Neden Helâk Edilmiyoruz?
Bu aralar tefsir kitapları okumaya kendimi verdim. Önce Merhum Sabunî’nin Safvetü’t Tefasir adlı 7 ciltlik çalışmasını bitirdim. Şimdi de Merhum Said Havva’nın el-Esas Fi’t-Tefsir adlı 16 ciltlik çalışmasını okuyorum. Kur’an’ı anlamak için kesinlikle güvenilir tefsir kitaplarını okumalısınız. Sakın hadisleri reddeden güruhun çalışmalarını okumayın, kafanız karışır.
Bu kitapları okudukça cidden kendimi İslam’a daha yakın hissediyorum. İnsan mensup olduğu dinin kaynaklarını iyice öğrenmeli, belletmeli ve hayatını ona göre tanzim etmelidir.
Tefsir kitapları okudukça bu kitabın Allah’ın kitabı olduğuna tamamen inandım. Çünkü oradaki belagat beni iyice düşünmeye ve araştırmaya sevk ediyor. Kıssaları okudukça bunun kesinlikle beşer sözü olmadığına kani oluyorum. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) ümmi idi. Yani okuma yazması yoktu. Bulunduğu toplumda da akil insanlar yoktu. Bu kıssaları kendisi söylemeyeceğine göre, onların Hakk söz olduğuna inanmamak cidden büyük bir cehalet ve inattır.
Said Havva’nın tefsirinde Hud suresini okurken orada kavimlerin helâk oluşlarını çok açık bir şekilde öğrendim. Şimdi öncelikle Hud süresindeki ayetlerden yola çıkarak kavimlerin helâk oluşlarının sebeplerini inceleyelim;
- Hz. Nuh’un (as) kavmi;
- Bu kavim küfür içindeydiler, Hz. Nuh’u (as), ahireti ve hesaba çekilmeyi reddediyorlardı.
- Putlara tapıyorlardı ve put tapmayı teşvik ediyorlardı.
- Onların kurtuluşu için Allah (cc) tarafından gönderilen Hz. Nuh’a (as) işkence ediyorlar ve O’nu küçümsüyorlardı.
- Fakirleri küçümseyerek reziller diyorlar ve kendileri kibirleniyorlardı.
- Kadınlarda edep, hayâ, iffet denen mefhum hiç yoktu.
- Aşırı derecede dünyaya düşkündüler ve zevklerinden taviz vermiyorlardı.
- Allah’a karşı şükürlerini hiç ifade etmiyorlardı.
Yukarıda madde madde sıraladığımız sebeplerden dolayı herkesin de bildiği gibi Nuh tufanı ile birlikte bu kavim helâk olmuş, sadece Hz. Nuh’a (as) inananlar bindikleri gemiyle kurtulmuşlardı. Hatta Hz. Nuh’un (as) oğlu da helâk olanların arasındaydı.
- Hz. Hud’un (as) kavmi Âd;
- Allah tealaya ortak koşmuşlardı.
- Allah tealanın tüm ayetlerini inkâr etmişlerdi.
- Onların kurtuluşu için Allah teala tarafından gönderilen Hz. Hud’a (as) beyinsiz diyerek hakaret etmişlerdi.
- Kavmi Hz. Hud’a (as) “Seni olsa olsa tanrılarımızdan biri fena çarpmıştır” diyecek kadar ileri gitmişlerdir.
Allah teala da bu kavmi kasıp kavuran bir rüzgârla helâk etmiştir. Bu kasırganın tesiriyle insanlar, çekirgeler gibi havada uçuşmağa başladılar. Uçmamak için eteklerini birbirine bağlayıp halka oldular. Fakat bu da çare olmadı. Bazıları, develerin ve dev cüsseli insanların havalarda uçmaya başladığını görünce, evlerine doğru koşuştular. Fakat aynı âkıbet, oralarda da kendilerini yakalıyor, onları bir saman çöpü gibi evlerinden dışarıya atıyordu. Kur’anî ifadeyle insanlar hurma kütükleri gibi devriliyordu. (Kamer-20)
- Hz. Salih’in (as) kavmi Semud;
Bu kavim de küfür üzerindeydiler. Hz. Salih (as) onlara “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Sizi yeryüzünde yaratıp orayı imar etmenizi isteyen O’dur. O’ndan af dileyin, Sonra da tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, duaları kabul buyurandır” demesine rağmen onlar da “Ey Salih! Aramızda bundan önce kendisine umutla bakılır bir kimseydin. Şimdi kalkıp da babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi vazgeçirmek mi istiyorsun? Doğrusu bizi çağırdığın şeyden şüphe ve endişe içindeyiz” diyerek karşı çıkmışlardı.
Hatta Kamer süresinin 26. ayetinde kavmi Hz. Salih (as) için büyük bir iftira ederek O’na yalancı ve şımarık diye ithamda bulundular.
Bu azgın kavim Hz. Salih’den (as) bir mucize isteyerek kayadan kırmızı tüylü (ki o zamanın en makbul deve türüydü), doğurmak üzere olan, yavrusunun rengi de anasının renginden olan, sütü yazın serin, kışın sıcak olan bir deve çıkarmasını istediler.
