefonu kapattığımda ben bitmiştim.
Anladım ki bazı zamanlarda söyleyen bazı sözler var ki; kıymeti Ağrı Dağı altın olarak size sunulsa o kadar mutlu olamazsınız.
42 yaşındayım şimdi, 18 - 14 ve 7 yaşlarında 3 oğlum var, fakat baba başkaymış, vefat edince anladım, babalığın ne demek olduğunu. Hani bir türkü var ya:
“Keşke babam yaşasaydı
Yanımızda olsaydı,
Ağrı Dağı başındaki kar gibi
Evimizde otursaydı…”
…
ZORUNLU YENİ BİR SAYFA
15-20 gün mesaiye devam ettim. Devir-teslim edeceğim işlemler ve malzemeler çoktu.
Silahımı, kimlik kartımı, sağlık karnelerimizi, hepsini teslim etmiştim. Sadece lojman giriş kimlik kartım vardı. Sivil gidip geliyordum. Servis aracında sabah- akşam yanıma kimse oturmuyordu.
Vebalı muamelesi görüyordum. Haklılardı, çekiniyorlardı.
Bu arada 28 Şubat süreci tam gaz çalışıyordu.
Arkadaşlar vesilesiyle 3-5 yere iş başvurusu yaptım.
Adamlar havada kapacaklar, her görüştüğüm memnun, lakin YAŞ kararıyla ordudan atıldığımı söyleyince işler tersine dönüyordu.
Hiç unutamıyorum, bir strafor fabrikasının sahibiyle görüşmeye gittim, mülakat başarılı geçti. YAŞzede olduğumu söyleyince, bana; teknik resim çizip çizemeyeceğimi sordu.
Ben depo sorumlusu olarak başvurmuşum, depocu olacak kişiye son anda teknik resim soruyorlar! Tam bir komedi. “Yok” dedim, “Anlamam.”
“Kusura bakmayın, teknik resim bilseydiniz hemen başlatırdım” demez mi?
Ne kadar güldüysem artık, adam epey bozulmuştu.
Başka bir yere de başvurmadım, bu komediyi daha fazla yaşamak istemiyordum.
Ticarete atılmaya karar vermiştim.
Kayınbiraderimin zoruyla başka bir şehirdeki işletmenin genel müdürüyle görüşme yapmaya gittim, istemeye istemeye.
Başıma gelecekleri hayal ediyordum… Fakat hiç umduğum gibi olmadı. Beni çok sıcak karşıladı Genel Müdür, cesur bir adamdı, yürekliydi: “Evi taşı, hemen başla” dedi.
Ne kadar maaş istediğimi sordu, ben de kendisine: “Maddi sıkıntım yok, önemli olan işe başlamak” dedim ve işe başlamamın eşim, çocuklarım ve çevremin psikolojik olarak rahatlamasına vesile olacağını anlattım.
Son maaşımı sordu; 162 milyon olduğunu söyledim (1998 yılı). İlk maaşımı aldım; 163 milyon. Allah (cc) kendisinden razı olsun. 6 ay çalışmak niyetiyle gitmiştim tam 8 sene o işletmede orta düzey yönetici olarak çalıştım.
Elhamdülillah, Allah (cc) bizi ne maddi olarak, ne de manevi olarak bir kayba uğramamıza müsaade etmedi.
15 Haziran 1998’de TSK’dan attılar, 27 Temmuz 1998’de yeni işime başladım.
2-3 sene sonra da (başka bir YAŞ mağduru) Yakup Yüzbaşı geldi, beraber 2-3 yıl aynı işletmede çalışmak nasip oldu.
Çok değerli bir insan, yurtdışına gitti, gitmek zorunda kaldı...
HELALLİKLER, HARAMLIKLAR!
Benim atılmam için hazırlanan tutanaklara imza atan Şube müdürüm Yarbaya, 2.nci sicil amirim olan Tuğgenerale haklarımı helal ettim. Mecbur imzalayacaklardı, benim yüzümden işinden olacak halleri yoktu ya! Her ikisinden de en ufak bir eziyet ve hakaret görmedim. Bu süreçte asla beni üzmediler. Aksine insanlıklarına çok şahit oldum.
3.ncü sicil amirim Orgeneral T.U.’a ve özellikle siyasi aktör olan zamanın Millî Savunma Bakanı’na, Başbakanı’na ve özellikle de zamanın Cumhurbaşkanı olan Süleyman DEMİREL'e asla hakkımı helal etmedim ve etmeyeceğim.
