Teknik Eğitim Fakülteleri, Endüstriyel teknik okullara Teknik Öğretmen yetiştiren ve ülke sanayisine kalifiye eleman yetiştirilmesinde büyük katkılar sunan fakültelerimizdendi. Fakat Türkiye’deki Teknik Eğitim Fakültelerinin dünyada örneği yok ve yurt dışında akredite edilemiyor, yani dünyada denkliği olmayan tek fakülte Teknik Eğitim Fakülteleri.
Yakın zamanda Teknik Eğitim Fakülteleri kapatılarak yerlerine Teknoloji Mühendisliği Fakülteleri kuruldu. Geç kalınmış olmasına rağmen önemli bir adım olarak nitelenebilir. Çünkü Türkiye dışında endüstrisi gelişmiş ülkelerde Teknik Öğretmenlik, uygulama mühendisliği denilebilecek “Teknoloji mühendisliği” ile eş tutulmakta ve “mühendis” unvanı ile mesleki okullarda eğitim vermektedirler. Teknoloji Fakültelerinin açılmasıyla artık Türkiye’de de Teknik Öğretmen olabilmenin yolu mühendis olmaktan geçiyor. Önce mühendis olunacak sonra eğitim formasyonu ve işletme tecrübesi daha sonra teknik öğretmenlik.
29.04.1992 tarihli 3795 sayılı yasa ile Türkiye’de Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarına “Teknik Öğretmen” unvanı veriliyor. Fakat bu unvanın yurt dışında bir karşılığı olmadığı gibi endüstrideki “teknisyen-tekniker-yüksek tekniker-mühendis” hiyerarşisi içerisinde de yeri yok. Teknisyen, tekniker, yüksek tekniker ve bazı üniversitelerde mühendis yetiştiren Teknik Öğretmen’in statü sorunu sebebiyle özel sektörde ve kamuda Teknisyen dahi kabul edilmediği gerçeği ile karşı karşıyayız.
Teknik Eğitim Fakültelerinin kapatılması ile yıllarca devam eden Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının mağduriyeti şimdi daha da katlanarak devam ediyor. Çünkü Teknik Eğitim Fakültesinden mezun olmuş ve MEB’da görevlendirilmemiş yaklaşık 70 bin Teknik Öğretmen atıl durumda bekliyor ve özel sektörde statü sorunundan dolayı iş bulamıyor. Son 10 yılda öğretmenliğe alınan teknik öğretmenlerin mezunlara oranı ancak %5’lerde kalıyor. Bu süreçle birlikte gelinen son noktada, Teknik Eğitim Fakültesi mezunu TEKNİK ÖĞRETMENLER; kimliksiz, yetkisiz ve çaresiz kalmış ve her yönden MAĞDUR edilmişlerdir.
Teknik öğretmenlerin MEB’de görevlendirilmeleri dışındaki en büyük beklentileri ünvan sorunun çözülmesi ve imza yetkilerinin olmasıdır. Çünkü bunlar çözülürse Teknik öğretmen özel sektörde geleceğe daha güvenle bakacak kendi yetiştirdiği teknisyene denk çalışma zorunda kalmayacaktır.
Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının nerdeyse yüzde 90’ı Endüstri Meslek Liselerinden sonra bu fakültelere girmiş ve meslek lisesindeki alanlarını yine bu fakültelerde tamamlayarak mezun olmuşlardır. (Özellikle 1998 yılında çıkarılan katsayı uygulaması meslek liseli zeki öğrencilerin kendi alanlarında dahi Mühendislik fakültelerine girişlerine müsaade etmiyordu ve birçok öğrenci mecburen bu fakültelere yönlendirildi.) Yani Meslek Lisesinde 4 yıl Makine okuyan ve devamında da Teknik Eğitim Fakültesinde 4 yıl Makine lisans eğitimi gören bir Teknik öğretmenin mesleki eğitimi 8 yılı buluyor. Kısacası, mesleğinde tam bir uzman. Üstüne üstlük Eğitim formasyonu dersleri de eklenince ve eğitimlerinin büyük kısmının laboratuar-atölye ortamında uygulamalı gerçekleştirildiği de düşünülünce mesleki yeterliliklerinin boyutu daha rahat anlaşılacaktır.
