Bir araştırma yapılsa anlaşılır ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok kişi rüyasında görmüştür. Onlardan birisini “Tayyib’in Kabir Taşı” başlığıyla 23 Eylül 2011’de sınırlı bir mecrada paylaşmıştım. O rüyayı bir kez daha paylaşmanın faydadan hâli olmayacağını düşündüm..
…
12 Haziran 2011 referandumundan kısa bir süre sonra görüştüğüm bir dostum, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili gördüğü bir rüyasını anlattı.
Rüyayı dinledikten sonra, “Hayrolsun. Başbakan okuduğunuz beyitleri kendisine ulaştırmanızı istemiş. Rüyanızı yazıp bana verirseniz dolaylı yoldan da olsa ulaştırırız” dedim.
Dostum, “Tamam. Rüyamı yazar veririm size” dedi. Ama rüyanın, gören kişi tarafından kâğıda aktarılmış halini geçen hafta ancak elde edebildim.
Başbakan’ın yüksek morale ihtiyaç duyduğu bir zamanda aşağıda anlatılanların ilaç gibi geleceğini düşündüğümden doğrudan muhatabı rüyayı gören ve rüyanın başkahramanı olmakla birilikte, okuyanların da istifade edeceğine olan inancımdan ortak hafızaya havale ediyorum:
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı 12 Haziran seçimlerinden sonra gördüğüm rüya.
Tayyip Bey balkonumsu bir yerden halka hitap ediyor. Ancak orada ben de dizlerimi kırmış sırt üstü yatarken; Başbakan’a “Siz bizlerden çok yoruluyorsunuz. Sırtınızı dizlerime dayanarak konuşursanız daha rahat edersiniz” diyorum. Arkasından bir grupla beraber sofraya oturuyoruz. O da etrafındakilere yemek ikram ederken, bir tabakta bana ikram ediyor, “Hemşehrim sende ye” diye bana uzatınca ben de ona, “Sadece hemşehriniz değil başka yerlerden de tanışıyoruz “ diyorum. 1982 yılında Tuzla Piyade Okulundaki taburlarımız farklı olsa da askeri birlikteliğimizi hatırlatıyorum. Sonra da kendilerine, “Siz mitinglerde çok güzel beyitler okuyorsunuz. Ben de sizlere lise yıllarında edebiyat dersinden hatırlayacağınız Namık Kemal’e ait bir dörtlük göndermeyi arzuladım ancak ulaşamadığım için gönderemedim” deyince, “Bana Amerika’dan bile ulaşıyorlar sen nasıl ulaşamadın?” diye sitem ediyor. Arkasından “neymiş o dörtlük” diye sorunca ben Namık Kemal’in o dörtlüğünü okuyorum;
“Musırrım, sabitim, tâ can verince halka hizmette
Fedakârın kalır ezkârı dâim kalb-i millette;
Denir bir gün gelir de sâye-i feyz-i hamiyette
Kemâl'in seng-i kabri kalmadıysa nâmı kalmıştır.”
Bu dörtlüğü okuduktan sonra, “Beyitin son satırını ‘Tayyib’in seng-i kabri kalmadıysa namı kalmıştır’ diye değiştirebiliriz” diyorum.
O da bu beyitlerden hoşnut oluyor ki yanındakilere “Bu dörtlüğü kayda geçin” diye talimat veriyor.
(Seng-i Kabir: Kabir Taşı)
…
Bu vesileyle Namık Kemal’in başka bir şiirini de hatırlayalım:
Sıdk ile terk edelim her emeli her hevesi
Kıralım hail ise azmimize ten kafesi
İnledikçe eleminden vatanın her nefesi
Gelin imdada diyor bak budur Allah sesi
Bize gayret yakışır merhamet Allah'ındır
Hükm-i ati ne fakirin ne şehinşahındır
Dinle feryadını kim terceme-i ahındır
İnledikçe ne diyor bak vatanın her nefesi
Mahv eder kendini bülbül bile hürriyet içün
Çekilir mi bu bela alem-i pür-mihnet içün
Din içün devlet içün can çekişen millet içün
Azme hail mi olurmuş bu çürük ten kafesi
Memleket bitti yine bitmedi hala sen ben
Bize bu hal ile bizden büyük olmaz düşman
Dest-i adadayız Allah içün ey ehl-i vatan
Yetişir terk edelim gayri heva vü hevesi
recep.kocakk@gmail.com