Ahirette bütün sevaplarını alacağım gibi, ne kadar günahım varsa hepsini de üzerlerine yükleyeceğim. Ve o şekilde hakkımı helal edeceğim. İnşallah onların vesilesiyle günahlarımdan kurtulacağım. Ben böyle inanıyorum en azından!
Çok uzun yazdığımın farkındayım, hakkınızı helal edin…
Aradan 13 sene geçmiş.
İlk günün sıkıntısı geçtikten sonra YAŞ vesilesiyle gözyaşı döktüğüm ve üzüldüğüm bir hatıram var, onu anlatmadan geçemeyeceğim.
Yıl: 2002. Kırşehir’de işyerinin lojmanında oturuyoruz. Eşim valizden kışlıkları çıkarıyor, ben de TV karşısında haberleri izliyorum. Biraz sonra ortanca oğlum İsmail geldi, üzerinde kamuflaj askeri parkamla.
“Baba nasıl oldum?” diye sorunca gözümden 2 damla yaş aktı.
“Baba, neden ağlıyorsun?” dediğinde, cevap veremedim.
İçim acıdı, hâlbuki bu sayfayı kapattığımı sanıyordum, kapanmamış demek..!
Mahkeme kararını elimize almadıkça da kapanacağını sanmıyorum.
…
ALTI ÇİZİLEN SATIRLAR…
Özetle şunu söylemek istiyorum:
1- 1998 yılından bu güne kadar TSK aleyhine hiç konuşmadım, konuşmak isteyene de müsaade etmedim.
2-TSK’ya hiç düşman olmadım, nefret etmedim, ölene kadar da etmeyeceğim. Çünkü bu memlekette ezanlar okunuyorsa, vesilesi; güçlü olan ordumuzdur. Bu ordu olmazsa, gözü bizde olan çoktur, vatanımızı işgal etseler; ezan da, kalmaz namus da. Filistin’in, Afganistan’ın, Çeçenya’nın bugün bu durumda olmalarının sebebi; güçlü bir ordularının olmayışıdır. Kim ne derse desin; bizler ordumuzla kıymetli, ordumuzla varız.
3-Kim ne derse desin bu ocak hâlâ “Peygamber Ocağı”dır, ben buna çok şahit oldum. Müslümanların içinde günah işleyenler olduğu gibi TSK içinde de yanlış yapanlar vardır ve ileride de olacaktır.
4-Subay - Astsubayların çoğu inançlıdır ve fakir Anadolu’nun, fakir ailelerinin çocuklarıdırlar.
5-Gün gelecek YAŞ kararıyla atılanların "iade-i itibar"ları muhakkak verilecektir. Ömrüm olursa göreceğim.
6-Artık bizler TSK’ya dönemeyiz, şık da olmaz, uygun da düşmez, böyle bir talebimiz de yoktur.
7-Tek bir isteğimiz var: BİZİ YARGILASINLAR. Yargının kararını istiyoruz.
8-Özellikle bu AKP hükümetinden ve de Sayın Başbakanımız R.Tayyip Erdoğan’dan YAŞ kararlarının yargıya açılması için anayasa değişikliğine gitmesini istiyoruz, bekliyoruz. Bu konuya el atmazsa şayet, Sayın Başbakanımıza da hakkımız helal değildir. Parti tüzüğüne bunu koyduğu için 2 seçimdir oyumuzu verdik, bekliyoruz.
İslam’ın, Hıristiyanlığın, insan haklarının, evrensel normların, demokrasinin… kimi- neyi referans alıyorlarsa, hepsinin gereği budur.
BİR HAYÂL..!
En son olarak şunu ifade etmek istiyorum:
Bir hayalim var, gerçekleşecek, inanıyorum.
Ömrüm yeterse ben yapacağım, yetmezse çocuklarıma vasiyet ettim, onlar gerçekleştirecekler;
YAŞzede olarak " iade-i itibar" kararı resmi olarak ilan edildikten sonra, bu resmi belgeyi evin duvarına, mermer döşetip üzerine nakşettireceğim.
1402 sayılı kanunun mağdurları unutulup gitti ama bu yazdıracağım yazıyla YAŞzedeler unutulmasın istiyorum. En azından çocuklarım beni unutmasın. En azından bana yapılanlar unutulmasın.
Atıldığım haberini alınca çuval gibi yere yığılan, felç olmaktan son anda kurtulan anneciğimin acıları unutulmasın.
Eşimin döktüğü yaşlar zayi olmasın diye…
Bu günlerde anayasa değişiklikleri gündemde, desteklerinizin devamını bekliyoruz, saygılarımı arz ediyorum.
-1998 yılında atılan, 1987 Yılı mezunu Muhabere Astsubay Arif Bayram.”
RAMAZAN KERPETEN