Hz. Salih (as) bu mucizeyi Allah teala vasıtasıyla gerçekleştirdi. Hatta o deve kayanın içinden çıkarken “Allâh’tan başka ilâh yoktur, Sâlih -aleyhisselâm- Allâh’ın peygamberidir!” demiştir. Ama bu kavmin puthanesinin reisi “–Sihir olan bir şeye ne çabuk meylediyorsunuz! Ben size daha büyüğünü göstereceğim!” diyecek kadar kibirlenmiş ve halkı galeyana getirmişti. Daha sonra bu kavmin içindeki kâfirler aciz duruma düştüklerinden bu deveyi ortadan kaldırmak istemişlerdi. Bu emelleri gerçekleşince de Salih (as) onlara “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın, (sonra helâk olacaksınız)! Bu söz, yalan çıkması mümkün olmayan bir tehdîddir.” (Hûd, 65) buyurmuştu.
Mü’minler beldeyi terk ettikten sonra ikinci gün, münkirlerin yüzleri kıpkırmızı oldu. Üçüncü gün ise, simsiyah kesildi. Azâb ne taraftan gelecek diye korku ve dehşet içinde etrafa bakıyorlardı. Hak Teâlâ Cebrâîl’e (as), onların övünerek yaptıkları ve pek güvendikleri muhkem binalarının altını üstüne getirmesini emretti. Zalim kavmin yurtları bir anda yerle bir oldu. Allah teala mallarına, zenginliklerine ve sağlam olarak inşâ ettikleri meskenlerine aldanarak kurtulacaklarını sanan bu kavmi bir sayha yani korkunç bir sesle helâk etti. O korkunç sese yakalananlar dizüstü çöke kaldılar.
- Hz. İbrahim’in (as) kavmi Keldanî;
Ülü’l Azm peygamberlerden olan Hz. İbrahim’in (as) Kur’an’da üç vasfı zikredilir; iyi huylu, yumuşak kalpli ve kendini Allah’a vermiş kimse. Ayrıca peygamberlerin babası diye de anılan Hz. İbrahim’in (as) ailesi de o zamanın en büyük müşriki olan Nemrud’u kendilerinin Rabbi olarak biliyorlardı.
Hz. İbrahim (as) bir keresinde annesine: "Benim Rabbim kimdir?" diye sordu.
Annesi Nuna: "Benim!" dedi.
Hz. İbrahim : "Senin Rabbin kimdir?" diye sordu.
Annesi: "Babandır!" dedi.
Hz. İbrahim: "Babamın Rabbi kimdir?" diye sorunca
Annesi "Nemrud'dur!" diye cevap verdi.
Hz. İbrahim: "Öyleyse Nemrud'un Rabbi kimdir?" diye sordu.
Annesi: "Sus artık!" diye O’nu azarladı.
Keldaniler yıldızlara ve putlara taparlardı. Şuara süresinde Rabbimiz bunu şöyle dile getirmiştir;
69. (Resûlüm!) Onlara İbrahim’in haberini de oku: 70. Hani vaktiyle o, babasına ve kavmine: “Neye tapıyorsunuz?” demişti. 71. (Onlar da:) “Putlara tapıyoruz ve tapmaya da devam edeceğiz.” demişlerdi. 72-73. “Peki” dedi; “siz dua ettiğiniz zaman, sizi işitiyorlar mı, yahut size (taparsanız bir) fayda veya (tapmazsanız bir) zarar veriyorlar mı?” 74. “Hayır!” dediler; “biz atalarımızı böyle (ibadet) yaparlarken bulduk.” 75-76. (İbrahim:) “Şimdi gördünüz mü, siz ve geçmişteki atalarınız neye tapıyormuşsunuz?” dedi. 77. “Doğrusu âlemlerin Rabbinden başka o (tapıla)nlar(ın hepsi) benim düşmanımdır.” 78. “O (Rab) ki beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.” 79. “Bana yediren, bana içiren O’dur.”80. “Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” 81. “Beni öldürecek, sonra diriltecek olan O’dur.” 82. “Ceza günü hatamı bağışlamasını umduğum da O’dur.” 83. “Ey Rabbim! Bana hikmet (ve olgunluk) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat.”
Bilindiği üzere Hz. İbrahim (as) kavminin bütün putlarını kırmış ve bunun üzerine Nemrud onu ateşe atarak cezalandırmak istemişti. Ancak Mevlâ tealanın mucizesiyle ateş Hz. İbrahim’i (as) yakmamış ve orası çiçek bahçesine çevrilmiştir.
İşte Hz. İbrahim (as) asla davasından taviz vermemiştir. Yüce Allah da peygamberini her zaman korumuş ve İbrahim (as) Bâbil’e hicret ettikten sonra, gurur ve kibre kapılarak iman etmeyen Keldânî kavmi üzerine toz hâlinde sivrisinek sürüleri indi. Putperestlerin kanlarını emdiler. O bedbahtlar, kurumuş insanlar hâline gelerek helâk oldular. Bir sinek de, Nemrut’un burnundan girerek beynine geçti. Mağrur Nemrut, ağrısından dolayı durmadan başına tokmak vurdurdu. Nihâyet, hızla gelen bir tokmakla başı parçalandı.
(Devam edecek.)