Bir mühendisin 4 yılda yetiştiği ve derslerinin büyük çoğunluğunun teorik düzeyde işlenildiği düşünülürse, Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının aynı alandaki bir mühendisten uygulama alanında geri kaldığını düşünmek yanlış olur. Nitekim 29.04.1992 tarihli 3795 sayılı yasanın3. Maddesi e fıkrası aynen şöyle der; “e) Teknik öğretmen ünvanını kazananlar için ilgili teknik eğitim fakültelerince düzenlenecek en fazla iki yarı yıl süreli tamamlama programlarını başarıyla bitirenlere dallarında "mühendis", Unvanı verilir. Bu unvanlar, eğitim görülen dalın ismi ile birlikte kullanılır.”
Yukarıdaki yasa maddesine rağmen YÖK anlaşılamaz bir şekilde bu telafi eğitimini bu güne kadar sembolik düzeyden ileriye götürememiştir. Yani teknik öğretmenlerin mühendis olma hakları yasayla kabul edilmesine rağmen kullandırılmamıştır. Fakat Teknik Eğitim Fakültesine başlayan her öğrenci bu yasa maddesinden haberdardır ve bir gün mühendis olacağı veya ünvan sıkıntısının giderileceği beklentisiyle eğitimini devam ettirmiştir.
Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarına öğretmenlik ve dışarıda da örneğin Kimya mezunu ise “Kimyager” ünvanı verilirken ve imza yetkisine haizken Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarına 4 yıllık lisans mezunu olmalarına rağmen her hangi bir ünvan verilmemiş, mühendis olma hakları da kullandırılmamıştır.
4 yıllık lisans düzeyinde mühendislik ve eğitim bilimleri dersleri alan Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının kamuda ve özel sektörde yetki ve görev bakımından 2 yıllık yüksekokul, hatta yetiştirmiş oldukları ünvan olan “teknisyen” unvanına sahip meslek lisesi mezunlarıyla eş tutuluyor. Lisans eğitimiyle kazanılması gereken haklardan mahrum bırakılması, yapılan işin nitelikli olmasına karşın yasal olarak yetkilendirilmedikleri için tekniker ya da teknisyen unvanıyla ve hatta onlarla yan yana düşük ücret ve statüde çalışmak zorunda bırakılması da mağduriyet halkasını genişletiyor.
Binlerce Teknik Öğretmen yetki sorunun çözülmesini, Teknoloji Fakültesi mezunlarına verilen “Teknoloji Mühendisi” ünvanının kendilerine de tanınmasını veya 3795 sayılı yasaya işlevsellik kazandırılmasını beklemektedirler. Var olan bir yasanın uygulanmaması evrensel hukuk normları ile bağdaşmaz ve ciddi hak kayıplarına sebebiyet verir.
Türkiye sanayisi kalifiye eleman sıkıntısı yaşarken ve ülkelerin kalkınmasının teknolojiyi iyi kullanabilen vasıflı elemanlarla gerçekleşeceği gerçeği karşımızda dururken; alanlarında birer uzman olan Teknik Öğretmenlerin değerlendirilememesi ülkemiz içinde ciddi bir kayıp olmaktadır. Özellikle Teknik Öğretmen yetiştirilmesinin çok maliyetli olduğu düşünülürse ve bu maliyete karşı böylesine mesleğinde uzmanlaşmış bir kesimin eğitim ve endüstrinin dışında tutulması, değerlendirilememesi anlaşılır gibi değil.
Mail: trntoprak@hotmail.com